ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Güz Göçleri | İbrahim Uysal

25.08.2022
250
A+
A-
Güz Göçleri | İbrahim Uysal

Hani bir türkü vardır; “Bir İnsan Ömrünü Neye Vermeli/ Harcanıp Gidiyor Ömür Dediğin/ Yolda Kalanda Bir Yürüyende Bir/ Harcanıp Gidiyor Ömür Dediğin.”

Ozan ne güzel demiş; ömrünü neye verirsen ver, bir gün savrulup gidiyor. Kim mi topluyor bu savrulanları?

Sevenleri, onu kim var sayıyor ise onlar topluyor bu savrulmayı.

Sevgili Hasan Gülkokan ile aynı sıraya tesadüfen oturmuştuk okulda. Sonra sıralarda olmasa yaşam da hep yan yana olmuştuk.

Ortaokul son sınıftayız. Bahar gelmiş dersler bitmişti. Fen Bilgisi Öğretmenimiz, ders tekrarı yapalım diye bizi serbest bırakmıştı.

Her ikimiz de birer kitap çıkardık, okuyoruz. Ben, Aziz Nesin’in bir öykü kitabı var ve sessizce okuyorum. Tam “Burnum sıkıştı” adlı bir öyküye gelmiştim. Ben de hat koptu. Sessizce Hasan’a da okudum.

Öyküde, köye yeni bir imam gelir ve yeni bir cami yaparlar. Caminin taban tahtaları kurumdan çakıldığı için tahtalar kurdukça aralanır ve secdeye varan hocanın burnu tahtaların arasında sıkışır.

Namaz sırasında hocanın sözlerini yineler. Ahali, “ey ahali burnum sıkıştı” sözlerini yinelemeye başlar. Bizde de ipler koptu ve sessizliğin ardından sınıfta ikimiz arasında bir kahkaha tufanı koptu.

İşin ilginç tarafı, kaymakamın eşi olan Öğretmenim beni çok seviyor. Üstelik ben de sınıf başkanıyım. Hocan ve sınıf bir türlü ne yaptığımızı ve neden güldüğümüzü anlayamadı, ama bütün karizmamız çizilmişti.

Hasan’ın ailesi ilçenin önemli lokum ve helva imalatçılarından varlıklı bir aile idi. Hasan’ın yaşı da bizden büyük olduğu için Babası Hasan’a bir otomobil almıştı.

Liseye başlamışız. Yeni bir Felsefe öğretmeni gelmiş. Ben de sınıf başkanı olduğumdan, doğal olarak sık sık hocalar ile zorunlu görüşüyoruz. Alanyalı Felsefe öğretmeni Bahri (Ergün) Hocam ile samimiyetimiz biraz da bu yüzden artmıştı.

Korkuteli’ye bahar gelmişti. Hasan, Osman (Manis), Arif (Can) ve ben Bahri hocamızı pikniğe davet ettik. O da kabul etti. Biz okul dışında arkadaş, okulda ise ben her şeyin “günah keçisi” olarak, ilk iki tokadı yiyen adam olmuştum. Sonra bir okul dönemi bitti.

Bahri Hocam memleketi Alanya’ya tayin oldu, gitti. Görüşmelerimiz de sürdü.

Daha sonra Hasan, Osman, Arif hepimiz liseyi bitirdik.  Sonra ayrı ayrı şehirlere üniversitede okumaya gitmiştik.

Alanya’ya bir gelişimde Bahri Hocamı ziyaret ettiğimde, “ya çocuklar, bir program yapın da gelin Alanya’ya da görüşelim” dedi.

Biz yine toplandık, bu kez Osman Ağabeyin arabası ile gittik Alanya’ya. Hocanın Otelleri vardı ama bize sahilde bir lokanta kapattı neredeyse. Bütün garsonlar bize hizmet ediyordu.

Hocamızla, geçmiş yıllara gitmiş ve adeta mutluluktan uçuyorduk.

Sevgili Eşi Hastaydı. Biz de akşama kalmadan geri döndük.

Bir Eylül günü önce Hocamın sevgili Eşleri, bir yıl sonra da aynı zamanda kendisini toprağa vermiştik.

Bir kaç ay önce, Alanya’dan geçerken, Alanya sırtlarında, Bektaşlar Mezarlığındaki Aile Mezarlığında, Hanımefendi ve iki küçük yavrusu ile birlikte koyun koyuna uyuyan hocamı ziyaret etmiştim.

Biraz sağlık sorunlarım var diyordu sevgili Hasan. Yok, canım sana bir şey olmaz demiştik. Yazın en sıcak günlerinin birsinde ondan, “Hasan’ı kaybettik” diye acı haber geldi.

Daha sonra sevgili Dostum, Arkadaşımın mezarına geldim.

Bir kaç gün öncede sevgili Eşinden bir telefon geldi.

“Hasan için mevlüt okutup, onu anacağız,” diyordu.

Bu Cuma Korkuteli’deki evinin bahçesinde Hasan’ın mevlüdü için yine gideceğim ve mezarına bir iki kır çiçeği bulup bırakacağım.

Yaşarken her şeyin farkındaydık, ama ne Hocamızın ne de Hasan’ın bir gün sonsuzluğa uğurlayıp arkasından da böylesine anacağımız hiç aklıma gelmişti.

Nevzat Çelik’in 12 Eylül’de idam cezasına çarptırılınca, Annesine yazdığı şiir aklıma geldi:

“…. ne garip duygu şu ölmek/ öptüğüm kızlar geliyor aklıma/ bir açıklaması vardır elbet/ giderken darağacına … ….” dediği şiiri.

Evet, ne garip şey onca anı birlikte canlı canlı yaşarken, Alanya’dan geçerken Bahri Hocam’ı, Korkuteli’den geçerken, sevgili Hasan’ı böylesine hüzünle anmak ne acı!..

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.