Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Günün Kitabı | Zorlu bir yolculuğun ve yüzleşmelerin romanı; Aziz | Dursaliye Şahan

18.03.2021
3.656
A+
A-
Günün Kitabı | Zorlu bir yolculuğun ve yüzleşmelerin romanı; Aziz | Dursaliye Şahan

ROMAN

Aziz, oldukça genç bir yazarın kaleminden, dahası 12 Eylül sonrası yazılmış bir roman olma özelliğini taşıyor.

“16 Mart katliamının çözülmesi 12 Eylül’ün çözülmesi demektir.”

Hilmi Hanta

Beyazıt denince aklıma, üniversitenin içinden çok o meydan, zamanın öğrenci kahvesi Küllük ve Nazım Hikmet’in 28 Nisan 1960’da katledilen, devrimci Turan Emeksiz için Moskova’da yazdığı şiiri gelir.

Bir ölü yatıyor

On dokuz yaşında bir delikanlı

Gündüzleri güneşte

Geceleri yıldızların altında

İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda…

16 Mart 1978 yılında aynı meydanda, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Ahmet Turan Özer, Murat Kurt, Abdullah Şimşek, Hatice Özen ve Hamit Açıl olmak üzere tam yedi genç katledildi. Yaralı sayısı: Bazı kayıtlarda 47, bazı kayıtlarda 60.

Nazım’ın şiiri yine çok uydu.

Elbette soruşturma açıldı ve elbette dosya kapatıldı, pardon dava zaman aşımına uğradı.

Biz ne dersek diyelim o güzelim gençlerin kanı yerde kaldı. Bildiğim kadarıyla bugüne kadar katliamı konu alan bir öykü ya da roman yayımlanmamıştı. Geçtiğimiz yıl Sola Yayınları‘ndan çıkan Umut Kısa’nın ikinci romanı Aziz, tema olarak tam da 16 Mart katliamını ele almış.

Yarısı kurgu yarısı belgesel gibi olmuş dersem yanılmış olur muyum bilemiyorum. Dönemin canlı tanıklarına sormak gerek.

“Halime, Uğur ve grubun diğer üyeleri Uygarlık Tarihi dersinde Server Hoca’yı dinliyorlardı.”

Dünyanın hemen her yerinde bilinir ki, derin devletle hesaplaşmak olası değildir. Ancak şu da bilinir: Sanat, her türlü yasağın etrafında dolaşıp tarihi aydınlatır, gelecek kuşaklara doğruyu anlatarak bir anlamda o hesabı sorar. Esasında asıl görevi de budur. (Sanat bu haliyle halk içindir.)

Elias Canetti’nin sözünü hatırlayalım: “Edebiyatın görmediği şey olmamış demektir.”

Gelelim Aziz’e. Bana göre sadece 16 Mart katliamı değil, 12 Mart (1971) darbe dönemine ait romanlar arasında sayılmalıdır. Çünkü darbeler bir günde olup bitmiyor. Keşke öyle olsalardı. Bütün kahrolası darbeler öncesi ve sonrasıyla bir bütündür. 12 Eylül’ü düşünsenize. Ülkeyi bir günde mi delik deşik ettiler? Ya da halen etkileri sürmüyor mu?

Kısa’nın romanında, ana karakterin olay akışına kısaca değinecek olursak; baba mesleğini sürdüren, İstanbul doğumlu Avukat Aziz’in, neredeyse pürüzsüz sayılabilecek yaşamı ani bir virajla yol değiştirip, cehenneme döşenen taşlardan birine dönüşüyor. Hukuk bilimine nail olmuş birinin faşist katillere hizmet etmesi mümkün mü? Hele hele bir katliamın sorumlusu olabilir mi? Aziz tam da bu katliama bilmeden ama hissederek hizmet ediyor.

“Sultan Ahmet Türbesi’nin yanından yürürken oldukça endişeliydi. Gerçekten ne düşüneceğini bilmediği bir yolda yürüyordu.”

Hissetmek bilmektir.

Romanının bütününe baktığınızda ve her şey nasıl da kolaymış meğer dedirten olaylar zincirinde olamaz diyebileceğimiz hemen hiçbir şey yok.

Bizzat tanık olduğu işkence çığlıklarına rağmen aymayan bir hukukçunun gafletini belki abartılı bulabilirdik ama günümüz hukukçularıyla kıyasladığımızda aksine, bunun çok sıradan bir profil olduğunu bile düşünebiliriz.

Yukarıda da söylediğim gibi, roman yarı belgesel niteliğinde. Halime karakterinin, katliamda hayatını kaybeden Hatice Özen’e, Aziz’i muhbir olarak kullanan Abdullah beyin Çatlı’ya (ki 16 Mart katliamında rolü olduğu defalarca söylendi,) meydana bomba atan Zeynel karakterinin birileri tarafından zorlanan, gariban Zülküf İsot’a denk düştüğünü kolayca anlıyorsunuz.

Aziz’in hayat akışında ilerlerken sistemin seçtiği bireyle kurduğu merhametsiz ilişkiye de tanık oluyoruz. Örneğin, olaylar bittikten sonra sık sık görüştüğü Abdullah beyin izini ne resmi kayıtlarda ne de başka bir yerde bulamayan Aziz için artık çok geçtir. Hayata tek başına veda ederken “Sen bir vatan kahramanısın” diye sırtını sıvazlayan o insanlardan biri bile kapısını çalmaz.

Masum gençlerin kanı yerde kaldı dedim ama isyanları, örgütlü mücadeleleri elbette bu topluma çok şey kattı ve onlar insanlık tarihinin kutsalı. Her daim devrimciler olarak anılacaklar. Bütün dünyada devrimler, reformlar ve giderek yükselen anarşist görüşler değerli, haklı ve göründüğünden çok daha güçlü. Turan, Halime ve diğer karakterlerde olduğu gibi…

Her darbe döneminde adalet giderek uzaklaşan bir ütopyaya dönüşse de, ütopyalar insanoğlunun vazgeçilmezidir. Asıl hayallerimiz bittiğinde yenilmiş oluruz.

Faşistlerin, diktatörlerin çocuklara iyi gelen hiçbir söylemleri olmadı olmayacak da. Onların masum kalmış yanları da yok. Aziz’de olduğu gibi.

12 Mart edebiyat haritasındaki ilk eser, Çetin Altan’ın yazdığı Büyük Gözaltı romanı olarak kabul edilir. Bu durumda an itibariyle haritanın son yazarı da Umut Kısa olsa gerek. Büyük Gözaltı – Aziz. Bu iki eser arasında yaklaşık elli roman var.

Son roman hariç, hemen hepsi üzerinde çok konuşuldu. Bunlara uzun uzun değinmek istemiyorum. Edebiyat eleştirisi yaparken, darbe nedenleri arasında millî ve manevi değer yoksunluğu arayanlar bile çıktı.

“Anadolu eşkıyasının yerini bu romanlarda mevcut düzene baş kaldıran kent eşkıyası almıştır.”

Bunda 12 Mart’ı kaleme alan yazarların çoğunun 68 kuşağının devrimcileri olması da etkili oldu. Sonuçta onların darbe üzerine yazacakları fazla bir şeyleri yok. Aziz ise oldukça genç bir yazarın kaleminden, dahası 12 Eylül sonrası yazılmış bir roman olma özelliğini taşıyor.

O günler ve bütün darbeler üzerine hangi pencereden olursa olsun ne kadar yazılsa azdır.

‘Kent eşkıyası’ terimini kullananlar keşke okuduğumda içimi acıtan Zeynel’i, yani Zülküf İsot’u anlatan bir roman yazsa.

“Nefsin ne kadar büyükse aklın o kadar küçük oluyor.”


Aziz

Yazar: Umut Kısa

Türü: Roman

Baskı Yılı: 2017

Sayfa Sayısı: 240 Sayfa

Yayınevi: Sola Yayınları

Dursaliye Şahan

Kaynak: Kitap Eki | Say Yayıncılık

Gazeteci Yazar Dursaliye Şahan
Yazı Aölyesi Edebiyat ve Sanat Platformu Dursaliye Şahan / Biyograf Özgeçmiş: Dursaliye Şahan Sivas’ın Geyikpınar Köyü’nde doğan Dursaliye Şahan; dört yaşında ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. İstanbul’daki banka memurluğunu, Londra’da temizlik işçiliği, öğretmenlik ve gazetecilik takip etti. Göçmenlik yıllarında, kadın, ırkçılık ve göçmenlik temalarının ağır bastığı öyküler, tiyatro oyunu ve romanlar yazan Şahan; uzunca bir süre Birgün Gazetesi'ne ve Avrupa Gazetesine röportajlar yaptı. Ayrıca Karikatürist Semih Bulgur ile birlikte, ‘Zabit Londra’da’ isimli haftalık bant karikatürünü hazırladı. Zaman zaman, çocuklar, engelliler ve yetişkinler için yazı atölyeleri düzenleyen Şahan, Anadolu Üniversitesi Radyo Televizyon Bölümünden mezun. Birçok öyküsü İngilizceye çevrilen yazar ayrıca hazırladığı sinema projesiyle 2012 yılında Kültür Bakanlığından senaryo yazım desteği aldı. Dizi projeleri de hazırlayan yazarın, çocuk gelinleri anlatan Güvercin isimli projesi ATV’de Sıla, Samanyolu’nda Küçük Gelin olarak oynadı. 2011 yılında Dr. Yahya Kanbolat Kısa Film Öykü Yarışmasında ve Türk Onkoloji Derneği’nin düzenlediği öykü yarışmalarında seçici kurul üyesi oldu. Yayımlanmış Eserleri: Şerbet (roman – 2020,)Benekli Vakvak (çocuk masalı – 2018 Sola Yayınları) Ayarsız Kadınlar Cemiyeti (roman – 2018 Sola Yayınları) Parantez Aşklar (öykü – 2017 Sola Yayınları) Tottenham Çocukları (roman – 2016 Sola Yayınları) Ah O Kadınlar (öykü 2016 Akademisyen Yayınları), Hikâye Hırsızı (2012- İşçi Edebiyatı Öykü Ödülü) Zabit Londra’da (Karikatür), Uçan Halı (Çocuk hikâyesi – Hatay Belediyesi sosyal proje) Fakir Cennet (öykü 2007 Crea Yayınları), Döndü (Halkevleri 1988 Öykü Ödülü) Düzenlediği kitaplar: Asi’den Taşan Öyküler, Ve Tanrı Aşkı Yarattı, Yahya Kanbolat Anısına Öykü Ödülleri Ödülleri: 2019 Cumba Kültür ve Sanat Platformu Öykü Ödülleri mansiyon (Ayşegül) 2019 Platform Avrupa Öykü Ödülleri birincisi (Asiye) 2019 İstiklâle Vefa Öykü Ödülleri / OKUNMAYA DEĞER ÖYKÜ 2016 Hematolojik Onkoloji Derneği ‘Kökten Değişen Hayatlar Öykü Ödülü’ (Hatice’nin Canı) 2012 Hikâye Hırsızı öykü kitabına; Abdullah Baştürk 2012 İşçi Edebiyatı ödülü 2007 Afyon Kocatepe Öykü Ödülü ('Alev') 2006 Hollanda Türk Evi, Hikaye ödülü. (Sakine) 2006 KASİAD(Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve inc. Dern.) Öykü ödülü (2068'de Bir Aşk Hikayesi.) 2006 Anafilya Öykü Ödülü (Kırro.) 2006 Edebiyat Dünyası Öykü Ödülü (Çay Şekeri.) 2005 CullTurkey Okuma Kulübü Öykü Ödülü (Takıntılı Kadın.) 2005 SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) Öykü ödülü (Parmaklar.) 2004 SBS Radyosu Avustralya Öykü Ödülü (Parmaklar.) 1998 Halk Evleri Öykü Ödülü (Döndü kitabına.) 1996 Toplum Postası Türkçe Hikaye Ödülü (Kale) 1995 İmece Kadın Derneği Kadın Öykü Ödülü (Parmaklar.) 1987 Güneş Gazetesi Türkiye Öykü ödülü (Leo.) 1972 Hayvanları Koruma Cemiyeti Türkiye Orta Öğretim Hikaye Ödülü (Aynı.) Üye olduğu kuruluşlar: The Foreign Press Association, İngiltere Göçmen Sanatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Kadın Yazarlar Derneği, İLESAM, Türkiye Yazarlar Birliği dursaliye@gmail.com
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.