Günün Hikayesi | Mükremin Baba | Fatma Işık Kaya
Trafiğin vızır vızır işlediği anayolda seyreden araçlarda yolculuk edenlerden kimilerinin dikkatini çekmeye başlamıştı yolun sağ tarafında daha önce hiç görmedikleri derme-çatma örülmüş dört duvar ve hemen yanıbaşındaki taburede oturan otuzlu yaşlarında, uzun etekli, başörtülü kadın. Bazıları aldırış etmeden gaza basıp yollarına devam ediyor, bazıları da meraklarına yenik düşerek araçlarını durdurup kadınla konuşmaya başlıyorlardı.
-Bu dört duvar neyin nesi?… Daha önce hiç görmedik. Sen kimsin?…
Kadın kendinden emin, son derece rahat.
-Adım Hacer diyordu. Babam rüyasında görmüş. Burada bir yatır var. Mübareğin adı Mükremin baba. Sonra parmağıyla birkaç adım ötedeki kuyuyu gösteriyor. Bu dilek kuyusuna bir lira atar ve dua ederseniz, dualarınız Mükremin baba aracılığıyla yüce Allah’a kuş misâli uçarak gidiyor v tez elden kabûl oluyor. Öte âlemde de kuş misâli uçarak geçeceksiniz sırat köprüsünü bu mübarek zatın himâyesinde. Bu öyle mübârek, öyle ulu bir zatmış ki yüce Allah ona uçabilme yetisini ihsan eylemiş. Sağlığında da dilediği anda, yüce yaradanın izniyle uçabiliyormuş. Dilekleriniz kabûl olduğunda gelip burada gücünüze göre hayır için birşeyler dağıtmanız gerekiyor diye izahat veriyordu. Babama rüyasında buyurmuş bunların hepsini mübarek. Yine de acaba doğru mudur diye yanına büyük amcamı alıp, tarifi üzerine burayı kazıp bakmak istemişler. Kabri açar açmaz Suratlarına öyle kuvvetli kanat darbeleri yemişler ki feleklerini şaşırmışlar. Hemen çarçabuk kapatıp, sevâbına bu dört duvarı örüvermişler, emri üzerine de dilek kuyusunu açmışlar.
Kimileri -Hadi oradan be!… Manyak mıdır nedir?… Cıkcıkcıkcık diye diye oradan çarçabuk uzaklaşırken, kimileri salya sümük ağlayarak kuyunun başına koşuyor, bir lirayı attıktan sonra ellerini göğe açarak duaya, dilek dilemeye başlıyorlardı. Daha sonra dört duvarın önünde duaya devam ediyorlardı. Duvarlara ellerini, yüzlerini sürenler de oluyordu.
Günler birbirini kovalıyor, Mükremin baba türbesinin ünü gittikçe yayılıyordu. Artık başka şehirlerden de gelmeye başlamışlardı. Özellikle Cuma günleri iğne atsan yere düşmüyordu. Kimileri dilek tutuyor, dilekleri gerçekleşenler da güçleri yettiğince hayır için birşeyler dağıtıyorlardı. Kurban kesenler bile oluyordu.
Hacer’in keyfi yerindeydi. Dağıtılanlardan en çok o sebepleniyordu. Gelsin tuzlular, gitsin tatlılar. Kurban etleri ve eline tutuşturulan bahşişler cabası. Türbeyi bekliyor diye ona da mübarek gözüyle bakıyorlardı. Hem bu yatırın varlığını babası rüyasında görmemiş miydi?… Mübarek adamın mübarek kızıydı o.
Yalnızca haftasonları kapalıydı türbe. Cuma günleri öyle kalabalık ve gürültülü bir ortam oluyordu ki Mükremin babanın da biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı değil mi ya?… Hem kolay mıydı binlerce müminin dileğini yüce yaradana götür, yalvar, yakar, sonra yeryüzüne dön. Adamcağız yoruluyordu doğal olarak. Özellikle kanatları. Hem Hacer de dinlenmeliydi. Dîni bütün, çalışkan, eli öpülesi bir kadındı o. Hakkıydı iki günlük tatil.
O curcunalı Cuma günlerinden birinde sabahın erken saatinde türbenin önünde siyah, lüks bir otomobil durdu. Şoförün açtığı arka kapıdan yaşlıca bir adam indi. Kırçıllı sakallı, sarıklı, cübbeli adam elindeki tespihi şıkırdata şıkırdata ardında kılık kıyafeti kendisine benzeyen şoförüyle türbeye doğru yürüdü. Hacer ayağa kalktı, saygıyla adamın elini öptü.
İkili, dört duvarın önünde ve dilek kuyusunun başında dualarını ettiler. Kuyuya kendilerine yakışır miktarda para atmayı da ihmâl etmediler. Sonra yaşlı adam Hacer’e de yüklü bir bahşiş verdi. Bu türbe böylesi mübârek bir zat’a yakışmaz. Buraya O’na yakışır bir türbe yaptıracağım dedi. Ayrılmadan önce şoförün otomobilin bagajından çıkardığı bisküvi, kek, gofret vs. dolu kolileri hayır olarak ziyaretçilere dağıtması için Hacer’e teslim etti, otomobiline binip gitti.
Pazartesi günü hummâlı bir çalışma başladı. Adam sözünde durmuş, ustaları göndermişti.
Birkaç aylık inşaat sürecinde türbe ziyarete kapatıldı.
Kubbesi, parmaklıklı pencereleriyle küçük ama gösterişli bir bina ortaya çıkmıştı sürecin bitiminde. Yerlerdeki yeşil halılar, kabrin üzerine konulmuş sandukanın sarıldığı sarı sırma işlemeli yeşil, pahalı kadife örtü, iki yanına konan gümüş şamdanlar, duvarlar ve tavandaki dînî motifler içeren süslemeler, tavandan sarkan kocaman, gösterişli avizeyle türbe müminnlerin sevap kazanmasına cennete Mükremin babanın kanatları sâyesinde uçarak girmelerine yardımcı olmak üzere hazırdı.
Dilek kuyusu da unutulmamış, etrafı mermerle çevrilmiş, üzerine gölgelik bile konulmuştu.
Yenilenen türbeye ilgi arttıkça artıyor, cenneti garantilemek, hastalığına şifâ, dertlerine devâ aramak, koca bulmak, çocuk sahibi olmak isteyenler, üniversite sınavına girecek öğrenciler ve aileleriyle dolup taşıyor, dilek kuyusu da atılan birer liralarla dolup dolup boşalıyordu. Yurtdışında yaşayan gurbetçiler de keşfetmişti türbeyi. Böylece döviz de giriyordu bu sâyede ülkemize. Burası da ülkemizin bir parçasıydı ne de olsa.
Aradan on yıl geçti. Artık trafik akışı hayli güçleşen yolun genişletilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla türbe de kaldırılmalıydı. Mübarek zat başka bir yere nakledilecekti. Bu işin türbenin ziyarete kapalı olduğu haftasonunda yapılmasına karar verildi ve yıkım gerçekleştirildi. Sıra kabrin açılmasına gelmişti. Kimse buna cesaret edemiyor, herkes Mükremin babanın gazabından korkuyordu. Suratlarına en okkalısından kanat darbeleri yemek de vardı işin ucunda. Sonunda korka korka, dualar eşliğinde kabri açtılar ve hayretten donakaldılar. Koca kabirden çıka çıka minicik bir kuş iskeleti çıkmıştı.
Hacer’e ne mi oldu?… Türbenin yer değiştireceğini öğrenince ölesiye direndi, ağladı, ayıldı, bayıldı. Yetkililer çok daha güzel bir türbe yapılacağını, isterse orada da görevini sürdürebileceğini söylediler. Ama o günden sonra O’nu bir daha gören olmadı.
“Minik muhabbet kuşum Mükremin’im. Seni çoookkk özlüyorum çoookkk!…”
Fatma Işık Kaya (Fadime)
19-Haziran-2022-Pazar
…