Güneş de Toprak Gibi Kana Doydu! | Haşim Hüsrevsahi
Höbek Kitabından alıntı | Yazar Haşim Hüsrevsahi
Çöl olası Çaldıran
Altun kadeh kaldıran…
Hatai
Güneş yükselmeden iki ordu yerlerini almıştı. Kan denizinden başını kaldıran güneş ölmeye ve öldürmeye diş kilitlemiş savaşçı ordularının omuzlarına, atlarının yelelerine vuruyordu. İki hükümran atları üzerinde. Biri al bir kısrak üzerinde; diğeri yangın dumanı kara donlu yağız bir küheylan üzerinde. Kızıl donlu kısrak üstündeki Şah yurdunu savunmaya durmuştu; kara küheylan üstünde dimdik oturan Padişah, ülkesine gelecek olan tehlikeyi yok etmeye kararlı. Biri şahlarının yolunda can vermeye sabırsız askerlerin ön safında, onlar gibi kuşanmış ve onların içinde, erlerin emirlerin yanı başında; diğeri üç yanı binlerce tüfekçiyle birbirine zincirlenmiş develerle çevrili, yüksek bir tepede mağrur. İkisinin de gözü Çaldıran Ovası’nın kan emmeye hazır toprağında. Biri bu Yezid’in kanı akmadan hayat haramdır Türkmenlere diye sabırsızlanan kınından çekilmiş Zülfikar, diğeri “Kanlarının dökülmesi vacip kâfirlerdir,” fetvasının verilmesine emir veren, tepede avını ovadan kaldırmaya sabırsız bir atmaca. Al kısrağa kurulu Hakan’ın sarayında Türklerin hükmü yürümekteydi, Türkçe konuşulmakta, takvimi on iki hayvan Türk takvimi, siyaseten Türkmenlerin ve dinen Türklerin yorumuyla İslam’ın hükmü hâkim, sarayının duvarları müritlerin “Allah Allah! Bismişah!” naralarıyla titremekteydi. Tepedeki toynakları sabırsızca toprağı deşen yağız aygır üzerindeki Hünkâr’ın sarayında Farsça-Arapça karışımı bir dille konuşulur; Türkler itilmiş, siyaseten devşirmelerin ve dinen Emevilerin yorumuyla İslam’ın hükmü yürümekte, sarayının duvarları Bektaşi müritlerinden yeniçerilerin “Allah! Allah! Bismillah!” sesiyle sarsılmaktaydı. Hakan’ın dedesi, doğunun hâkimi Sultan Uzun Hasan, babası Erdebil Dergâhı Postnişini Şeyh Haydar; Hünkâr’ın dedesi tarihte yeni devran açan Kostantiniyye Fatihi Çelebi Sultan Mehmed, babası Gazi Sultan Beyazid-i Veli. Kızıl donlu kısrak üstünde kurulu Şah’ın babası ve kardeşi cenk meydanında öldürülmüş ve kendisi bir kurultayda halkı tarafından şahlığa seçilmiştir. Karaduman aygır üzerindeki Hünkâr, ailesindeki irsi olan sultanlık tahtına oturmak için babasını ve kardeşlerini ve dahi onların eşlerini ve çocuklarını katledip tahta eğleşmişti. İsmail’in annesi Türk sultanı Uzun Hasan’ın kızı Halime Begüm Aga Alemşah Hatun; Selim’in annesi, babasının sekizinci eşi -ki bilinmez hangisi doğrudur- bir rivayete göre Dulkadir Beylerinden Alaüddevle’nin kızı, başka bir rivayete göre Maçka Liveralı bir papazın kızı Gülbahar Ayşe Hatun’dur. İsmail’in oğlu Tahmasp’ın annesi Türkmen asıllı Taçlu Begüm Hatun, Selim’in oğlu Süleyman’ın annesi Polonyalı Yahudi Helga adlı cariye Ayşe Hafsa Sultan. Şimdi iki hükümran, ikisi de karşıdakinin hayatına göz dikmiş iki bilenmiş kılıç, ölümün üzerine göz kırpmadan atlayan iki panter.
Sıradan halk bu hükümranların hiçbirine soramadı kim istedi sizin bugün burada hesaplaşmanızı? Kim çıkardı bu savaşı? Niçin istedi? Kim arzulamıştı doğunun iki güçlü devletinin çarpışmasını? Kim istemişti binlerce yıllık Türk vatanı olan topraklardaki hakanlığın yok oluşunu? Ah Çaldıran, Çaldıran! Çöl olası Çaldıran! Bu kanlar dökülürken kimler ellerini ovuşturacaktı? Hangi ecnebi devletin kurnaz tilkisi? Gözünü Osmanoğlu ve Safevi topraklarına diken Macarlar mıydı? Venedik? İspanya? Portekiz? Yoksa din adıyla Araplar mıydı ve de onların arkasında saklanan İngilizler mi? Ya bu hükümranlıkların kalbine yuvalanan fitne odakları? Yoksa Rus Çarı Petro’nun arzusu mu yerine gelmişti: “Sünni-Alevi ihtilaflarını kızıştırmak lazım!”
…
Höbek Kitabın Kapak Yazısı
3000 yıl önce, şimdiki İran’da, kanat denilen bir yeraltı su kemeri çeşidi, sıcak kuru iklimlerde olmadan var olamayan çiftliklere ve köylere uzun mesafelerden su taşımak için tasarlanmıştı.
Çukurlar, su kemeri elle kazan işçilere kilometrelerce oksijen sağlandı.
…
Sabina Chebichi başardı… Başarmak hayal etmek, çalışmak ve pes etmemekle oluyor! O zaman soralım kendimize ve ellini tuttuğumuz kişiye: Nedir Hayalin?