GÜLTEN AKIN / Mazhar Özsaruhan
Çatılmış darağaçları / Gelip durmuş kapımıza ölüm / Ses ver sesimize bir ufacık ses / Susarsan / Ya ölürsün ya ölümle birsin (Gülten Akın)
Geçtiğimiz günlerde şiirlerimizin annesi diye nitelendirdiğimiz Gülten Akın’ı üçüncü ölüm yıldönümünde bir kez daha saygıyla andık.
22 Ocak 1933 tarihinde Yozgat’ta doğan şiirlerin öz annesini, 4 Kasım 2015 tarihinde kronik böbrek yetmezliğinden yitirdik.
Gülten Akın, İlköğrenimini Sorgun ilçesinde tamamladıktan sonra, ailesi 1940’lı yıllarda Ankara’ya göç etti. Ortaöğretimi ve liseyi okuduktan sonra 1955 tarihinde Ankara Hukuk Fakültesi’nden genç bir avukat olarak mezun oldu. Bir yıl sonra kaymakamlık görevini yapan Yaşar Cankoçak ile evlendi; bu evlilikten 5 çocuğu oldu. 1958-1972 tarihleri arasında Gevaş, Alucra, Gerze, Saray ve Maraş’ta avukatlık ve öğretmenlik yaptı [1].
1972 yılında Ankara’ya yerleşerek Türk Dil Kurumu’nda çalıştı. Kültür Bakanlığı Danışma Kurulu üyeliği, İnsan Hakları Derneği, Halkevleri ve Dil Derneği gibi örgütlerde kurucu ve yönetici olarak görev aldı. Emekli olduktan sonra 1980’li yıllarda Ankara’da bir banka soygununa karıştığı gerekçesiyle oğlu Murat Cankoçak tutuklandı. Soygun zanlısı olarak dosyası Şentepe Devrimci Yol davası ile birleştirilerek müebbet hapse mahkum edildi. “42 Gün” adlı şiir kitabında olayla ilgili destansı anlatımı aktarıyoruz. “Soğuktu. Çoğumuzun sırtında ince giysiler. Çoğumuzun ayağında, eski, ıslağını içe geçiren pabuçlar. Her gün buralardaydık, yuvarlak, küçük parkta oturduk. Kovalıyorlardı bizi kapı önlerinden. Azarlıyor, itiyorlardı. Dövüşürdük kimileyin. Öfkeyle bağırırdık. Ama dayanamazdık, tutunamazdık fazlaca.”
“Gülerken” öyküsünde anne açlık grevine başlamış çocuğunu görüşe gitmiştir. “Yüzü orada. Gözlerini aradı çocuğun. Gözleri orada. Anlatımını aradı. Donmuş. Bulamadı.” [2]
Oğlunun cezası Yargıtay tarafından bozuldu. Bu olayın yaşandığı günlerin şiirlerine yansıdığını görüyoruz. Cezaevinde uygulanan insanlık utancını, 1986 tarihli 42 gün adlı kitabında Mamak Cezaevi’nde artan baskılara karşı başlatılan ve 42 gün süren açlık grevinin sonuna gelinirken çocuk çökmüştür. Anne demek ister ama birşey diyemez. “Yeni keşfedilmiş bir işkence biçimi gibi” diye niteler Akın bu durumu. “O gün oruca son verilmişti ama çocuk ayakta duramıyor. Dal gibi sallanıyor. Ana. Göğsünün bütün soluğunu bağırarak boşalttı. ‘Ölme oğlum, ölme emi oğlum. ” Dışarıda kalan kadınların dayanışmasını da anlatmıştır. “Anca Ramazan ayında oruç tutanların” anneleriyle “yalnızca insanca yaşamak için oruca yatanlar”ın acılarını da paylaşmıştır [2].
12 Eylül, yerini sivil yönetime bıraktıktan sonra Balıkesir’in Burhaniye ilçesine yerleşti.
“Sosyalist Kaymakam” diye anılan 57 yıllık eşinin ölümünden iki yıl sonra, 4 Kasım 2015 tarihinde Ankara’da tedavi gördüğü hastanede kronik böbrek yetmezliğinden vefat etti.
Gülten Akın, önceleri İkinci Yeni Şiir Akımı’nı işlemişti şiirlerinde. 1950’lerde benimsenen İkinci Yeni Akım, 1930-1940’lardaki Toplumcu-Gerçekçi Akım ve 1940’lardan sonra ortaya çıkan Garip (Birinci Yeni) Akım’a karşı tepki olarak doğmuş ve çoğunlukla bireyselliğe dayanan bir akımdır diyebiliriz. Şiirde işlenen konular gerçek hayattan, doğa tasvirlerinden uzak, sürrealist (gerçeküstücülük) bir akımdır. Bu akım Muzaffer Erdost tarafından benimsenmiş ve Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Edip Cansever, İlhan Berk, Özdemir İnce ve diğerleri tarafından kabul görmüştür. Gülten Akın’ın 1950’li yıllarda şiirlerinde bu akımın temaları işlenmiştir. 1970’li yıllarda şiirlerinde ikinci yeni çizgiden çok, toplumcu temalar görüyoruz. 2008 tarihinde Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vefatından sonra, Milliyet gazetesinin yaptığı araştırmada en fazla oyla “yaşayan en büyük şair” olarak gösterilmiştir.
Gülten Akın’ın sanat anlayışı, ilk yıllarında İkinci Yeni Şiir Akımı’nın etkisi altında bireysel şiirlerinin ağırlıkta olduğu dönemde kendisini hissettirmiştir. Doğa, sevgi, özlem, ayrılık ve aşk ile ilgili temalar ön plandaydı. Kentleşmenin getirdiği dengesizliği, bireysel konuların yanında, yaşam koşullarına tanıklık yapan bir şair olarak şiirlerinde işlediğini görüyoruz. Sonraki yıllarda halkın sorunlarını şiirlerinde yansıtan şiirler yazmıştır.
1970’li yıllardan itibaren İkinci Yeni Akım’dan sıyrılarak, Toplumcu-Gerçekçi Akıma yöneldiğini görüyoruz. Çok iyi özümsenen Toplumcu-Gerçekçi Akım, şiirlerine yansımıştır. Bu akımın şairleri, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Ahmed Arif, Attila İlhan, Cahit Irgat, Arif Damar, Şükran Kurdakul, Ataol Behramoğlu, İsmet Özel ve diğerlerini sayabiliriz. Bu akımın diğer bir özelliği de serbest nazım esasına dayanan şiirlerin revaçta olmasıdır.
Gülten Akın, bu yıllarda toplum içindeki sosyal ayrışmaları, gelir dağılımındaki dengesizliği, ezilmişliği yansıtan şiirlere ağırlık vermiştir. 1980 öncesindeki devrimci –cezaevi ilişkilerinden yola çıkarak göç sorunlarını, toplumda yabancılaşma, varoşların sosyal ve ekonomik durumları ile kentsel sorunları bir kadın hassasiyetiyle kaleme almıştır.
“Onun şiirinde yeni bir yaşam tarzının panoraması olan kent, kentleşmeyle birlikte gelen göç ve gecekondu gibi temalar önemli bir yer edinir. Çoğunlukla bir kadın duyarlılığında söz konusu temalara eğilen şair, aynı duyarlılıkla kent insanının destanını, türküsünü ve ağıtını yazmakla geleneği de dönüştürdüğünü göstermiştir [1] .
Şiirlerinde halk biliminin unsurlarından yaralanmıştır. Şiirlerinde folklorik ögeleri eksik etmemiştir. Şiirleri coşkulu ve zengin bir insan sevgisiyle yoğrulmuştur. “Şiiri Düzde Kuşatmak” adlı şiir kitabında “Halkta var olan öz ve biçimi diyalektik olarak yükseltmek, şiiri yükseltirken halkın yaşamının ve yaşam biçimlerinin yükseltilmesine yardımcı olmak gerekir” demişti. Toplumcu- gerçekçi Akım’a geçtiği 1970’li yıllarda halk şiiri geleneğinden de etkilenmiştir. Bazı şiirlerinde de halk söyleşilerine olduğu gibi yer vermiştir.
Gülten Akın, Burhaniye’de kaldığı yıllarda Röportaj Gazetesiyle yapılan söyleşinin bir bölümünde şunları söylüyordu: “Ülkemiz ağır acılar yaşadı. İnsanlar ceberut davranmaya koşullanmış yönetimlerden kurtulamadı. Cezaevleri hızla çoğaldı, gençler (özellikle) oralara sığamadı, idamla yargılandılar, idam edildiler. İdam cezaları kaldırıldı ama infazlar sürüp gitti. Herkesin bildiğini, çoğunluğun yaşadığını anlatmalı. Ezilenler, ağır baskılara uğrayanlar cinsleri, milliyetleri, inanışları dolayısıyla can derdine düşenler (özellikle savaşlarda), aç açık kalanlar. Alttaki çoğunluk şiirlerime girdi. Başka yol bilmiyordum, yazdım” [3].
Gülten Akın, birçok ödülle anılmıştır. 1955 Varlık şiir yarışmasında birincilik ödülü; 1965 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü: 1972 TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda Başarı Ödülü; 1976 Yeditepe Şiir Armağanı; 1991 Halil Kocagöz Şiir Ödülü; 1992 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü; 1999 Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü; 2003 Dünya gazetesi Yılın Telif Kitabı Ödülü; 2008 Erdal Öz Edebiyat Ödülü; 2014 Metin Altıok Şiir Ödülü. Gülten Akın’ın şiirleri birçok dile çevrildi, 40’tan fazla şiirleri bestelendi.
Şiir kitaplarından bazıları: Rüzgâr Saati (1956), Kestim Kara Saçlarımı (1960), Sığda (1964), Kırmızı Karanfil (1971), Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı (1972), Ağıtlar ve Türküler (1976), Seyran Destanı (1979), İlahiler (1983), Sevda Kalıcıdır (1991), Sonra İşte Yaşlandım (1995), Sessiz Arka Bahçeler (1998), Uzak Bir Kıyıda (2003), Beni Sorarsan (2013).
Bestelenmiş bazı şiirleri: Büyü Yavrum, Grup Yorum (1987), Siyah Beyaz (1989) Sevinç Eratalay, Beni Unutma (1989) Sevinç Eratalay, Deli Kızın Türküsü, Sezen Aksu (1993).
Şiirlerimizin öz annesini saygıyla ve özlemle anıyoruz.
Değerli ozanımızın “Üşümekten Değil Korku” adlı şiiriyle bitirmek istiyoruz.
Yorgun savaşçılarız, yengiler eskitti bizi
Utanırız tadına varmaktan içkilerimizin
Biri bütün güneşleri toplar, vermeye bekletir
Üşümekten değil korku, ısınır olmaktan
Yorgun savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi
Tutulmuş dağ yolları oklar ve tuzaklar
Biri dostluk adına bağışlar çirkinliğimizi
Düz yollara düşeriz yeniden oksuz ve tavşansız
Yılgın savaşçılarız, sevgiler ürküttü bizi
Kaynak:
[1] Nilüfer İlhan, Gülten Akın Şiirinde Kent Göç ve Gecekondu Algısı, 1/4 (İstanbul 2012 pdf)
[2] Erhan Üstündağ, 42 Gün: Gülten Akın’dan Mamak Grevi (Bianet, 11 Eylül 2008)
[3] http://www.roportajgazetesi.com