Gönlümün göğüne yerleşen şair Metin Altıok | Kübra Aktepe
Bir Acıya Kiracı
Eğer sizi tanısaydım parmaklarımı hafifçe kapatıp, elimi yüzüme dayayıp, kuvvetle muhtemel anlattıklarınızla dalıp giderdim. Sesiniz de anlattıklarınız misali midir?
Bahçemde kuşlar öterken, tüylerinin rengi gökkuşağına çalarken, okumak sizi çok güzel, keşke siz de olsaydınız.
Akarsular içi soğuyunca donuyor, bahar gelirken zamana öykünerek damla damla çözülüyor. Soğuk dahi güzel sizi okurken; siz, sizi okumak ne demek asla bilemeyeceksiniz, sizin de dilinize tercüman olanlar oldu mu? Yosunlu yüreğinizi aşksız kaldığı demlerde bahtsızlık saymışsınız. Bu yüreği taşımak bir aşktan daha kıymetli, bileklerinizde bin aşktan daha fazlasını yüreklere dağıtma kuvveti varken, kelimeleri avuç avuç öyle serpmişsiniz ki kağıtlara, yüreklerde yeşerenleri anlatmaya kıyamıyorum, denemek vaktidir: Eğer ben yazmazsam, eğer siz daha fazla okunmazsanız, okundukça daha fazla bilinmezseniz, ününe orak sallamak istediğim nice satırcı (şair değil), zihinlerde hakikatliymiş gibi oturacak! Eyyy Metin Altıok, senin kral olduğun yerde birçoğu ancak soytarı olabilir.
Elbette toprağımda yaşayan ve ölen birçok kıymetli şair var, ama içini bu kadar sağlam bir akisle, bir kuvvetle, bir ahenkle, bir temelle, bir yaratılıştan gelen hususiyetle ifade edebilme kaçımızın şahit olabildiği bir talihtir! Sizi okumak talihtir Metin Altıok! Sizi okumayan (vurguyla yazıyorum bunu sesimin en sert tonuyla!) ”Ben şiir okudum” demesin!
Baharda, bir yaylaya gitmek gibi sizi okumak; olgunluğunu, içinde tazelenen huzura borçlu bir sessizlikte, nazlı bir rüzgarın, bazen meltemin insanın yüzünü yalayıp gitmesi gibi. Aynı anda binlerce çiçeğin açılmasına şahit olmak gibi, baharın baharlığını haykırması gibi, nehirlerin coşması gibi, bir kuzuyu okşamak bazen, bir bebeğin uyuması gibi; o uslu, sakin soluk alışverişleri misali.
Sizin şiiriniz tabiat gibi.
Tabiat sizin şiiriniz gibi.
”Yürek de fetrete düşer,
Biten bir aşkla yenisi arasında;
Şaşırır menzilini, ayağı sürçer.”
Hadi bunun üzerine bir söz söyleyin, kelam olsun ama. Ben bulamadım. Gençliğim yüzümde pembe pembe oturmuş, kalbim gümbürderken bu satırlarla, ben de fetrete girdim galiba. Siz, sizi okuyanı da şair etme derdinde misiniz? Bu satırların uğruna, içinde gelincikler açmayanın kalbi kurusun da taş olsun.
Akide şekerini seven kaç kişi kaldık? Antika zevklerden sayılır. İçindeki tarçın, limon ve şeker tadı dilimde, hissettiklerim göğsümde gökyüzüne izinsiz dağılan bir hava-i fişek gibi. Gözümü kapattığımda hep aynı yerdeyim. O dağ başında, o çeşme, o ağaç yalnız efeler gibi orada. Önümde koca koca dağlar, bağırsam sesim akis akis, arkamda anam, kardaşım, izini bırakmış nice sevdiğim. Baba toprağı olduğu için mi, hep zihnimdesin? İşte bu kitabı okurken ben hep oradaydım.
ZOR ZAMANDA GAZEL’ine denk geldiğimde yutkundum … Bir rengin diğer bir renk içinde kaybolması gibiyim. Ne ben ne şiir aynı artık. Koyu kırmızı paltolu, ak yüzlü bir kızın, güneşi başına rüzgarı sırtına aldığı bir günde yürür gibiyim.
Bu şiirleri okurken ne çok şey fark ettim kendimle ilgili. Mesela birini sevmekle ilgili hissetiklerimdeki kuvvet, meğer sadece benimle ilgiliymiş. İster ailem olsun, ister içinde can taşıyan her ne ise o, fark etmezmiş. Benmişim hep özne de konu da. Bir şeyler hissederken, bir çiçeğin açılırken attığı çığlık gibiyim. Gönül gözüyle bakanlar görür, kulak verenler duyar sesimi. Bundandır bazılarına sesimin sağır gelişi. Elbet solduğum vakitler de gelir sevdiklerime, güneşimi eksik edene susmak benim işim.
***
”Adıma özenenler, ah bir bilseler, kaç göçük, kaç ceset yaşadım çürüdüm bugünlere kadar ben” diyen şair, öyle olmasaydı böyle yazabilir miydiniz zaten?
Gönlümün göğüne yerleşen şair, ne uçurtmalar saldınız o göğe bir bilseniz… Ellerimiz çiçeklere ne kadar benzer, farkında mısınız insanlar? Hislerimiz binbir renkten mürekkeptir, akışkanlığı da nevi de bu sebeptendir. Elinizi sol yanınıza koyup bakın ona, kim bilir ne renk açmış bir çiçektir? Yüreğinizdekileri yeniden bulup çıkarmak için, bu şiirlerin her biri bir sebeptir.
Kuş kanadına oturdum da okudum sizi Altıok. Dimağım bir serçe oldu büyüdü. Uçtum gözümü kapatıp bir bilseniz. Özgürlük kadar güzeldi yaşadıklarım.
Gönül bir ceylandır, avcısı da yârdır. Bir denk gelmeyegör alıverir canını. Can’a can olan azdır, canan da olur. Bana yol arkadaşı oldunuz bunca zamandır. Bir insana hayal kırıklığına uğramayacağının güveni renginde gözlerim. Öyle koygun kahverengi, öyle hatrınız içinde okudum. Hâreli olsaydı, ateş böceklerinin gece mavisinde titreyişleriyle okurdum satırlarınızı Eyy Metin Altıok. Sen ne güzel adamsın! Ben ne mutlu bir okurum.
Dalga kıyıyı aşındırır ama yüreklere de tuhaf bir ferahlık verir. İçinizdeki dalgaları kıyımıza vurduğunuz için müteşşekkirim değerli şair…
Son şiirine kadar, yer yer sakinlese de hayal kırıklığına uğramadan okudum. Bitmesin diye, içimden adına domino taşına vurur gibi vurmak gelen şairlere(?) bile vakit ayırdım. Ama bitti. Fakat bittiğine üzgün değilim. Ben bu kitapla dolu dolu mevsimler geçirdim. Eğer şöyle 1000 tane alabilecek olsam alır dağıtırdım buradaki nice kişiye. Allah biliyor içimde bu istek ama bu kadarı beni aşar. Lütfen kendinize bir iyilik yapın ve bu kitabı hayatınıza katın. Sevgiyle kalın.