Ekmeği Yerden Alıp Anlına Değdirenlere Saygıyla | Hüseyin Evcil
Mesuliyet yükü, her şeyden, ölümden de ağırdır.
Mustafa Kemal ATATÜRK
…
Bir millet, zenginliği ile değil, ahlak değeri ile ölçülür.
Mustafa Kemal ATATÜRK
…
Saygı eksikliği en temel suçtur.
Çünkü birçok suça kaynaklık eder.
Edward De Bono
…
Kalp kör olduktan sonra,
Gözlerin görmesinde hiçbir fayda yoktur.
Hazreti Ali
…
İki gün önce, Tire ’de, şehir merkezinde (Tarım ve Orman Müdürlüğü ’nün birkaç metre uzağında ve ayrıca, Lütfi Paşa Camii’nin birkaç metre uzağında), çarpıcı, dolayısıyla üzücü görüntüler vardı. Keşke görmeseydim.
8 Kasım 2021 tarihinde çekilen bu fotoğraflar, kafa yapımızı, çürük mantığımızı ortaya koyan belgeler sayılır.
Tam bize özgü alışkanlıklar. Maalesef.
Neredeyse her mahallede, her köşe başında, her çöp kutusunda ve konteynerinde
(Çöpün içerisinde, kenarında, yakınında olması fark etmez) } Bayatladığı, kuruduğu, küflendiği, fazla sayıda alındığı gerekçesiyle atılan ekmekleri görmek mümkün.
İşte bu sevimsiz görüntülere, bazı isimler verebiliriz :
1 – İbret Belgesi, 2 – Sorumsuzluk Belgesi, 3 – Yozlaşma Belgesi, 4 – Utanç Belgesi.
Öteden beri, belge açısından zenginiz.
…
Ziyaret amacıyla ilçemize uğrayan yerli ya da yabancı bir misafir, böyle, apaçık, uygarlık dışı, vicdan dışı manzaralar karşısında acaba ne düşünür, acaba nasıl bir eleştiride bulunur ?
Bu gibi çevresel dekorların becerikli mimarları, büyük olasılıkla : Hijyen sever insanlardır (Sözde), titiz davranır insanlardır (Sözde).
Yürekleri hariç, arabaları, evleri, ofisleri gerçekten tertemizdir onların.
Masum ekmekler, satın alındıktan çok kısa süre sonra, yıpranan bir malzeme gibi ya da sıradan bir çöp gibi algılanıyorlar ve fırlatıldıkları bölgede süpürülmeyi bekliyorlar. Temizlik işçileri tarafından alınıp, başka bir bölgeye dökülmeyi bekliyorlar.
Buradan kaldıralım, başka yere (Şehir dışına) boşaltalım.
Peki, ekmek : Süpürge ile süpürülecek, kürek ile atılacak bir madde midir ? Elbette hayır.
Modern toplumuz ya (Sözde). Caddelerde : Cam şişelerin bırakılacağı büyük kumbaralar düşünülür, Coca Cola tenekelerinin bırakılacağı büyük kumbaralar düşünülür, giysilerin bırakılacağı büyük kabinler düşünülür fakat ekmeklerin bırakılacağı zeminler hiç düşünülmez.
Tüketim dışı kalan ekmeğin yeri, çöp konteynerinin kenarı oluyor. Olmamalı ama oluyor.
Yanlış. Yanlış. Yanlış.
Genellikle şöyle bir savunma yapılıyor ki, bu sözler, kuru ekmek avcısı (Düşmanı) insanı kurtarmaz :
– Ben, çöplerin içine atmıyorum, çöplerle karıştırmıyorum. Poşete koyuyorum. Hayvan bakıcıları alsınlar diye, çöp varilinin kenarına sıkıca bağlıyorum. Belediyenin çöp kamyonu geldiği zaman ne oluyor, onu da takip edecek halim yok.
…
Anlaşıldı. Siz, doğru bildiğinizi yapmaya devam ediniz. Size göre : Tek asılacak yer orası.
Peki, usulca (Atmadan, fırlatmadan), bir ağacın dibine konulsa, karıncalar, serçeler, kumrular, kargalar tarafından görülse ve tüketilse olmuyor mu ? Demek ki, olmuyor.
Ekmeği : Bakkaldan, fırından, mandıradan, TÜKETEBİLECEĞİMİZ SAYIDA satın almamız, satın aldığımız ekmekleri iyi saklamamız, iyi korumamız gerekiyor.
Gerekiyor fakat o gerekeni, biz, bile bile yapmıyoruz. Neden ?
Problem bizde. Kafamızda.
Yeterince sorumluluk taşımadığımızı, bu konuyu önemsemediğimizi kabul edelim. Etmeliyiz.
Bence, ekmeğin sürpriz çıkışı, indirici yumruğu (Boks maçlarında olduğu gibi),
yani EKMEĞİN BEDDUASI } çok yakın… Sanıldığından da yakın.
Yukarıdaki mahallelerde, ince ruhlu, inancı güçlü, gönlü zengin büyüklerimizin, ekmeğe, günümüz itibariyle reva görülen kaba muameleler nedeniyle, korkup titredikleri, ağladıkları görülüyor ki, bunlar, kötü, sakat pozisyonlar olup, acayip tedirginlik yaratıyor duyarlı insanların üzerinde.
Büyüklerin, yaşlıların gözyaşları, asla görmezden gelinemez, asla hafife alınamaz, çünkü, onların ağlamaları, dünyanın en etkili, en ölümcül silahlarından daha etkilidir, daha ölümcüldür.
Tek cümle ile belirtirsem : Kainatın tüm varlıkları haberdar edilmiş, alarma geçirilmiş olur.
Fakat bizler gibi, zayıf, tefekkürden yoksun, bilgisizliğini henüz aşamamış insanlar : Uyarının nasıl bir şey olduğunu, alarmın nasıl bir şey olduğunu, etkileşimlerin bedelinin nasıl oluşacağını düşünemezler, kavrayamazlar.
Hepimiz, son teknolojilere hızla ulaşıyoruz ama gerçek bilgilere, gerekli bilgilere ulaşamıyoruz ve bu özelliğimizi, bu tutukluğumuzu anlayıp, onarmak gibi bir kaygımız yok.
Topluca bir çöküş, bir felaket yaşayabiliriz (böyle gidersek).
Yol bitiminde, büyük bir uçuruma bodoslama düşebiliriz (böyle gidersek).
Bu kadar sık gerçekleşen NANKÖRLÜK PROVALARI, çok tehlikeli.
BEREKETSİZLİĞE, KURAKLIĞA, KITLIĞA kapı aralanıyor. Kapının, hiç zorlanmadan, kolay aralanması : O kapının, kısa zamanda, sonuna kadar açılacağının habercisidir.
Garip bir toplumuz. Yozlaşmaları seviyoruz, hoşumuza gidiyor. Ortaçağ tarzlarını seviyoruz, hoşumuza gidiyor.
Dikkat edelim de, sevdiklerimizin, hoşlandıklarımızın otomatik tepkileri sonucunda, kazdığımız kuyuya saplanmayalım. O kuyudan hiç çıkamayabiliriz.
Bazı insanlar, sanki, toplum içerisinde değil, şehirde değil, köyde değil, balta girmemiş, güneş girmemiş ormanda yaşıyorlar ve o ormanın derinliklerinde, sınırsız, sonsuz özgürlüğe sahipler.
Saygı, ahlak, inanç kırıntılarından yoksun bir özgürlük bu. Düşüncesiz, şuursuz canlılara özgü bir özgürlük bu. Olumsuz bir durum yani.
Caddelerimizde, sokaklarımızda, parklarımızda, pazarlarımızda : Disiplin ve saygı adına, temizlik adına,
değişen, düzelen, sevindirici, ferahlatıcı bir şey yok.
Disiplinsizlikler, saygısızlıklar giderek çoğalıyor ve kökleşiyor. Kanıksanıyor yavaş yavaş.
Günlük yaşantımıza bakalım. Estetik, sıfır. İncelik, sıfır. Tefekkür, zaten hep sıfır.
Birçok alanda başarılarımız bitti ve şimdi sıfır puanlara sahibiz.
Demek ki, biz buyuz.
Demek ki, bizim emeğimiz, eserimiz, çapımız, kapasitemiz bu kadar.
Balon hayatlar.
Para ile şişirilen, para ile renklendirilen hayatlar.
Ekmeğe, suya hakaret ile geçen, nimetlere hakaret ile geçen hayatlar.
Ancak yaşayan ölülerin dört elle sarıldığı ve kutsadığı hayatlardan söz ediyorum.
Bugün için, şu an için, parası olan insan, paranın yönlendirdiği ve şımarttığı insan, birazcık kuruduğu için ekmeği beğenmeyen, küçümseyen insan, yarın yoksulluğun pençesine düşebilir. Düşecektir. Kaçamaz…
Her insan, yarın ya da yarından sonraki zamanlarda, davranışlarının ve eylemlerinin yansımaları ile mutlaka buluşacak.
Malum insanın ruhunu, çelik çember gibi kuşatan üç ayrı, üç güçlü yansıma vardır.
…
1 – Mutluluk ve huzur…
2 – Mutsuzluk ve bitkinlik…
3 – Bela ve hastalık.
…
Tire
10 Kasım 2021