Dursaliye Şahan ve Ayarsız Kadınlar Cemiyeti Hakkında / Mustafa Söylemez
Dursaliye Şahan’ın ikinci romanı Ayarsız Kadınlar Cemiyeti; güzel betimlemeleriyle ‘Güzel Oğlan Sokağı’nın birbirlerine yaslanmış yaşlı evlerinde şükür duası okuyanlarla başlıyor.
Temiz bir kapak, güzel bir edit, ustaca kurulmuş sağlam cümleler, usta yazarla karşı karşıya olduğumuzu hissettiriyor. Mahallenin saf Bahar’ı ana kahramanlardan biri. Herkesin melek sandığı annesini çok üzen, aslında gizli bir şeytan olan anne karakteri, hep oğlunu, (Hayri’yi) savunurken, emdikten sonar saatlerce uyuduğunu; Bahar’ın ise hep kucak istediğini, bunun için rahmetli babasının omzunda uyumaya alıştığını ileri sürer. Bahar annesi tarafından ötekileştirilmiş bir kız. Tek değer babasıdır ancak artık baba ölmüştür.
“Niye Bahar’a gelince mutluluk ayıptı? Neden sevmek ona haramdı? Güzel günler birdenbire bitmişti. Babasıyla birlikte evdeki bütün neşe huzur ve mutluluk mezara (mı?) girmiş gibiydi.’’
Anne Bahar içinde bu ikilemi gündemde tutmakta ısrar eder.
“Kim için süsleniyorsun akılsız? Seni alacak adam mı var bu mahallede? Kim seni başına bela eder?’’
Bu hiçleştirme sözüne Bahar’ın yanıt vermesi bile anneyi çıldırtmak için yeterli nedendir.
Kadın sorun salına bir şövalye gibi sarılmıştır.
Dursaliye Şahan. Savaşında ısrarcıdır. Düşündükleriyle düşündürür.
Bahar’ın ağabeyi Hayri bir kılıçtır, anneden gelen tehditleri nesnesidir.
“Hayrim gelecek nasılsa! Bak ben sana ne yapacağım, göreceksin!”
İçinde yaşadığı aile, Bahar’ın aynı zamanda korku tüneli gibidir. Uzak akraba, Vali Muavini Ziya Bahar’ı istemeye gelir. Bahar kabul etmez. Zaten Vali Muavini olmasa anne de vermek taraftarı değildir.
Bahar için bir abi olan Ziya’nın evlilik teklifini Kabul etmemekte kararlıdır.
Anne için yeni bir öfke kaynağı çıkmıştır. Bahar’ı intihara sürükleyen şiddet sarmalı ailenin bir anlamda dönüş noktası da olur.
Ölümün kıyısından dönen Bahar’a yengesi sahip çıkar, korur. Kızı ölse sevinecek olan annenin elinden oyuncağı mı alınmıştır?
Şaheste kötü bir anne, canavar kaynana rolünden hiç çıkamaz.
Kadın sorunundaki kadının etkilerini oldukça can alıcı betimlemelerle anlatan yazar, açıkta bıraktığı sorularla okuyucuyu düşündürür.
Kendine özgü bir tarzi, özgün üslubu, insanı derinden sarsmakta, kalıcı sorunlarla başbaşa bırakmaktadır. Dokunduğu ikilemler evrenseldir. Çözümsüzlükler sergilerken dünyanın başlıca sorununun kadın olduğu kanısı içinizde doğmaktadır.
“Kocasının önüne doğru dürüst yemek koyamayan kadının sonu budur işte! Oğlum, evde taze yemek olduğunu bilse anasının evine uğrar mı, hiç? Bıktı zaar, bayat yemek yemekten, Sanki her akşam taze yemek yapsa ne olacak? Pişirdiği yemeğin tadı-tuzu mu var?’’
Şaheste’nin düşmanlığı sözlerle de sınırlı kalmıyor. Gelinini zehirlemeye kadar götürüyor işi.
“Ya Ebru ölecektir ya da Şaheste!’’
“Gece Gelen Kadın’’ yan çatılardaki diğer ailenin açmazıdır ve elbette Bahar içindedir.
Farrah Fawcettola bilme arzusu…
“Hazırlanmış böyle bir geceleri olmamıştı, ama evliliklerinin ilk yıllarında sevişmekten yorgun düştükleri geceler çoktu.’’ sözleriyle de Neriman’ın beklentileri özetleniyor.
Yazar iyi ayakkabı yapan kunduracı gibi güzel fiyat istiyor. Sıradan okuyucu kaygısında değil. Düşünmek ve görmek isteyen zeki okuyucu peşinde.
Toplumu, kadını edebiyatı tanımada kurgusal olarak da oldukça iyi. Son sayfayı çevirdiğinizde bir hüzün çökse de içinize güzel.
Kadın edebiyatı konusunda alacağımız uzun yollar olduğu muhakkak.
Dünya edebiyatının daha okumaya, incelemeye doyamadığı Homeros’un konusunda özet olarak kadın olduğunu düşünecek olursak, erken olmadığı gibi, geç kalınmış bir kitapla da karşı karşıya değiliz.