Dostların En Güzeline | Yılmaz Pirinççi
Kanatılmış bir öykünün binlerce sana ait sayfalarını okuyorum gözlerinde.
Ve gözlerine bakarken daha iyi anlıyorum.
Elsa’nın; gözlerinden topladığı cam kırıklarını;
Aragon un; İçmeye eğilemediğim o berrak pınarlara karışmış gözyaşının tuzunu
Ve her gün pense pense canından sökülen can parçalarının o sessiz haykırışlarını okuyorum sende.
Hiç usludan sayılmadı çocukluğun.
Ne yana dönsen bir ses yükseldi hayallerine.
Çok sesliydi gülüşün.
Başın öne düşmeyecek kadar yakışıyordu yüreğine.
Dirsek çürüttüğün okul sıraları kaç basamak yükselmiş olsa da
Ceylan gözlerine vurulacak bir avcının izini sürdün.
Dudağın patladı gecenin birinde.
Birinde gözüne mor güller iliştirdin.
Süt koktu memelerin.
Kucağında bir nefes dünya…
En iyi kendini sen vurdun.
Has kızı olmadın belki ama
En iyi anne oldun.
Arkadaş oldun şımarığa sayıldı
Sırdaş oldun.
Kızım bu, normal mi şimdi?
Sağa baktın söz oldu,
Sola baktın göz…
Konuştun deliye çıktı adın
Sustun,
Öldün mü yoksa?
İlk avcı bilemedi yüreğinin yerini.
İkincisi gözlerinin hüznünden öptü.
Çıkmadı izi.
Hem öyle bir dokunuş ki…
Soğudu tenin.
Kalbin unuttu sevmeleri.
Bir kadeh,
Bir cigara…
Vay haline dalıp gidene…
Sonbaharlar gözlerinde toplandı.
İyi de canımın içi,
İyi de…
Yok mu hesabı gözlerine yağmur biriktiren gecelerin
Hep,
Hep öte tarafa mı kalır bu ah’lar?
Elim yetişmiyor canımın içi.
Keşke yetişse.
Yürüdüğün sokağın taşlarına değse ayağım.
Soluğunun karıştığı havasından bir nefes alsam…
Değdim desem yüreğinin o en incesine.
Sarılsam şöyle,
Sarılsam…
Bir ömür unutmasam….
Yılmaz Pirinççi
…