Çukurova’dan Dünyaya Seslenen Adam: Yaşar Kemal | Nebih NAFİLE
Yaşar Kemal 100 Yaşında…
Yaşar Kemal, yazdığı kitaplarla yaklaşık otuz dilde dünyanın farklı bölgelerindeki insanlara seslenmiş. Çiçeği, böceği, acıyı, sevinci, toprağı öyle güzel tasvirlerle yazmış ki bunları en iyi yazıldığı dilde anlar ve hisseder insan. Bu anlamda Anadolu insanı şanslıdır.
Gün ışırken, sabahın o tatlı sessizliğinde ya da gün yeni bir sabaha kavuşmak için veda ederken akşamüstü, ağaçlardaki kuşların cıvıltılarını duymamışsanız yaşamınızda ruhunuza güç katacak en muhteşem dinletiyi kaçırmışsınızdır.
Yazı, kabuğunu kırmış ve bu güzel dünyaya, aydınlığa merhaba demiş özgür bir kuşun cıvıltısıdır. Yazı, susturulanların, sindirilenlerin, başkaldırısı ve sessiz çığlığıdır. Yazı, çınar ağacının içinde barındırdığı kuşların sesindeki yaşama ve hayata tutunma çabasıdır. Yazının sesini dinleyebilenler, aydın ve özgür bir dünyada yaşamanın kutsallığını fark edebilen yüreklerdir. Yaşar Kemal, Anadolu topraklarında yaşanmışlık-ları yazarken aslında dünya insanını; insanların, zayıf insanları nasıl acımasızca kendi varlıklarını bolluk içinde sürdürebilmek için sömürdüğünü yazıyordu…
Ellerinde güç olanlar, onu kendi menfaatleri için kullananlar, toplumsal uyanışın yolunu açan her yazarı, her sistemi tehlikeli görürler. Doğal olarak köyden, kasa-badan başlayarak toplumsal aydınlanmayı hedef koyanlardan rahatsızlık duyarlar. Nitekim Yaşar Kemal de “bizi düşünmeye alıştırmamışlar. Üstelik de düşünmeyelim diye ellerinden geleni yapmışlar. Düşünmeye çalışanları hep öldürmüşler.” demektedir.
Yazdığı şiir, hikâye ve romanlarla gönüllerde taht kurmuş, Türk edebiyatının büyük ismi, dünyaca kabul gören usta yazar Yaşar Kemal, dünya nüfusunun kalabalıklaştığı süreçte yalnızlaşan, gitgide bencilleşen insanı yazmış. Çukurova’dan başlayarak dünyadaki bütün insanlara seslenmiş. Bizleri, sistemin köleleri haline getirenleri de yazmış. Düşünmemizi engelleyenleri de hatta düşünmemizi engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını da. Ve düşünen insanı potansiyel tehlike olarak görüp öldürdüklerini de yazmış. Anadolu’nun yürekli yazarıdır Yaşar Kemal.
Doğarken hiçbir şey elimizde değil. Daha sonra iyi insan olmak, namuslu olmak ya da olmamak hangi dil, din ve ırkta iseniz elinizde. Kötülüklere karşı yiğitçe, cesaretle başkaldırmayı öğreten Yaşar Kemal kitaplarını okuduktan sonra bende iki duygu ön plana çıktı. Birincisi, ailemden de öğrendiğim gibi her zaman ve her şey için doğrunun yanında yer almak ve ezilenden yana tavır almak. İkincisi, isyan duygusu. Dünyada bu kadar iyilik varken, her insana yetecek yiyecek paylaştırılabilmek varken hiç doymayanlara karşı inanılmaz bir isyan duygusu. Kitaplarında okuduğum her satırında umudu görüyorum. Yaşayıp direnmeyi, direnirken kazanmayı, kazandıkça güçlü olmayı seçtim.
Her romanında Anadolu insanının yaşadığı kültürel ve etnik zorlukların yanı sıra sistemin yöneticilerinin seçtiği ağalığı anlatan yürekli bir insanlık savunucusuydu aynı zamanda Yaşar Kemal.
Horasan erenlerinden Türkmen ve Alevi-Bektaşi dervişi, Tapduk Emre 13. yüzyıldan sesleniyor; “Uyanma vakti geldiyse bir uyandıran olur elbet… kimine uçan kuş, kimine biten ot, kimine açan çiçek, kimine akan su demiş…!” Yaşar Kemal’in her kitabı uyanmak için bir başlangıçtır.
Yolculukları oldubitti ailecek severiz. Ailenizle çıktığınız yolculuklar sizi mutlu hissettirir. Sevdikleriniz hep bir arada, sohbet doyasıya… Ankara istikametinden Adana’ya doğru giderken Aksaray’ı geçer geçmez Toroslar’ın görkemli yüksekliğini görürsünüz. Pozantı’dan aşağıya, Adana merkeze doğru inerken Akdeniz’in kokusunu hissedersiniz. Tekir’den Pozantı’ya doğru giderken de karasal iklimi duyumsarsınız… Bütün bu görsel değişikliklerde Toroslar’ın o görkemli duruşu beni çok etkiler. Taşı yarıp yaşam bulan çam ağaçlarına rastlarsınız mutlaka. 1987 yılında Ankara’ya ilk yolculuğumda ve halen her yolculuğumda özellikle bu bölgelerde Yaşar Kemal’in büyüklüğü aklıma gelir. Anlatırım okuduğum ve bildiğim kadarıyla eşime, çocuklarıma, yolculuğuma eşlik eden her kişiye. Kahve keyfimiz bu yüzden bir başkadır buralarda… Özellikle, ailecek çıktığımız özel yolculuklarda termosa doldurduğumuz kahvemizi keyifle içeriz.
Ben, sen, o… Kısaca biz. Biz ben, biz sen, biz o değil miyiz? Biz bize yeteriz, beraber sever, beraber yaşayabiliriz.
Çukurova’daki çalıyı, dikeni, Anavarza’da yaprak hışırtısını öyle bir tarif eder ki yazdıklarını okurken aynı tastan çorba içersiniz. Sarı sıcak, ak sıcakta dikenlerin arasından karanlığın üstüne yürürken ayaklarınız kanar, yüreğiniz aydınlanır. Aynı yolda aynı yöne bakarsınız… Kitaplarındaki her satırı memleket kokan, Anadolu’nun İnce Memed’i, iyi ki bu dünyadan geçtin. Yaşar Kemal’in kendisine ait sözleri ile yazımı bitiriyorum. “Benim kitaplarımı okuyan katil olamasın, savaş düşmanı olsun.” Yaşamı boyunca umudunu kaybetmeden her fırsatta okuyan, öğrenen; “yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir.” diyen Yaşar Kemal umudun sesidir aynı zamanda…
…