Çocukluğumuz | Yılmaz Pirinççi
Yaramıza toprak yada sigara külü bastığımız zamanlarında biz
Arkadaşlarımızdan ayrılmamak için kanayan yerlerimizi bile gizlerdik
Çünkü her arkadaşımızın kanı yüreğimize akardı
Ve hepimiz sevgi ile gülümsediğimizden olsa gerek ertesi güne hiç bir izi kalmazdı
Birbirimize kafa göz daldığımız zamanlar da bile
keşke o yumruğu vurmasaydım diye üzülürdük
Bizim mayamız sağlamdı
Felsefe diye bir ders yoktu o zamanlar
Ama Aristo kapı komşumuzdu
Plüton aşağı mahalle de muhtar
Hegel ilçemize gelen yeni kaymakam gibi resmi ve azıcık kibirli
Bir elimizde nazım
Bir elimizde Umberto Eco
Gece oldu mu
Elza’nın gözleri düşerdi yandığımızın gözlerine
Sokakların özgürlüğü zaptedilmemiş
En asi sevdamız bir ağaç gövdesinde küçücük bir çakı kazıntısıydı
Denizler henüz asılmamıştı
Ekmek o kadar ucuzdu ki
Bir politika bir ekmek diye satılıyordu gazeteler
Sonra denizler asıldı
Sonra İstanbul kurşunlandı yüreğinden
Sonra birer birer bütün şehirler
Siz düşünmeyin
Biz sizin de yerinize düşünürüz dedi radyolar
Alın size türlü türlü oyuncaklar
Bilgisayarlar telefonlar
Siteler guruplar
Türkü sevmek de neymiş
Aristo sürüldü mahalleden.
Zaten lanet bir karısı vardı
Plüton sizlere ömür
Hegel’in akıbetini bilen yok
Çocukluğumuzun yaramıza bastığımız tütünü, külü yok artık.
Zaten o eski güzel yaralar da yok
Yılmaz Pirinççi