Çivi | Bekir Yıldız
Öykü
Güneşin
yakıcı sıcağı, sırtındaki heybenin rengini soldurmakla kalmamış, yaşlılıktan
kırışmış alnında boncuk boncuk ter oluşturmuştu. Günlerdir aç, susuz ve yorgun
halde çok az vakit uyuyarak ve dinlenerek yürüyor, bir yandan da sürekli
mırıldanıyordu. Kararlı adımları aklından geçen düşünceler gibi net ve tezdi.
‘’Acaba’’ diyordu kendi kendine. ‘’Acaba bulabilecek miyim?’’ Bulamazsa
dönmeyecekti, dönemezdi. Yuvarlak bir taşın üstüne, kıldan
dokuma heybesini koyup üzerine oturdu. Başını gökyüzüne dikip, aylardır altında
yürüdüğü bulutlara ve güneşe bakarken aramakta olduğu adama çok yaklaşmış
olduğunu hissetti. Epey kilo verdiğini düşünürken gözleri parçalanmış
ayakkabısına ve güneşten erimiş kıyafetlerine takıldı. Oturduğu vakit vücuduna
ağrılı bir yorgunluk ve uyku çöküyordu. Uyuyakalmaktan korktuğu için on
dakikadan fazla dinlenmiyor, fakat kalkarken saatlerce istirahat etmiş havası
yaratıyordu kendinde.
Kurumuş yapraklarla kahverengi bir halı oluşturmuş
meydandan geçerken varmak istediği yere gelmiş olmasının verdiği rahatlıkla,
burnundan derin bir nefes alıp etrafına bakındı. Aradığı adamın ‘’o kasabadaki
tek yorgancı benim’’ dediği sözlerini hatırladı. Güneşli bir yaz ikindisiydi.
Önünde yaşlı iki ihtiyar, bir kolu eksik boyacı ve uyuyan bir köpeğin olduğu
kasaba kahvesine girerek, etrafta kendine ilgi ve sual dolu gözlerle bakan
kişilerden sıyrılıp, ocakta çay demleyen kahveciye yorgancı Ahmet Efendiyi
sordu. Kahvenin tam karşısında çınar ağaçlarının arasındaki bir şadırvanda
abdest almakta olan birini gösteren kahveci ‘’çay içer misiniz?’’ diye sorarken
adamın üzerindeki garip elbiseye bakıyordu. Teşekkür ederek hızla, şadırvanda
abdest almakta olan adamın yanına gitti. İçinde onu bulmuş olmanın verdiği
garip bir mutluluğun yanı sıra mahcuplukta vardı.
Abdest alan adamın yanındaki oturağa oturdu.
Elindeki işlemeli mendiliyle terini silerken gözlerini bir an olsun adamdan
ayırmıyor sürekli ağzından şükür sözleri çıkıyordu. Bir an evvel abdestini
bitirmesini istediği sırada ona dönen adam ‘’buyurun ne istemiştiniz’’ dedi.
Adamın ellerine sarıldı, öptü ve ayağa kalktı. ‘’ Kırşehir’den geliyorum,
Ahilik Teşkilatındanım size pirimiz Ahi Evran-ı Veli’nin selamını getirdim.’’
Selamını alan yorgancı şaşkın bir ifade ile ‘’ Oradan aylar süren bir
yolculuktan sonra daha geçen gün geldim, sizi bu yollara düşürüp, getiren sebep
nedir?’’ dedi.
‘’Aylar evvel Kırşehir’de dükkânıma geldiniz.
Atınızın ayaklarına nallar çaktık. Siz gittikten sonra çırağım çivilerden
birini eksik çakmış olabileceğini söyledi. Bu durum günlerce uykusuz bıraktı
beni. Gidip pirimiz Ahi Evran-ı Veli’ye ne yapmam gerektiğini sordum. Pir’imden
sorumun cevabını, dükkândan keserimi ve çivimi alıp buraya geldim. Atınızı
gösterin bana ayağına bakayım.’’