Çınar Ağacı | Gülüm Çamlısoy
Ağırla düşlerimi yetmedi ağıtlar yağdır kabrime: ben bir kuşun iskeletinde unutulmuş bir çift kanadımla kandığım kanadığım hacizli makamların da nurlar yağdırdığı üstüme: ah, beylik bir hüzün değil yatıya kalan bense bir yatır mahiyetinde baş koydum aşka ve inanca.
Sisli duvarlarım var benim ve sinmediğim kadar bunca zulme baş koyduğum umudun ve sevginin yerlisi metruk bir gülüm…
Düş makamlarım var içimde ağırladığım ve düşmek bilmeyen yakamdan düş mağduru bir imgeden çıkıp da yola…
Hazansa esir düştüğüm esefle söyleniyorum yarım kalan hikâyelere ve sessizliğin de miadı dolmazken huşu içinde yazıyorum bu satırları…
Şeşi beş gözleri evrenin.
Şaha kalkan yüreğim ve başına buyruk kalemim.
Kalender meşrep olsa ne ki içimdeki hüznün tüttüğü ve tuttuğum o yol…
Ah, bezirgân başı varlığım, sevdalı hayallerim ve sevgiye ihanet eden en çok sevdiklerim.
Hazansa mahpushanem, aşksa kopacak kıyametin öncüsü bir şiirden nemalandığım belki de yanık bir türkünün peşrevi iken tutsaklığım…
Kelaynak ve oynak gölgeler aşkın mızrabı ile çalakalem yazıp söylediğim hikâyeler.
Tasfiye ettiğim nice hayal nice kelam nice esaret.
Kisvesi mi yoksa dünün ve günde kaykılmış nice hüküm ve işte ifşa ediyorum içimden geçenleri belki de önünden geçtiğim bir çeşmenin testisinde unutulmuş bir düşüm ben ve sevdalandığım memleketim hem şehir kızı olsam ne ki yüreğim ülkemin coğrafyalarında esip gürlerken ve işte gitmediğim her köye ayrı öykünüp ayrı sevdalanıyorum.
Gün yitti gecenin feri ve keli kalıverdi bir başına bense merhem sürüyorum yarım kalan hikâyelere ve terzi misali dikemediğim sökükleri ruhumun: hem kalp dediğin ne ki bunca hüznün minvalinde ne değişecek hani olur da kahkahalara boğulurum karanlığın nemi ile sıvazlarken sırtını içimdeki yetimin bir babam bir de içimde kalan nice ukde asla çınar olmayacak sevdiğim kim olursa olsun uzaktan seyrederim ben sadece hayatı.
Damarlarımda dolaşan mürekkepten de olmasın kimsenin şüphesi ve yüreğim iken benim kıblem.
Mağdur ya da mazlum ya da mahzun olsam ne ki insanların gözünde gidip geliyorum işte tozlu yollarda bir ileri bir geri ve toz kaçtığı için kalemin gözüne ara sıra buruşuyor kâğıdım: hani üstüne serildiğim hani yaldızlı bir yol bildiğim ne zamanki kalemi elime alıp da düşsem yola.
Baş koyduğum ne varsa ve kimliğimi sonlandırdığım bazense uçuşan kinayeler, kabrimi şimdiden cezalandırdığım.
Üzgün olduğum için ayrıca üzülmeyeceğim hem zaten sizler mutlu dünyalarınızda yaşarken ben taviz vermediğim mutlak doğrular adına sürdürüyorum sefil hayatımı.
Seyyah olsa yüreğim ne ki?
Semazen yüreğimde sektiğim her hece her duygu.
Birileri şereften bahsediyor.
Birileri şaşalı hayatlar sürüyor.
Ne gözüm var ne de közüm ne de son kozum iken sevmek.
Rencide edildiğim aralıksız ve ben dünyanın malından mülkünden çoktan geçmişken…
İklim tevazu yüklü hem ve ben her andığımda Rabbimi gökten nur ve rahmet yağıyor ve biliyorum işte sevmek böyle bir şey:
Birileri sırtını dönüp giderken ve ben sadece arkasından baka kalıyorum çekip gidenlerin.
İçten bir sevgiyi hak etmiyor mu hem bunca insan gelin görün ki herkes nasıl da sevgi dolu ve tam dönüp de sırtını birileri ve işte gıybetin örtüsünü seriyor iblise evrenin üstüne ve kimse hak etmediğinden de fazlası düşüyor payıma bense sessizce razı geliyorum kaderime.
Kederimle yoldaş.
Kaderimle de sırdaş.
Bir şeyler sonlanıyor iyi de daha yeni başlamışken bu acele niye?
Düşmez kalkmaz bir Allah oysaki herkes ne kadar da emin yıkılmaz olduğunu üstüne basa basa dile getiren bense yere düşen ekmek dilimini ve yolda yürüyen minicik karıncayı ezmemek adına nasıl da itina ile yürüyor ve yerden alıyorum o düşen nimeti.
Korkum yok üstelik bu dünyada hele ki sayısız kere dibi görmüşken ve görüyorum da dibine kadar insanların içine sakladığı o karanlığı oysaki görünürde benim dünyam karanlık ama asla da bilmiyorlar İlahi Işığın yolumu aydınlattığını.
Ölmek ne ki daha dün hatta öncesinde defalarca kördüğüm olmuşken Kara Melekle kesişti yolum.
Hangisi daha kötü peki?
Birilerinin size acıması mı yoksa nefret etmesi mi?
İyi de lügatimde asla böyle bir soru barındırmadım bir ömür ta ki çok geç anladığımda hayatın ve kimin ne olduğunu.
Yazdıklarım yanıltmasın sizi çünkü an itibari ile nefes alıyorsam ve dünya hala dönerken illa ki saklı tutuyorum umudumu ve sevgimi ve benim sevgim verdikçe büyüyor ve de daha değer kazanıyor hele ki bunca zaman sonra kendimi sevip kabullenmişken daha da önemlisi beni yoktan var eden ve yazmama izin veren Rabbim zaten ilk günden beri yanımda gerçi birileri buna bile şüphe ile bakarken.
Bir kıvılcımdan doğuyor hem benim yazdıklarım çünkü içimdeki İlahi Ateş beni ısıtan ve beni ayakta tutan.
Tutuklu olduğum o kadar çok duygu var ki.
Tükendiğim de yalan çünkü ben türettikçe hatta üzüldükçe büyütüyorum içimdeki ağacı ve kalem-kakan yüreğimle sığınmışken de kovuğuna kökü sağlam ağacın…
Sırtımı dayadığım tek çınarım olmasa da yanımda beni bilen ve koruyan biri var ve rahmet okuyorum yitip giden tüm sevdiklerime en çok da dağıma yani babama.
Bu dünyadan göç edeceğim güne kadar da sevmeye ve inanmaya devam edeceğim ve buna eşlik eden de samimiyetimdir.
Şatafatlı sözcüklerim yok sevgi adına çünkü sevgi en ılık iklim ve duygu yapmacık göstermelik sözcüklere ihtiyaç duymayan ve ihtiyaç duyduğum her şey zaten ilk günden beri içimde mevcut her ne kadar yalnızlığımla yaşar ve yazarken tek olduğum göze çarpsa da.
Ama benim gözüme çarpan çok başka bir hakikat ile yol alıyorum ben ve sadece önüme bakıyorum ve telaffuz edilmesi çok zor gerçeklerden alıyorum gücümü elbet tek sıfatım da var iken: aciz varlığımla ve sadece O’nun bildiği iman gücümle sahip olduğum o tek zerreme koca kâinatı kolaylıkla sığdırdığım varsın sadece Rabbimin katında kabul görsün üstüne üstük Yaratandan dolayı yaratılanı sevmek benim için çocukluğumdan itibaren tek destur olmuşken.