Cevher Baba`nın Kadınlık Halleri | Ergür Altan
Gazeteciler gelir bazen yaşadığım dağ başına. Elli yıldır inmiyorum ne köye, ne de şehre. Yaşım doksanı geçti zaten. Dağ başında öleceğim, öyle söz verdim benden önce yitip de gidiveren anamın, babamın ve kardeşlerimin ruhlarına.
Bir ruha söz vermek ne demektir, bilir misiniz ? İğne oyalı yazmalar biriktirmektir mesela, mor, mavi ve daha nice renkte. Çiçekler iliştirmektir o yazmalara, tomurcuk yaprakları olan çiçekler.
“Cevher Baba” der bana buralarda kadınlar. Kadınlar ne diyorsa odur ve bana “Cevher Baba” diye seslenir çocuklar, bıyığı terlememiş gencecikler ve her yaştan adamlar. Derim ki onlara, “ben adamlığı kadınlardan öğrendim; adamlık dediğimiz kadınlıktır aynı zamanda ve ruhumda bir kadın var. Şefkatli, cesur, ürkek ve yorgun bir adam olduğum kadar, kadınım da ben. “ Bakarlar yüzüme öylece. Anlamazlar beni de haber ederler gazetecilere, “burada “Cevher Baba” deriz bir adam var, iyi bir adam ama kadınmış, bilemedik ki derdi neymiş…”
Genç bir kadın geldi bugün, gazeteciymiş. “Merhaba Cevher Baba, ben Leyla” dedi. “Hoş geldin kızım” dedim.. “Sana tütün getirdim” dedi, “saralım mı beraber?” “Sen sigara içer misin Leyla?” diye sordum. “Yok” dedi, “senin için getirdim tütünü, hadi saralım beraber…” “Niye zahmet ettin kızım?” dedim. Baktım, o başlamış bile tütünü sarmaya. “Benim için mi sarıyorsun Leyla?” dedim, “sen de yardım etsene bana Cevher Baba” dedi gülümseyerek. Saatlerce tütün sardık Leyla`yla. Sustuk uzunca. “Gazeteciymişsin ama bana bir soru bile sormadın” dedim. “Mesleğim gazetecilik” dedi, “ama seni tanımaya geldim ben, sen çok güzel bir adamsın ” dedi. “Nereden anladın?” dedim. “Bir kadınla yan yana oturup sevgiyle, saygıyla susan her adam güzeldir” dedi. “Susarım Leyla” dedim, “güzel susarım ben…” Bir turna geçti üzerimizden o anda. “Böyle bir kuşum ben “ dedim, “hep yalnız uçtum kızım…” “Bulamadın mı eşini Cevher Baba?” dedi. Ses etmedim. Kalktım yerimden. “Toprakladır meşguliyetim, nohut yetiştiririm ben. Nohut pişireyim mi sana kızım?” dedim. O da kalktı yerinden ve sarıldı bana.” canımsın sen” diyerek. O tütün sarmaya devam etti, ben nohut pişirmeye başladım.
Nohut aşı yedik Leyla`yla. Ayran da yaptım ona. Onun hediyesi tütün, benim hediyem de nohut ve ayrandı. “Kadınlık hallerim vardır kızım” dedim. “Senin her halin çok güzel Cevher Baba” dedi. Ellerimi aldı ellerinin içine. Tırnaklarıma baktı, “toprak birikmiş” dedi, “topraksın sen.” “Toprağa “ana” derler dedim. “Bilirim” dedi, “anadır toprak, doğurandır, sen de doğuransın” dedi. “Anlatayım mı doğurduklarımı Leyla?” dedim. “Anlat Cevher Baba” dedi, “sen anlat, ben dinleyeyim…”
“Ben daha bebeyken soluverdi anam” dedim, “ruhumda bir bebek kokusu var ve anamın kokusu.” Gözleri doldu Leyla`nın. “Kadınlar anlar beni” dedim, “hiç olmazsa kınamazlar.” “Ben de anlarım “dedi. “Dört bacım vardı. Toprak oldular, çiçekler açtı üzerlerinde, çiçekler soldu. Sevdiceklerim oldu, her biri gül gibi, karanfil gibi koktu ruhumun içinde. Ruhum bahar bahçedir güzel kızım. Ölü kadınlar uyur o bahar bahçede ve benim ölmek gibi bir derdim yok. Yaslarını tutan bir adam olmalı yanı başlarında, çiçekler eken, fidanlar, filizler büyüten, onları umutla yad eden bir adam. “ Elimi sımsıkı tuttu Leyla. “Özgürlüğü doğurdum kızım” dedim. “Kadınları sevdim” dedim, “anamı, bacılarımı, bana yarenlik eden, ablalık, analık yapan kadınları sevdim. Ben kadınları sevdikçe özgürleştim ve toprağı sevdim mesela, börtü böceği, gökyüzünü, doğayı. “ “Baban?” dedi Leyla, “babanı da sevdin mi Cevher Baba?” “Babamı da sevdim, onu da kendi ellerimle verdim toprağa” dedim. “İçine kapanıktı babam, anamı da içinden severmiş, beni ve bacılarımı da içinden sevdi. Onun da içinde bir kadın vardı oysa. Kabul etmedi bunu. Hep kaskatı durdu. Ne ateşte eridi, ne de suda çözüldü. Onun yerine de eridim ben , onun yerine de çözüldüm. Onu da sarıp sarmaladım ruhuma. “Baba bana sarılsana” dediğimde bile susandı. Sabrı, emeği, sadakati doğurdum ve babamın da payı vardır bunda. Bir baba, evladını karşılıksız sevebilir, ama ben bir evlat olarak babamı karşılıksız sevdim ve anasıymış gibi üzerine titredim” dedim.
Kurt ulumaları geliyordu ötemizden. Bana sokuldu Leyla. “Korkma kızım” dedim, “dostumuzdur kurtlar, ilişmezler bize.” “Nereden belli?” dedi sesi titreyerek. “Bir anne kurt, dört yavrusundan birini bırakıp gitmişti. Dört günlüktü yavru. Onu ben aldım evime, yavrummuş gibi öpüp kokladım. Bir hafta geçmedi, geldi bir kurt sürüsü. Tanıdım o anneyi. Kucakladım yavrusunu, koydum az öteme ve döndüm evime. Sokuldu yavrusuna. Benim gibi öpüp kokladı. Kurt sürüsü geride kaldı. Anne kurt evime kadar geldi. Pencereme yüzünü sürdü. Ağladım ben Leyla, onun ilk günlerde yapmadığı anneliği yapmıştım yavrusuna ve buna müteşekkirdi. Korkma kızım, dostumuzdur kurtlar. Say bunu da içimdeki kadına, anneye ve babaya…”
“Ben gazeteciyim” dedi Leyla. “Ama yazmayacağım bunları Cevher Baba. “ “İster yaz, ister yazma, rivayet türlüdür hakkımda” dedim. “Babam beni hep döverdi” dedi. “Sende öyle bir cevher var ki, öyle bir şefkat var ki, öyle bir anne yüreği ve baba yüreği var ki, senden bir ricam olacak “ dedi. “Söyle kızım” dedim. “Bir sigara içimlik” dedi, “bir sigara içimlik koyayım başımı dizlerine…”
Nice can`lara analık ve babalık yaptım, dostluk ve kardeşlik. Leyla da bir kızımdır benim. Çok yaftalandım, kınandım, çok hor görüldüm. Ama hikâyemi dosdoğru anlattım Leyla`ya, Leyla, -öz kızım- dosdoğru anladı beni. Öyle dosdoğru anladı ki, başını dizlerime değil ruhuma yaslayıverdi…
Beni asker anneleri, Cumartesi Anneleri anladı, anam, bacılarım, sevdiceklerim, kurt sürüleri anladı. Yaralıydı hepsi, ben onların yaralarını sardım, onlar benim yaralarımı…
Cevherimi sorarlar bana, saklamam ne adamlığımı, ne de kadınlığımı; bilen bilsin doksan küsur yaşındaki bir adamın kadınlık hallerini…