Büyük Oğul Efsanesi / Öner Yağcı
KİTAPTAN ALINTILAR -1-
İki yıl sonra, Isparta TÖB-DER’in yiğit devrimcisi, yıllarını emeğin ve özgürlüğün yeşermesine adayan bir dayanışmacı, özverili yürek Mustafa Özdemir’le Soma yolundaydık…
Bahçesindeki bir rakı muhabbetinde konuyu açıp Tonguç destanını yazacağımı söyledim Mustafa Ağabeyime. Engin Ağabey’le nasıl konuşurduk? O iyi tanıyordu Engin Tonguç’u. “Birlikte gidelim yanına, Soma’ya” dedi. Soma’nın acısı tazeydi içimizde. Soma deyince aklımıza 401 madencinin orada can vermesi geliyordu. Mustafa Özdemir telefon edip ertesi gün buluşmayı kararlaştırdı. O gece konuğu oldum ve sabahleyin ver elini Soma dedik. Öğleyin Engin Ağabey’in alana bakan kartal yuvası evinde madencilerin başbakanı kovaladığı alanı seyrettik, anlattı. Sonra muhabbete başladık. “İsmail, Nasıl ‘Tonguç Baba’ Oldu?” yazımı okuduğunu, çok sevdiğini söyledi.
Söz açılıp Mustafa Ağabey konuya girince Engin Tonguç, babası hakkında çok şey yazıldığını, kendisinin kitaplarının da olduğunu söyleyerek sordu: “Niçin yazmak istiyorsun babamı?”
“O bir Anadolu efsanesiydi,” dedim. “İşte o yazıdaki düşünceyi romanlaştırmak istiyorum. Onun çocuk yaşta bir başına Balkanlardan geldiği bir ülkede nasıl Tonguç Baba olduğu, nasıl ve niçin efsaneleştiğini anlatmak istiyorum. Sizin anlattıklarınız, onun arkadaşlarının yazdıkları onun sıra dışı bir insan da olsa yaşamını aktarıyor. Siz o dönemleri yaşadınız. Asıl olan, sizden sonra gelen kuşakların, onun yaşadığı yılların tanığı olmayan kuşakların onu nasıl algıladığı değil mi? Onun ölümünden yarım yüzyıl sonra, onun, yaşamını adadığı ülkesinin çocuklarının onu nasıl tanıdığını aktarmak istiyorum. Adanmışlık değil miydi onun yaşamı. İşte o adanmış yaşamı geleceği kucaklamayı başarmış bir destan kahramanını daha ilerilere taşımaya katkıda bulunmak istiyorum. Onun büyük insanlığı, büyük devrimciliği doğru algılanmalı ki yalnızca, ah köy enstitüleri kapatılmasaydı ne iyi olurdu gibi bir alana sıkıştırılmaktan kurtarılmalı. O bir yeni yaşam tasarımının mimarıydı. Eski yaşamın suskunlaştırdığı, insanlıktan çıkardığı koşulları kaçınılmaz bir devrime yöneltmeyi amaçlamıştı. Bence Tonguç’un, ki benimsemeye bakın, 40 yıllık arkadaşım gibi Tonguç diyorum, aynı Atatürk der gibi, Nâzım der gibi… Bu, büyük insanların toplumlarıyla özdeşleşmelerinin sonucudur, yazgıları, umutları, düşleri aynıdır… Aynı sevdaya tutuşmuşluktur. Ben babanızın yaşamını romanlaştırmak isteğimle bu tutuşmuş sevdayı, bu büyük insan ve büyük devrimciyi bir kişiye bile aktarabilirsem mutlu olacağım.”
Görüşmelerimiz o gün başladı. Dört kez Soma’ya gittim. Kurgumu, onun yapıtından nasıl yararlanacağımı, çıkarabildiğim soruları hazırlayıp yanıtlarını sordum. Onun yazdıklarından yola çıkacağımı yineledim ama tüm yazılanları değerlendirerek damıtmak istediğimi, Tonguç’un kendi yazdıkları başta olmak üzere onunla birlikte çalışan devrimcilerin yazdıklarında yoğunlaşacağımı söyledim. İçinde yaşayanların yazdıklarıyla oluşan hazineki onlarca kitapla bir büyük sosyal devrim imecesine ayna tutacağımı söyledim.
Hürrem Arman Piramidin
Tabanı’nda, toplumları bir piramide benzetip, en varlıklıların en üstte, en
yoksulların en altta olduğunu, tepesinin sivri, tabanının düz olduğunu,
çevrilse bile tabanın altta kaldığını, bunun için de toplumlarda eşitliğin
sağlanamadığını keşfettiğini anlatıyor, piramidin köşelerinden kurtulması için
neler yapılması gerektiğini düşünmeye başladığını yazıyordu. Piramitten farklı
sonuçlara varmaya çalıştığımı anlattım. Hürrem Arman’ın piramidi doğruydu ama
başka piramitler de vardı. Bir piramit varsıl-yoksul piramidi değil insan
olma-olamama piramidiydi. Piramidin tepesinde bulunan insan olanlar,
tabandakileri de nasıl insanlaştıracaklarını düşünüyorlardı. Bu piramidin tepesinde
Tonguç’un hep “Yalnız Adam” dediği Mustafa Kemal vardı. Tepeden aşağıya doğru
İnönü, Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan-Âli Yücel, Nafi Atuf Kansu giderek
kalabalıklaşarak yerlerini alıyordu. Sonra Tonguç’la enstitü yöneticilerle
piramit kalınlaşıyordu. Enstitülerdeki öğretnenlerden sonra boz elbiseli
binlerce öğrenciyle tam ortasına geliniyordu piramidin. Sonra boz elbise
giymeye büyüyen yüzbinlerce, milyonlarca kız ve oğlanla tabana ulaşıyordu
insanlaşma eylemi… Bir başka piramit daha düşünülebilirdi. Asıl anlatılması
gereken, tepesinde Tonguç’un olduğu, tabanında yüzyıllardır itildiği koyu
karanlıklarda yoksunluklarla soluk almaya çalışanların olduğu bu piramitti. Bu
piramidi anlatacaktım.
Engin Tonguç, vakıfların, derneklerin, birçok gönül dostunun da yardımıyla bu
işin üstesinden geleceğime inandığını söy
Kaynak: YazarEvi.com