Kansere ilaçtır diye bize küflü çökeleği yediren analarımızı unuttu,
Somun ekmeğinin gulitensiz bayatlığındaki,
Her türlü hastalığa karşı cihat eder gibi savaşan,
Kepeği, arpayı, yulafı, fiği, nohutu yeşil mercimeği unuttu,
Bu nesil,
Sera gazı ve termik santrallerinin tozuyla yaşamaktan,
“Yandı Çukur Ova Yandı!” türküsünü unuttu.
Maraş kokulu mor üzümünü,
Malatya kaysısı Ankara armudu,
Tosya pirinci Tokat bulgurunu,
Buğday ambarı Konya Ovası’nı,
Elma diyarı, şehzade eğitmenliğinin ve ahlakın başkenti
Hacı Bektaşi Veli’den, Piri Baba’ya, Rumi Baba’dan Hamdullah çelebiye uzanan,
“İncinsen de incitme!” yaşam felsefesini yedi iklim dört kıtaya yayan
Amasya’sını unuttu,
Bu nesil Urfa’da, bir Cuma hutbesi ve namazı esnasında
secdeye inerken başı,
Karşısındaki, o küçücük pencereden gözüne takılan,
Fransız bayrağını fark ettiği an,
“Bu bayrak altında, namaz kılmak Allah’a şirk koşmaktır!” diyerek,
Namazı ve hutbesini yarıda kesip
o bayrağı oradan indirmek için fırlayan
miletinin gönül gözünü açan
Sütçü imamını unuttu.
Bu nesil,
Haliç’te balıklara para serpiştirirken zevki sefa içinde,
Emirgan havuzlarının erguvanları altında
Ud’larıyla arabesk yaşayan,
Çırağan’da Dolmabahçe’de, Yıldız’da
ve saray saray külliye külliye
konak konak
nihavent takılırken,
Çağ atladıklarını sanan, yeni çağ soytarılarının
yalaka imam
fırlama hocalarını unuttu.
Okur yazarlık oranı yüzde dörtlerde zılgıt çekerken,
İslam’ın bayrağını dünyaya kabul ettireceğiz
cihadi güvencesi altında
Türk kimliğini yitiren,
Ve bugün,
Sırf dünya gıpta etsin diye,
Bin iki yüz odalı külliyeleri çoğaltmak için,
Sırf Marmara’dan İstanbul Boğazı’na
yelken açarken para babaları;
Minareleri görülsün diye,
Binlerce ağacı Allah’ın rahmetine,
Katlederek karıştıran
Çamlıca Tepe’sini unuttu.
Bu nesil,
Peygamberinin son peygamber,
Kitabının son kitap olduğundan mütevellit,
“yazılacaklar yazılmış,
icat edilecekler edilmiş
düşünülecek bütün bilimler
düşünülmüş” diyerek,
Yazılacak konuşulacak bir şey kalmadığına
kanaat getirip
yazmayı, dolayısıyla düşünmeyi
günah telakki ederek
neden yaşadığını unuttu.
Bu nesil,
Din iman ve muhafazakârlık adıyla
kök saldırttırılmış vakıf ve derneklerin
himayesi altında,
Kız erkek demeden,
Çocuk yaşta düzinelerce sabileri, bebeleri,
düzene rezil eden, o pisliklere karşı,
“Son nebi diyeceklerin hepsini demiştir!”,
“Son kitap, yazılacakların hepsini yazmıştır!” fikirleri etrafında
ve düşünmeden,
edebiyatındaki edebini
kültündeki
on sekiz bin aleme dudak ısırtan,
O güzel edebini, imecesini, dostluklarını,
Ve konuşmayı yazmayı,
Ve okumayı okutmayı,
Ve dost meclislerinde birbirlerinin
fikir teati ve telkinlerini dinlemeyi unuttu.
Bu nesil,
Türk deyince,
Dünya alemin;
“Kudretli ve kuvvetli” diye dillerine çevirip,
her asırda her milenyumda gıpta ile karışık kıskandıkları,
Bu birlikteliği bu kültürü unuttu.
Aynı sofrada bağdaş kurduklarını,
Birinin derdi hepimizin derdi,
Birimizin neşesi hepimizin mutluluğu olduğunu,
Ve dahi kendinin de benden hasıl olduğunu unuttu.
İslam’ın ve Türklüğün,
Reklamla, şaşaayla,
Kibir ve gıybetle, yükselemeyeceğini,
İnsan olabilme yüceliğini ve,
Üretimin en yüce değerini var eden çalışarak kazanmanın,
dinse dinde ırksa ırkta dilse dilde,
Yani yeğen, bütün teferruatların en tepesinde,
Üreterek yaşarken sevmeyi unuttu.
Turan ÖZBUDAK
25 Mart 2018 Pazar 17.22