Boşluğa konuşacağım | Ergür Altan
Elmayı ısırır ve hormonal dürtülerinizi yerim siz sevgili erkek cinsiyetinin! Üzerine şarap içer ve dans ederek bir başıma, şarkılar söylerim yalnızca kimsesizler mezarlığındaki ölülerin anlayabileceği bir dilde…
Cehenneme gidecek bir kadın konuşacak şimdi siz cennetlik erkek cinsiyetinin herhangi bir tarafına bakmaya tenezzül etmeden! Boşluğa konuşacağım; bitimsiz bir boşluğa, uçsuz bucaksız bir karanlığa…
Size cenneti anlatayım mı; Allah`ın anlatmaya cesaret edemediği cenneti. Cennet hurilerle dolu, doğru bildiniz. Cennette annem karşılayacak sizi. Genelevden pavyona satılan, pavyondan başka bir geneleve kiralanan, başka bir genelevden, başka bir pavyona geçici görevlendirme ile gönderilen, on beşinden elli dokuz yaşına kadar olan iş hayatı böyle özetlenebilen annem bekleyecek sizi cennette. Annem elli dokuz yaşında öldü fazla sevişmekten, fazla içmekten, fazla kederlenmekten. Bu dünyada çektiği az geldiği için, cennette de siz erkek cinsiyetiyle ilgilenecek annem. Memeleri avucumun içinde dağılmıştı cenazesini yıkarken…
“Senin annen orospu” diyeceksiniz, “senin annen pavyona düşmüş” diyeceksiniz, “baban kim, o bile belli değildir” diyeceksiniz. Evet, babam belli değil; annem belli, bana bıraktığı anne kokusu belli, pavyonda, “Ölürsem Kabrime Gelme İstemem” şarkısını söylerken yoğun istek üzerine birkaç kez, sabahın dördünde anca eve gelip, uyumuş gibi yapan beni usulca öpüp koklayıp, kendiliğinden uydurarak, bir kedi mırıltısını andırırcasına fısıldadığı ninniler belli…
Niceniz sitem eder, “anne babamdan kalan bir ev yok, para pul yok, mal mülk yok” diye. Ah, nasıl acıdım size şimdi; kendisinin mal olduğundan haberi olmayan ezikler sizi! Konu komşu toplanmıştı annem ölmeye yakınken. Hoca getirmişler eve, Kuran okusun diye. Hoca dedi, “Kelime-i Şehadet getir abla.” Annemin son sözü ne oldu biliyor musunuz; “memelerim acıyor…” Hoca defoldu gitti o anda; konu komşu “tövbe tövbe” dedi, ben memelerini okşarken annemin, “kızım, sapık mısın sen” diye söylenenlere bir bakışım yetti! Annemden geriye, bir sigara paketine doldurduğum, kum taneleri gibi meme izleri kaldı; o izlere minnettarım…
“Kızım” derdi annem, “beni kınama olur mu?” “Saçmalama anne” derdim, “beni bırakma olur mu…” Beni bıraktığında son nefesini verdikten sonra, yirmi beşimdeydim ben. İki cümle duydum işleriyle ilgili Biri şuydu, “sevişirken bir gün, bir müşterimle, sokaktan köpek ulumaları geliyordu; o ulumalar bana dua gibi geliyordu…” Diğeriyse, “pavyonda halay okurken ben, içimden sana ninniler söylüyordum…” “Halayla ninni iç içe nasıl oluyor ki?” diye sormuştum ona kibirle. “Kadın olmanın sırrı canım kızım” dedi bana, “anne olmanın bilgeliği”… Kaç kez özür diledim annemden, mendilimle bir onun gözyaşlarını, bir de kendi gözyaşlarımı silerek…
Kimse gelmedi annemin cenazesine; vasiyetiydi kimsesizler mezarlığına gömülmek. “Bir sen gel canım kızım” dedi. İsminin yerine birkaç haneli bir sayının yazılı olduğu mezarına bir sigara paketi bıraktım, annemden bir sızılı iz; anladım ki böyle bir şeymiş incinmek…
Kendimden de bahsedeyim size. Yirmi yedisinde, lise terk, evliliğinin ikinci ayında boşanmış, -pavyon değil kesinlikle-, bir kafe barda garson bir kadınım. Şimdi ben size kendimden bahsetmiş oldum de mi? O muhteşem duyumsamanızla bir algı oluştu hemen sizde benimle ilgili! Peki şöyle diyeydim nasıl olurdu? Edip Cansever şiirleri okuyan, klasik müzik dinleyen, yüzlerce sokak kedisini, yüzlerce can`a sahiplendiren bir kadın… Kadın olmanın sırrı işte, sokak kedilerine annelik yapmanın bilgeliği…
Elmayı ısırır ve hormonal dürtülerinizi yerim siz sevgili erkek cinsiyetinin! Üzerine şarap içer ve dans ederek bir başıma, şarkılar söylerim yalnızca kimsesizler mezarlığındaki ölülerin anlayabileceği bir dilde…
Allah`a dedim dün gece rüyamda, “annem cennete girmesin” dedim. “Senin annen bir melek” dedi Allah, “senin annen bir huri…” “Memeler” dedim Allah`a, “annemin memeleri…”
“Cehennemde ateş olmayacak” dedi Allah özür dileyerek öyle utangaç, öyle mahçup, “sen ve annen olacaksınız yalnızca ” dedi; “kıskandıracaksınız cennetteki melekleri…”