Bir Şiir, Bir Kadın | Yılmaz Pirinççi
(IV)
Upuzun saçları vardı Zahide’nin.
Hüzünleri kadar gür ve simsiyah saçları.
Alnının üstüne düşen akların her bir telinde ayrı bir türkü seslenirdi.
Bir gülünce, baharlar dile gelir
Onlarca kuş çıvıltısı karışırdı sesine.
Asi bir kısrak gibiydi adımları .
Yinede korkardı bir karıncayı incitmekten
İki kez girdiği dünya evi ,başına yıkmıştı dünyaları.
Yinede eyvallah demedi kimselere
Canına tak ettiği bir günün sabahında çarpıp kapıyı yürüdü gitti ardına bile bakmadan.
Ne sokak ortası dayaklar yıldırdı onu
Ne hatırlamak bile istemediği küfürler
Üç beş can parçası serpildi dört bir yandan.
Bir sardı ki yüreğine
Dünyaları sarar gibi
Sonra günden güne büyüdü yalnızlığı
Günden güne büyüdü Zahide
Şimdi kendine ait bir evin penceresinden bakıyor hayata.
Yalnız kendine ait kederlerin sessizliğinde
Ama korkmadan
Ama küfürlere boğulmuş gecelere uyumadan yaşıyor Zahide
Saçlarında öpülesi akların gülümseyen telleri
Yüzünde bir isyanı haykırır gibi.
Ben bu dünyanın Anasıyım.
And içtim babasını satmaya, der gibi.
Öyle küfredercesine gülümseyerek
Zahide , türkülerin en güzeli
Yılmaz Pirinççi