Bir Rüya’nın Anatomisi | Yılmaz Pirinççi
Seni hiç sevmiyorum diyordu
Hani dudakları titremese
kaçırmasa gözlerini
o an çıkıp gidebilirdim
Oysa biliyordum
o, sevmiyorum derken bile binlerce kuş can çekişiyordu göğsünde.
Sırtımı dönsem kemikleri dökülmüş bir et yığını gibi yığılıp kalacaktı olduğu yerde
Sonra bütün yıldızlar onun gözyaşlarında dökülecekti yerlere
Elleri yüzüne kapanmış
beni paramparça ediyordu duvarlara çarpan sesi
Göğsümde yüreği
Belime sıkıca sarılmıştı elleri
Islak bir cehennemin yangınını taşıyordu gözlerinden dökülüp yanaklarımızı ıslatan o inci tanesi büyüklüğünde yaşlar
Belki bir asır geçti böyle hiç konuşmadan.
Gözleri değdi bir an gözlerime.
Ağlama dedi
Bağırıp çağırıyorsam hala buradayız demektir.
Sonra öptü yanağımda birbirine karışan gözyaşlarımızdan
Nefes nefese açtım gözlerimi bir anda.
Etrafa bakındım
Yanımda çok şükür.
Kedi mırıltısı sesinde nefesini
öptüm
gülümseyerek
Açılan yerlerini örttüm usulca.
Sarıldım . Elimin altında atan yüreğinin sıcağına yatırarak ruhumu.
Ve binlerce şükrederek
Bari rüyalarda rahat dur be kadın.
Uğraşma yaşlı kalbimle
Olur olmaz zamanlarda…
Yılmaz Pirinççi