Bir Dağ Yalnızlığı | Yılmaz Pirinççi
Bir yanım koca bir dağ yalnızlığı,
Hiç kimsenin mecbur kalmadıkça gölgesine sığınmadığı…
Bir yanımda el değmemiş çiçekler,
Bir yanım hasret..
Neler sığmadı ki şu ömre
Hayat denilen yolda neleri görmedik ki
Uzaktan uzağa el sallayanlar
Hiç orda olmadığı halde “ben yanındayım” diyenler
Yalnızca canı yandığı vakit anımsayanlar,
Sarılıp o en ince yerine canını acıtanlar…
Yok, cancağızım yok.
Kimsenin sesine dokunmak gibi bir derdi yok aslında.
Hiç kimsenin kanayan yanlarına baktığı yok.
Herkes kendi dünyasını güzellemekle meşgul
Herkes kendi yarasının izlerini silmekte mahir
Ve herkesin sesinde bir ben yalnızlığı…
Yalnız açan çiçekler gibi soluyoruz günbe gün.
Hiç kimsenin kokusu değmiyor bir başkasının yaprağına.
Altımızdaki toprak,
İçtiğimiz su bir olsa da
Güneş her birimizi başka başka yakıyor.
Canıyla kanıyla insanız oysa.
Nefes okyanusu içinde bir damla
Ve bir karınca kadar hükmümüz yok aslında
Ben yarattım dediğimiz küçük dağlardan bir avuç toprak bile değiliz.
Bunca kibir, bunca öfke, bunca hırs
Ve bunca şiddet ne için?
Sahi mayamızda eksik olan ne?
Kendi kendimize esaretimiz.
Yüreğimizin örsünde dövülmüş bizi bağlayan zincirler
Günden güne kararıyor günler,
Günden güne çürüyor deniz,
Gökyüzü kirleniyor,
Farkında bile değiliz.
Haydi, temizlik zamanı…
Yüreğinizin dışarıya açılan camlarını silin.
Bir nefesin buğusu yeter pırıl pırıl bir gün aydınlığına.
Tekmelenmiş bir kediye dokunacak,
Parmaklarınızın ucunda eksik olan ne varsa…
Saçlarını okşadığınız bir çocuğun gülümseyen bakışında, umudun en güzel rengi…
Ve belki yolculukların en güzeli olacak atacağınız ilk adım.
Eksik olan bir şey yok aslında mayamızda.
Dönün birbirinize yüzünüzü.
Karışın.
Korkmayın.
Karıştırın ömrünüzü…
Yılmaz Pirinççi