Beynimiz; tüm hayati fonksiyonlarımızı yöneten, duygu ve düşüncelerimizi üreten, benlik kavramımızı ve her şeyi algılayışımızı belirleyen, nasıl çalıştığını, kapasitesini, ne kadarını kullanabildiğimizi halen tam olarak çözemediğimiz biyolojik bir yapıdır. Beynimizdeki her düşünce bir duyguyu oluşturmakta bu duygular ile bizler de karar almakta ve ona göre hareket etmekteyiz.
Duygular ise beynimizde elektriksel bir sinyalle tetiklenen, damarlarımızda akan, organlarımızın içinde dolaşan kimyasallardır. Yapılan araştırmalara göre beyin kendini yenileme ve geliştirme yeteneğine sahiptir. Buna göre duygularımız bizi yöneteceğine, biz onları yönetebilirsek hayatımızın kontrolünü biz elimize almış oluruz. Korku, endişe, kaygı gibi duygular vücudumuzda belli kimyasal değişimlere yol açmaktadır. Bizim yaşam tarzlarımızda ve duygularımızın kontrolünde yapacağımız değişikliklerle beynimizde yeni hücreler oluşturabilir ve yeni davranış şekilleri geliştirebiliriz. Duygularımızın kontrolünü ele geçirip yaşam tarzımızda değişiklikler yapabilirsek olmayı arzu ettiğimiz kişi olmamız her daim mümkündür. Nörobilim ise bunun yollarını tanımlamaktadır.
Tüm duygu, davranışlarımızı ve sağlıklı olma halimizi iki ana kimyasal sistem yönetiyor. Bunlar biri nörotransmitterler (Nöronlar arasında veya bir nöron ile başka tür bir hücre arasında iletişimi sağlayan kimyasallara nörotransmitter veya nörotransmiter denir.); diğeri ise hormonlar. Ancak duygu ve davranışlarımızı kontrol eden temel kimyasallar, bu nörotransmitterler ve hormonlardır.
Beynimiz nörotransmitterleri, hormonları tetiklemek için kullanıyor. Kalbe çarpmasını, akciğere nefes almasını, mideye sindirmesi talimatlarını gönderiyor. Bunlar ruhsal durumumuza, uyku, konsantrasyon gibi davranış mekanizmamıza etki ediyor. Nörotransmitterlerin seviyesindeki değişim, beyin fonksiyonlarının eksik ya da yetersiz çalışmasına neden oluyor. Stres, sağlıksız beslenme, alkol, sigara, kafein tüketimi bu yetersiz çalışmayı tetikliyor.
Dopamin, seratonin, oksitosin, endorfin ve noradrenalin ana nörotransmitterlerdir; kortizol, adrenalin, testosteron, östrojen ise ana hormonlardır. Bunlar, sağlıklı ve kendini iyi hisseden bir kişide en yüksek düzeydedir.
Korku, endişe, sürekli yoğun stres, kaygı gibi olumsuz duyguları normalden fazla yaşayan kişilerde hormonlar, yavaş yavaş tüm vücut sistemine zarar vermeye başlar. Ardından hastalıklar kendini göstermeye başlar. Bu nedenle; hastalıkların tamamı zihin ile oluşur ve ilaç tedavisinin yanı sıra zihni olumsuz düşüncelerdentemizleyecek, yoga, meditasyon, nefes gibi enerji çalışmalarının önemi büyüktür.
Mutluluk, bir seçim ve beynimizde yarattığımız bir algıdır. Mutlu olduğumuzu hissettiğimiz anı bize yaşatan madem kimyasal bir molekül, o zaman bunları daha çok salgılatacak şeyler yaptıkça daha çok mutlu olacağız demektir.
Vücudumuz ruh halimizi artıran ve birçok yönden genel mutluluğu destekleyen birçok iyi hissetme hormonuna sahiptir. Bazıları kaygıyı hafifletebilir ve depresif semptomları önleyebilirken, diğerleri zevk, neşe, bağlanma ve güveni tetikleyebilir. İşte vücudunuzdaki başlıca mutluluk kimyasalları ve işlevleri şöyledir:
Serotonin: Duygu durum dengeleyicidir, esenlik ve mutluluk sağlar.
Dopamin: Zevk, beynin ödül sistemindeki motivasyon için devrededir.
Oksitosin: Bağlanmayı artırır, sevgi, güven sağlar.
Endorfinler: Ağrı kesicidir, sporcularda yüksektir, rahatlamayı yönetir.
Mutluluğa katkıda bulunan faktörler kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve şunları kapsar:
Yapmak istediğiniz şeyleri yapmak ve seçme özgürlüğüne sahip olmak.
Topluma kabul edilmek ve olumlu ilişkileri sürdürmek.
Kendi halinizden memnun olmak, kendinizi başkalarıyla karşılaştırmamak.
Olumlu bir tavrı sürdürmek ve kendinizi üzecek durumlardan mümkün olduğunca soyutlamak.
Kendiniz için belirlediğiniz hedeflere ulaşmak ve bunlara ulaşmaya çalışırken pozitif kalmak.
Hem zihinsel hem de fiziksel olarak formda kalmak, böylece hastalığa yakalanma olasılığını azaltır.
Serotonin, iyi hissettiren mutluluk hormonudur ve bağırsağınızda üretilir. Bağırsak bakterileri, serotonin üretiminize katılmaktadır. Kalın bağırsaktaki trilyonlarca mikrobiyal hücre, aslında serotonin yapan barsak hücrelerini uyarma yeteneğine sahiptir.
Elma, narenciye, mantarlar, arpa, patates, yulaf, pancar kökü, kızılcık, soğan, baklagiller, böğürtlen, yerelması, çilek, sarımsak, çavdar, ay çekirdeği, balık, peynir, sığır eti, süt, kinoa, nohut, hindi, tavuk, soya fasulyesi, patates, yumurta gibi yiyecekler Serotonini arttıran yiyeceklerdir.