Batum’da Son Alver | Fevzi Durmuş
İkinci Kaçakaçlık’tan Ardanuç-Yolağzı Köyü’ne dönenler; evlerini ahırlarını, samanlıklarını yanmış, yıkılmış halde bulurlar. Çumra Batum /Beylerce köyünden, İstanbul’a tren, İstanbul’dan Batum iline vapur ile ve köylerine de yaya olarak birlikte giderler. Yorgun ve moralsiz olmalarına rağmen ;”Başlarını sokacak bir dam” ile hayvanlarına bir barınak yapmayı imece ile başarırlar. Tarlalarını, çayırlarını yeniden belirleyerek ekilir ve biçilir hale getirirler. O kışı, işgal altında olmalarına rağmen, huzur içinde geçirirler. Çünkü Bolşevik ihtilalından sonra Rus ordusu bu yöreden çekilmiş, Ermeniler ise gasp edecek bir şey kalmadığı ve destekçileri olmadığı için ortalıkta pek fazla yoktular veya başka yerlerde meşguldüler… Artvin o zamanda İngiliz işgali altında olmasına rağmen, İngilizlerin köylere kadar uzanacak güçleri ve nedenleri de yoktu.
1919 yılının ilk aylarında, uzun kış gecelerinde bir evde toplanırlar; sohbet ederken de ekim işinden sonra boş zamanlarında ne yapabileceklerini tartışırlar. Para kazanmaları şarttı. Çünkü kendilerinin, eşlerinin ve çocuklarının kıyafetleri perişandı. Hanımlarına bir yazma alacak paraları dahi yoktu, genel olarak yalın ayak gezerler, çarıkları olanlar da düğün veya bayramlarda giymeyi tercih ederlerdi. Satacak bir şeyleri de yoktu.Sadece birer çift öküz, birer inek ,birkaç baş koyunları vardı.Bu miktardan çok malı olanlar ise;hele,hele iki çift öküzü olanlar,köyün varlıklı insanları sayılırdı.Çünkü cılga ile tarlaları sürmek için en az iki çift güçlü öküz şarttı.Bu bakımdan birkaç aile birleşir /mogdam ,ancak bu şekilde tarlalarını sürme olanağına kavuşurlardı.Göçmeden önce;iyi besleyip semirttikleri hayvanlarını satarlar,yerine daha genç veya zayıf hayvanı ucuza alırlar,bu fark para ile de ihtiyaçlarını giderirlerdi.Ancak şimdi durum farklı idi.Su uyur,ama düşman uyumazdı.İşgal altında yaşıyorlardı,hangi sırtın ardından Ermeni çeteleri mi,yoksa eşkıya sürüsü mü çıkar karşılarına dikilir,hiç belli olmazdı..Durumu bir de Molla Ali Efendiye soralım,O’nun fikrini de alalım diye kararlaştırdılar.Molla Ali ile görüşme işini de Emrullah Yasal (Emo Usta) ile yeni damadı Ali Durmuş’a /Deli Ali verdiler.
Anlaştıkları akşam, Molla Ali ‘ye giderken Deli Ali,Emo Ustaya:
-Konuyu
sen aç,beni hiç düşünmeden “Yine saçmaladın Deli “der ve kabul etmez.Uygun
bulunur,birlikte yürürler.Molla Ali; ince uzun boylu,, tahsilli,yıllarca
ticaret yapmış,sözü,sohbeti dinlenen,köylerinde bilge bir kişidir.O tarihte
kırk dokuz yaşında olmasına rağmen,daha genç görünüşte,sağlıklı ve hareketli
bir yapıya sahipti.Ziyaretçilerimiz odaya girdiklerinde Molla Ali’yi,oğulları
Rıdvan ve Veysel Pehlivan ile sohbet ederken bulurlar.Hoşbeş anında gelen
havlıcanlar içilirken,Molla Ali ,bu ziyaretçilerinin,sıkıntıları olduğunu,
ancak açılamadıklarını sezer.Bir ara ciddileşir ve damadına:
-Olaaa!… Deli, yine bir şey mi var? Diye sorar. Ali de Usta ya bakarak:
-Emo Usta’nın sana bir danışması vardır, der. Bu sefer de Usta’ya bakarak :
-Hayırdır, Usta ne danışacaktın? Diye sorar Molla Ali. Bunun üzerine, Emo Usta:
-Hayırdır dada/ağabey, hayırdır da, bir kaç arkadaş para kazanmak için bir
şeyler düşünüyoruz. Başlamadan önce sana danışalım dedik. Uygun bulursan, bize
katılır, bize oralarda da yol gösterir misin? Diye fikrini almaya geldik,
deyince; Molla Ali:
-Buyur,
buyur, söyle deyince; Usta devam etti:
-Efendim!..Biliyorsunuz paraya ihtiyacımız var,çil çocuğun üstü başı
perişandır.Kendi,kendimize diyoruz ki:Tarlaları koşup,ekin attıktan sonra
öküzleri satıp daha ucuzunu alsak,artan para ile gerekenleri temin etsek,nasıl
olur?Bu işte bizlerle olur,bize öncülük yapar mısınız? Diye sorunca; Molla Ali
oğulları ile bakıştı ve olumlu işaret alıca:
-Biz de çocuklar ile aynı şekilde düşünüyorduk. Ayrıca Batum’da satıştan sonra
Gümrü’ye giderek purti/manifatura da almayı ve getirip Ardanuç’ta, Şavşat’ta
pazarlamayı da düşündük, deyince Emo Usta ve Deli Ali’nin gözleri parladı ve
Deli Ali sevinçle:
-Kayınpederimin “Öl” dediği yerde ölürüm. Bunu birçok defa kanıtladım, Nereden
çıkacağı belirsiz eşkıya ile başıbozuk Ermeni çapulcularının karşında; ancak
birlikte olursak varlık gösterebiliriz, diye söylendi.
Zaman epey geçmişti, daha kapsamlı konuşmak için başka bir gecede anlaştılar.
Bu görüşmeden herkes memnun kalmıştı. Bilhassa Deli Ali’nin kayınpederine
iltifatları çok yerinde görülmüş, bu şekilde iki akraba ailenin arasındaki
soğukluk giderilmiş olacaktı. Zira Batum Köyündeyken, Deli Ali kızını istemiş,
O’da uygun görmemişti. Bu gelişme üzerine kızı Mahbup’u çok seven Deli Ali,
kızını kendisi ile evlendirmek zorunda bırakmıştı. Daha sonra barışmış olsalar
da, aradaki soğukluk devam ediyordu.
Nihayet
bahar geldi. Tarlalardan karlar çekilince ekinler ekildi, çayırlar temizlendi.
Yaylaya çıkıldı. Öküzler dinlenmesi ve semirmesi için, otlaklarına gönderildi.
Daha sonra aralarında gizli toplantılar yaparak; bu olayı harekete bir hafta
kalaya kadar gizli tutulmasını, köyden Molla Ali ile oğulları Rıdvan veVeysel
ayrıca damat Deli Ali; Anagert Köyünden de Çilo İlyas ve Luğe Panta Mustafa
‘nın bu işi yapmalarına kararı alındı. Ağustos ayının ilk haftasında, her iki
köyde de plan açıklandı. Her arzu eden aile parası dönüşte ödenmek üzere,
kendilerine satacakları öküzlerini ve kısır ineklerini emanet edebilirlerdi.
Kendi atlarının dışında yük taşımak için birer at da alabilirler, ancak yeteri
kadar elemanları olduğundan başka kişiye ihtiyaçları yoktu. Halk bu işe çok
sevindi, görevlilerin hepsi de itimat edilir kişilerdi. Hareket günü
geldiğinde, kendi hayvanlarından daha çok emanet olanlar vardı. Sözleştikleri
gibi Barevan düzlüğünde iki köyün elamanları birleşti ve Arsiyan’nın
eteklerinden Batum’a doğru tedbirli ve disiplinli bir şekilde yollarına devam
ettiler.
Batum uzaktan görüldüğünde herkesin mutluluğuna diyecek yoktu. O akşamı şehrin
dışında geçirdiler, ertesi gün erkenden Pazar yerine gittiler. Pazarda fazla
bir mal yoktu, iyi para kazanacaklarını anladılar. Gerçekten de toplu halde
alıcılar geliyor, istedikleri bedele mallarını satıyorlar ve peşin olarak
Rubleleri heybelere dolduruyorlardı. Herkes görevini tam olarak yapıyordu.
Bilhassa Molla Ali paraları sayıp deste, deste heybeye yerleştiriyor, dolanın
üstüne oturuyor, bir taraftan da adamlarına emirler veriyordu. Öğleden sonra
tüm sığırlar satılmıştı. Atlara da alıcı çıkmıştı, ancak onlar satılık değildi.
Molla Ali, içi paralar ile dolu heybelerin üstünde oturmuş, uzun boyu ile daha
heybetli görünüyordu.Son sığırı da alıcıya teslim ettikten sonra,ortakları
yanında oturmaya başladılar. Bir handa geceyi geçirmeyi düşündüler, ancak bu
kadar para ile olanaksızdır diye vazgeçtiler, akşam kaldıkları yere hareket
ettiler.
O geceyi nöbetleşerek, mutluluk içinde, zengin olmuş olmanın tatlı hayalleriyle
geçirdiler. Sabahleyin erkenden kalktılar, namazdan sonra çorbalarını içtiler
ve Gümrü’ye doğru atlarını koşturdular. Dağlardan, yaylalardan, köylerden geçen
bu güzergâh Molla Ali bakımından, avucunun içi gibi bilinirdi. Yolda veya
yerleşim yerlerinde karşılaştıkları; Gürcüler, Ermeniler, Kürtler veya Lazlar
ile kendi dilleriyle konuşuyor, şakalaşıyordu. Adamları bu kadar bilgili kişiyi
önder seçtikleri için de ayrıca mutluydular. Nihayet Gümrü’ye girdiler, büyükçe
bir manifatura mağazası önünde durdular. Burası Iran, Hint ve Çin’den gelen
kumaşlar ile doluydu, sahibi de Mişon adlı bir Yahudi idi. Molla Ali oğlu
Rıdvan ile eşikte görülünce, tezgâhta oturan şişman, kısa boylu adam; kollarını
açarak “Ooo Ali hos gelmissiniz” dedi ve girişte kendisine sarıldı. İnce, uzun
boylu adam ile, şişman kısa boylu adamın bu şekilde sarılması görenlerin
gülümsemesine neden oldu.
Hal, hatır sorulmasından sonra, Molla Ali nakit para ile purti almaya
geldiklerini, listesinin de hazır olduğunu belirterek, kendisine bir kâğıt
uzattı. Mişon gözlüklerini takıp listeye baktığında gözleri parladı ve yağlı
müşterisine dönerek:
-Bre!..Ali,sana para sorduk hiç?Paran yenidir? Yoksa eskidir? derken de,
elemanına parayı kontrol etmesini gizlice işaret eder. Bunun üzerine Molla Ali:
-Yeni,yeni;gıcır,gıcır
Rus Panganotları ,derken aralarındaki masa üstüne Mişon’un elemanı tarafından
birkaç deste para fırlatıldı.Mişon bir desteyi eline aldı,güleç yüzü birden
asıldı,adamından olumsuz işareti alınca da hiddetle bağırdı:
-Ali!..Sen benimle dalga geçersin? Yoksa kaç yıllık alver arkadaşını
kazıklarsın? Ne edersin? Bu paralar eski Çarlık parası, bunlar aylardır geçmez,
şimdi bak bu Bolşevik parası geçerli diyerek bir kâğıt para uzattı. Molla Ali
aldı, ince uzun parmakları ile alt, üst etti. Bu şekildeki parayı ilk defa
görüyordu. Kendisi ve adamları şok olmuşlardı, kimseden bir ses çıkmıyordu.
Sinirli bir şekilde ayağa kalktı, elindeki Bolşevik parasını geri vermek için
uzattı.
-Sende kalsın, ihtiyacın olacak, dedi, Mişon. Bunun üzerine elindeki pisliği
atar gibi ,parayı yere bıraktı.Dükkanı kızgın bir şekilde terk ettiler.Daha sonra
diğer esnaflara sordular ,aynı cevap aldılar.Durumlarını resmi makamlara
anlatmak istediyseler de,bu kadar çok paraya sahip olanları Sibirya’ya
sürüldüğünü duyunca vazgeçtiler ve derhal orayı terk ettiler.Hınçlarını
atlarından alacaklarmış gibi,uzun süre koşturdular,gür bir ormana gelince
yavaşladılar ,oraya daldılar ve uygun bir yerinde kamp
kurdular.Malları,paraları ,Hayalları duman olmuş,uçmuştu.Şimdi de Sibirya’ya
sürülme tehlikesi vardı.Heybelerden paraları bir yere boşalttılar yığın haline
getirdiler ve yakmaya çalışırken Molla Ali’nin ellerinin ilk defa titremeye
başladığı ve bu ,ölünceye kadar sürdüğü söylenir.
Yemeklerini yedikten sonra her biri bir tarafa uzandı. Yorgundular, moralleri
bozuktu, konu komşuya ne diyeceklerdi? Eşlerinin çocuklarının yüzüne nasıl
bakacaklardı? Kendilerini çekemeyenlerin, dalga geçmelerine nasıl göğüs
gereceklerdi? Bu duruma en çok üzülenler, Veysel Pehlivan ile Deli Ali
olmalıydı.Gece yarısından sonra Veysel Pehlivan ateşin başına oturmuş sigara
içiyordu.Ali Durmuş,yanına gidip oturdu.O’da bir sigara yaktı,bir nefes
çektikten sonra:
-Veysel!..Aklıma bir fikir geliyor,ama Ağa’ya açamıyorum,sen ne dersin? Önce
sana danışmak isterim. O kâfirin hakaretleri, içimi sızlattı, yaramın üzerine
tuz, biber ekti. Gidip o dükkânı yağma edelim, sonra da yakalım. Ne dersin?
Bunun üzerine Veysel Pehlivan:
-Ben de aynı şeyleri hissettim. Babamın bu kadar küçük düşürüldüğünü hiç
görmedim. Bize hep doğruyu, helâlı, haramı öğretmiş bir imama, gel hırsızlık
yapalım, nasıl deriz? Bilmiyorum. Bunun üzerine, Ali Durmuş:
-Bize de çok haksızlık yaptılar, geçmeyen paralar ile malımızı elimizden
aldılar, bunların çoğu Müslüman, bazıları da imamdı. Bunların yaptığı hırsızlık
değil mi? Bu konuşmalar üzerine Molla Ali de uyanmış, konuşmaları da duymuştu.
Yattığı yerden:
-Elbette onlarınki de hırsızlıktır.Konuşmalarınızı duydum.Aferin ola
Deli,!..Kedi olalı,nihayet bir fare tuttun.Hadi şimdi rahat uyuyalım,sabah
ola,hayır ola.Uyanmış kişiler rahat bir uykuya daldılar.
Ertesi sabah çorbalarını içerken,babasının,kardeşinin ve eniştesinin biraz daha
neşeli olduğunu gören Rıdvan Pehlivan,yanında oturduğu babasına dönerek:
-Hayırdır!..Geçmeyen Rus Manatları,yanınca sabaha kadar geçerli hale mi geldi?
Diye babasına şaka yollu takıldı. Bunun üzerine babası da:
-Benim damat gece yarısı bir fikir attı, ortaya. Bu, karanlık dehlizden çıkmaya
çalışan bize açılan bir penceredir, yeter ki plan ve disiplin içinde hareket
edelim. Diye konuşmaya başlayınca herkes merakla tek kulak oldu.Molla Ali planı
açıklayınca ve olabilirliğine kanaat getirilince,az önceki karamsar havanın
yerini,mutluluk ve iyimserlik aldı.Toplantı bittiğinde,herkes Deli Ali’yi
tebrik ediyor,sarılıp yanaklarından öpüyorlardı.
Plan gereği, o gün atlarını tımar ettiler, nalları ve koşum araç gereçleri
gözden geçirerek yıpranmış olanları onardılar, daha sonra da dinlenmeye
başladılar. Gece yarısı kalktılar, karınlarını doyurduktan sonra fazla atları
terkilerine bağladılar.Molla Ali ,oğlu Rıdvan ile Çilo İlyas birinci grup
olarak ileri gidip ; orada kamp kuracak ve bekleyecekler.Ali Durmuş yönetiminde
ki ikinci grup da Mişon’un mağazasına arka bahçeden girecekler ,yeteri kadar
manifaturayı atlara yükledikten sonra ,dükkanı ateşe verip oradan derhal
ayrılacaklar ve kendilerini beklemekte olan birinci gruba malları teslim edip
dinlenmeye çekileceklerdi.Grup üyeleri birbirlerine başarı dileyerek yollarına
koyuldular.İkinci grup ,işlerini tamamlamış son sırttan dükkanın yanışını
seyrettiklerinde daha gün doğmamıştı,ama gönüllerine umut ve aydınlık
doğmuştu.Kuşluk vakti sözleştikleri yere ulaştıklarında ,arkadaşları ile sevinç
yumağı oluşturdular.
Hala daha tehlikeli bölgede sayılırlardı, mallar birinci grubun atlarına
yüklendi. Birinci grup Şavşat’a doğru yol alırken, ikinci grup da atlarını
otlatıp dinlenmeye başladılar. Ertesi günü akşamı da İmerhev’de bir
akrabalarında buluşmayı kararlaştırdılar.
Planladıkları gibi, kazasız, belasız akrabalarında buluştular, orada
ihtiyaçlarını giderip birkaç gün dinlendikten sonra; yüklerini atlara
bölüştürerek, tekrar yola çıktılar. Şavşat sınırına geldiklerinde de birinci
grup Şavşat, ikinci grup da Ardanuç tarafına gitmeye başladılar.
Her grup, şehir merkezinde tanıdık dükkanlara malları dağıttı,eşlerine
,çocuklarına ve dostlarına yeterli urba almayı da unutmadılar,.Hayvanlarını
kendilerine teslim eden aileler ile kendileri için de bir miktar para
aldılar,.Her dükkana ne kadar mal verdiklerini ne kadar para aldıklarının
listesini de yaptılar.Daha sonra Kontrom’da aynı odada toplandılar,hesapları
gözden geçirdiler,iyi para kazanmışlardı.Başlarından geçen olayları,hiç kimseye
söylenmemesi için birlikte yemin ettiler.Ancak onlara o toplantıda hizmet eden
Ali Durmuş’un eşi Mahbup hanım ,konuşmaları kapı arkasından duymuş,O’da yıllar
sonra kızı Altun Çelik’e anlatmıştır.
Alvercilerimiz ,paralarının alınacağı günleri beklerken;bir kısmı askere
alınır.Çünkü o tarihlerde Birinci Dünya Savaşı
bitmiş,İngilizler,Fransızlar,İtalyanlar,Yunanlılar ve Ermeniler;Anadolu’nun
bağrından daha büyük parça koparmak için adeta yarışa girmişlerdi.Ezelden beri
hür yaşamasını bilmiş Türk Ulusu,Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde toplanıp,
bu işgalcilere hadlerini bildirecekti.İşte şimdi de daha başka bir mücadele
işine girmişlerdi.Genel Seferberlik ilanı ile alacaklar da buharlaştı.Artık
istek ve arzular daha başka baharlara erteleniyordu..
“”ORDA BİR KÖY ANILARI-2010
Fevzi Durmuş