Babalar | Yılmaz Pirinççi
Işıklarla süslü kentlerin arka sokakları gibidir babalar.
Öyle kadim. Öyle yorgun.
Öyle sapasağlam ayakta.
Hani gözlerinden düşecek yaşları herkesten gizleyecek kadar masumdur hep bir yanları.
Ve hiç bir kokuya benzemez kokuları.
Belki şiirler düşmez ama
Hep yumuşacıktır o bembeyaz sakalları
Hepsinin gözlerinde bir kaç can parçası
Hepsinin yüreğinde babam dediği, babacığım, aşkım dediği birer sevda lokması
Hani bütün karikatürlerde yerlere vurulur ya erkekler.
Hani sadakat hırkası hep uzak düşünülür ya onlara.
Nasırlı ellerine baktığınız oldu mu hiç.
Avucunun içinden öptüğünüz oldu mu.
Yaslayıp şöyle yanağınızı o tel tel hüzün kokan sakallara kokladığınız oldu mu.
Pırıl pırıl kentlerin ağlayan yüzü gibidir babalar.
Şarkılara düşmemiş.
Şiirlerde dillenmemiş hiç biri
Yokluğu ancak gittiği zaman anlaşılan
Her derdin, her sancının her yokluğun boynuna ilmek ilmek dolandığı
O tütün kokusu.
O bitmez öksürük nöbetleridir babalar.
Akşam çayıdır.
İkindi kahvesi.
Sıcak ekmek kokusudur babalar.
Kulağınıza düşen ilk ezan sesidir.
Ve ardından yanağınıza düşen ilk öpüştür babalar.
Sahi kim ayırdı bizi böyle.
Kim koydu aramıza bu kadın erkek kavgasını.
Elele çıkmadık mı cennetten
Nuh’un gemisinden birlikte inmedik mi.
Bir erkek degilmiydi yüreğinizdeki ilk fırtınanın sebebi
Uykusuz gecelerin beklediği bir erkek degilmiydi.
Bir erkek için değilmiydi belki gözünüzden düşen ilk damla yaş.
İlk bakış .ilk heyecan.
İlk sevda yeli
Hangi gün aydınlığı muhtaç değil geceye
Hangi aşk kendini bulmadan ben aşkım diyebilir.
İnsan olmaya.
İnsan olmaya
İnsan olmaya
Yılmaz Pirinççi