Ateş | Yelda Karataş
Cumhuriyet Gazetesi
Sabrını öğrendim kızıl soyumun
Ölümle terbiye edilen
Ateşin sesi hala der:
Kardeştir Nar ile İncir
Onun için gazelini yazar şair
Eyvanda kurulu sofralar
İnce belli bardaklarda ışır gün
Baba bir somun ekmek
Ana şefkatli güneş olmalı
‘ Für Eliz ‘ hüznü nedir bilmese de
Açlığı hayat diye ısıran
Zalimin zulmüne dayanamadı üç etek
Türküler kadar.
Midyat’la Raman arası
Kaç Süleyman görmüş o dağlarda
Uzak ve yakın tarihten utanmayarak
İnsan ahı alınıyor
Töre diye geçirip ipi boynuna
Bir dişiden doğacak kaç Mehmet satılıyor
Ekmeği yaratan eller sağır ve dilsiz
Cehaletin kör yanıyla kesiyor
Yaşam denen gerçeği
Kurbanları görüyorum
O mavi belikleri
Güneşin bal ışığında
Dokunmadan ergenliği bir insan tenine
Sıralı ölümlerin yasını tatmadan
Korkulu gözlerle saklıyor memelerini
Dişi olmak ölümle bir
Alfabe’de baba diye tanınan hayalet
Bıyıklı bir resmigeçit
Anaların hiç görünmez yüzleri
Cennet serilir ayakları altına da
Kalbiyle öpen bulunmaz ellerini
Hasret
Işığı yaratan inanç
Ve mısırın narin gövdesi
Sessizce büyür
Hasretim derin
Hasretim kaç yüzyıl kadar derin
Mavi göklerin üstüne dalgalanıyor yüreğim
Kızılırmak ‘buluşalım’ diyor
Unutulmuş ırmakların adını
Göğsüme yazdım
Zilan Deresi
Bartın Çayı
Zap Suyu
Kara geceden gayrısını umut diye tatmamış
Karaelmasın şavkını
Kentin umuda kapalı yüzüne
Kuyu dibinden bağırdım
Ekmek üstüne kızıl harflerle
Aç karına sabah ezanında
Çarpık kovalara ıslak kömür toplayan
Çıplak ve çelimsiz çocuk bacaklarını
Utançla söyledim kentlere
Unutmamak için göçüklerin yasını
Ateş üstüne ant içtim
Kerpiç yüreğinde doğan yeniyetmenin
Taze yarası dizelerim
Şafağın gözlerine dik durmak için
Ömrümün her deminde
İçimde akan ırmakları korudum
Ey umudun türküsü daha kesilmedi kanım
O utangaç çocukları ben doğurdum
Ben okşadım diri başakları
Reha, Eştar, Artemis
Ve
Kibele adım
Çamın yazgısı ve tanrılar tanrısı
Ölümsüz kirpiklerimden akar
Dolunay’ın altın sinisinde
Mavi yaldızlı hayatın sırrına erer gibi
Çözer saçlarımı dalgalar
Taşın dingin ayağında yükselen
Işıklı buğday başağı iki gözüm
Altın sunaklarda ve bakır taslarda
Özenle büyüttüm neslimi
Yıldızın her köşesindeki üçgen
Ve incirin kutsal sözü benim
Dirim kasıklarımda büyür çünkü
Ey topraktan gelen
Mavi göğün oğlu
Göğsüm helal ve haktır
Ben gönlümde aşk ile taş emzirmedim ki
Yelda Karataş
Hüznün Kısa Tarihi
(Zait’ten)
Not: Sevgili Hikmet Altınkaynak’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde paylaştığı şiirim.