Atatürk ve köylü ile anısı
(ATAMIZIN ibretlik anısı)
“Atatürk, Dinlenmek İçin Gittiği
İstanbul’daki Florya Köşkünden, Yanında Yalnızca Şoförü ile Küçükçekmece’ye
doğru giderken Tarlasında Sabanla Çift Süren Bir Çiftçi Görür. Çiftçinin
Sabanında Koşulu Olan Öküzün Yanında, Koşulu Bir de Merkep Vardır. Şoförüne;
— Arabayı Durdur, Der.
Arabadan İner. Tarlaya Doğru yürür. Çiftçi
Kendisine Doğru Geleni Görmüştür. Sabanında Koşulu Olan Öküzü ve Merkebi
Durdurur. Atatürk, Yanına Gelince,
— Kolay Gelsin Ağa, der.
— Sağolasın Bey! Hoşgeldin.
— Hoşbulduk Ağa. Yoldan Geçerken Dikkatimi Çekti.
Öküzün Yanına Merkep Koşmuşsun. Hiç Öküzün Yanına Merkep Koşulur mu? Bunlar
Denk Değil.
Köylünün Canı Sıkkındır. Biraz da Alınmıştır.
Bezgin Bir Ses Tonuyla,
— Merkeple Öküzün Yan Yana Koşulmayacağını Bilmiyom
mu Sanıyon Bey. Sen Bunu Bana mı Söylüyon?
— Kime Söylemeliyim Ağa?
— Sen Bunu Git Vergi Memuruna Söyle.
— Vergi Memuruna mı?
— He ya! Bu Sene Ürünüm Kıt Oldu. Vergi Borcumu
Ödeyemedim. Dört Gün Önce Vergi Memurları Öküzün Eşini “Vergi Borcunu Karşılar”
Diyerek Alıp götürdüler. Sattılar. Benim Öküzün Eşi Sizin Gibi Beylerin
Sofrasına Et, Sucuk Oldu Bey.
Atatürk, Çok Sinirlenmiştir. Alışkanlığı Gereği
Kızdığı Zaman Kaşlarını Çatmaktadır. Onun Bu Halini Gören Köylü,
— Bana Niye Kaş Çatıyon Bey. Yalan Söylediğimi mi
Sanıyon? Sana Ne Söylediysem Hepsi Doğru. Ben Küçükçekmece Köyündenim.Muhtara
Sor İstersen.
Atatürk,
— Neden Kaymakam Bey’e Gidip Durumu Anlatmadın Ağa?
— Gittim Bey.
Köylü Duraksamıştır. Bunu Anlayan Atatürk, Devam
Eder.
— Kaymakam ne dedi?
— Git borcunu öde, dedi.
— Sen de Vali Bey’in yanına gitseydin.
Köylü Atatürk’ü bir müddet süzer. Atatürk,
konuşmadan dinlemektedir. Köylü konuşmaya devam eder.
— Sen hiç Vali’nin yanına gitmemişsin bey. Halından
belli oluyor.
— Halimden belli mi oluyor?
— He ya! Hem gitseydin bilirdin.
— Neyi bilirdim?
— Kapıdaki Jandırmaların adamı içeri koymadığını,
bey.
Atatürk,
— Başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekip, durumunu
niye izah etmedin?, diye sorar.
Köylü gülümseyerek,
— İnsanı güldürme bey. Başvekilin kulağı sağır,
duymaz diyola, der.
Atatürk, kızmıştır.
— Peki! Gazi Paşa’ya niye telgraf çekmedin?,diye
sorar.
— O’nunda bir gözü kör, görmez diyola. Hem, sen
zenginsin. Tomofilin bile var. Bunları heç duymadın mı?
Atatürk, cüzdanından elli lira çıkarır.
— Bunu kabul et ağa. ĎÖküzün yanına bir eş alırsın,
der.
Elleri titreyen köylünün, elini sıkar. Yanından
ayrılır. Hızlı adımlarla arabasına doğru yürür. Florya köşküne döner. Başbakan
İsmet Paşa’ya şu telgrafı çeker.
—“ Derhal Heyeti Vekileyi (Bakanlar Kurulu’nu)
topla, İstanbul’a gel.”
Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu Florya
köşküne gelirler. Atatürk, şoförünü köylüyü alıp gelmesi için yollamıştır.
Arabanın içinde sıra sıra dizilmiş Jandarmaların arasından Florya Köşküne gelen
köylü “Eyvah ben ne yaptım” diye için için dövünmektedir. Kendisini kapıda
karşılayan şık giyimli bir beyefendi nazik bir sesle “ beni takip edin efendim”
deyince içi biraz ferahlasa da çok korkmuştur. Adamı takip ederek büyük bir
toplantı salonuna girerler. Salon kalabalıktır. Ortada büyük bir masa,
etrafında sandalyelere oturmuş şık giyimli insanlar ile ayakta duran iki kişi
daha vardır. Gözleri karamış, ayakları bedenini taşımakta zorlanmaktadır.
Heyecandan kalbi fırlayacak gibidir. Tanıdık bir ses duyar.
— Hoşgeldin ağa. Gel yerin burada.
Diyen Atatürk, sağ tarafında, yanında ayırdığı boş
sandalyeyi eliyle işaret etmektedir. Köylü, zorlanarak yürür ve yığılırcasına
sandalyeye oturur. Durumunu anlayan Atatürk,
— Sakin ol ağa. Korkacak hiç bir şey yok.
— Sağol bey! Sağol.
Köylünün soluklanmasını ve rahatlamasını bekleyen
Atatürk, bir müddet sonra,
— Seni buraya niye çağırdım biliyor musun ağa?
— Hayır bey, bilmiyom.
— Dün bana anlattıklarını, bu gün burada anlatmanı
istiyorum. Ama; bir tek kelimesini dahi atlamadan, eksiksiz olarak anlatmanı
istiyorum. Haydi başla, seni dinliyoruz.
Köylü başından geçenleri bir bir anlatır. Daha önce
söylediklerinin eksik olanlarını Atatürk, tamamlar. Köylünün konuşması bitince
Atatürk, masada oturanları tek tek tanıtır. Kendisinin de Gazi olduğunu söyler.
Sonra ayağa kalkar. Elini masaya sertçe vurarak, öfkeli bir sesle;
— Beyler, ben çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran
kanun istemiyorum. Ben çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum.
Ben çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum.
Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz.
Bu olaydan sonra aşağıdaki kanun bir gecede
hazırlanıp yasalaştırılmıştır.
İcra İflas Kanunu Madde 82/4.: Borçlu çiftçi ise,
kendisinin ve ailesinin geçimi için zorunlu olan arazi ve çift hayvanları ve
nakil vasıtaları ve diğer teferruatı ve tarım aletleri haczedilemez…”