Aşkın Düzüne İndi Kışlar | Selahattin Yetgin
Yüreğimin sorgu odalarından kaçtıkça, aşk beni kovalar
Eşkıya aşklardır yaşadığım, bir gün nasılsa vuracaklar
İsimsiz şiirler biriktirdim cebimde, yasımı tutar sevdalar
Aşkın düzüne indi kışlar, yüreğimi bir tek sevdan yakar
Buncadır sözlerimin aşkla kavrulan damarlarında tahrip edilmiş kapılar bıraktım ardımda, günü geçmiş aşklarca. Gerdanımda birkaç okşayış çizgisiyle yapayalnızlığıma yürürken, göz kırptım yüreğimin çiçeklenişlerine. En şık siluetimdi yakamozlar, tuhaf bir zamanın eşkâlini çizince yürüdüğüm yollara, pastel dökülüşlerle şiir oldum ve kıvrılarak uyudum gecenin saçakları altında.
Anka’ydı göğsüme yuva yapan kuş bir mevsim, nice ölüler gömdüm dağlara. Utangaç bir zamana güneşler doğurdum, tarlalarda avuç avuç serpilmiş tohum oldum, cennet kuşlarına keten giysiler giydirdim, ortağı oldu ömrüm isimsiz şiirlerle, kırağı mevsimlerinde kül gibi dağlardan serpildim.
Oysa her mevsim buğulu baktı aşk gözlerime. Onca yorgunluk kahvesinin telvesinde kendi izlerimi aradım. İçimdeki bütün ören yerlerine kentlerin en güzelini diktim. Aşkın alanlarına kış indi, pişmanlığın yasını tuttum, her yaşanmışlığın haritalarına yeni çizikler atarak sevdanın en yakın adreslerine yine de yürek bayrağımı çektim.
Tropik gülüşleriyle dönerken küre, sınırsız bir düşünüşün fırtınalarıyla kimi üşüdüm, kimi ekmeğimi sevgisizlerle bölüştüm. Çığlıklarla kestim yeryüzü pastasını, enlemlere bölündüm, boylamlarla çağlayanlardan döküldüm, her kapımı çalan sevdada milyonlarca yıl uzaklara sürüldüm.
Uçuklarla göveren dudaklarımın ilkyaz fışkınlarını bekledim yine de. Hüznün küfleri kilerde beklerken, bir başıma geçtim yapayalnızlığın tüm köprülerini. Göçtü ırmaklarımın çiçekli bentleri, sevişmelerin duvarlarını aştım, bütün yasak hudutların gül tenlerine dokundum, çağların kaçağı oldum, eşkıya aşklarla anıların boşluğunda kayboldum.
Yandıkça fışkınlarımız, bundan böyle zamanın merhemlerine sarılışımız olacak tek işimiz. Hayatın yeşil ırmakları akarken durmaksızın, yağmurlarla ıslanmayı da özleyecek bedenimiz. Yanaklarımızdaki tuz kristalleri temizlenmedikçe, ruhumuzdaki gevşeme yenilenmedikçe, bağrımızdaki alev deşilmedikçe anlamsızdır her şey gülüm. Bütün sancıların sebebi sevgidir.
Mavi bir aşkın içindeyim, yüreğimde hüznün paytonu, kırmızı bir orman çevirmiş akarsularımı. Avuçlarımda çocukluğum, yaşanmamış bir ömrün karşılığı. Gecemin tam ortasına düşüyor çoban yıldızı, saçlarım gün ışığına hasret ve uzaklardan sarı ışıklar vuruyor pencereme, külrengi bulutlarla bir kadın dans ediyor ve o an onlarca deniz basıyor içimi.
En güzel anların kareleriyle donatılı bir dünyanın tam ortasında senli bir yaşam kadehi bıraktım yüreğimdeki masalara. Boş verdim yaşanması güç tasalara. Onlarca şiirle, binlerce yankıyla döküldün sarnıçlarımdan ve en güzel rengini verdin hırçın ormanlarıma. Denizlerimdeki bütün dalgalara, ruhumdaki fırtınalara bir bakışın yetti. Seninle değerlerim değişti, seninle bütün iklimlerim yeşil bir dünyanın baharlarını seçti.
Ben sevdanın hür ülkesinde, aşkın nur tepesindeyim ve seni severek büyümektir tek onurum. Şimdi, güneşe tuttuğum bir yürekleyim yağmur altında. Zamansız gidişlerin, ansız veda edişlerin sevgi dansıdır izlediğim. Kulağımda ‘Romeo ve Jüliet’le, dudağımdan damarlarıma yürüyen bir jiletle şiir ülkemin topraklarında gölgemi arıyorum. Pusulasız, yelkensiz sevdanın sarı denizlerindeyim gülüm, harflerden ördüğüm bir salla sana geliyorum.
Selahattin Yetgin
Bu şiirin hikayesi:
Geçmişin bize kattıklarıyla şekillenen yüreğimizden rota veririz gönül teknemize. Rüzgâr şişirdikçe yelkenlerimizi, dümenimiz okyanusların en hırçın dalgalarına bile göğüs gerer. Seyir defterinde yelkenleri yırttığımız, pusulayı attığımız, dümeni kırdığımız gün kulaçlarız içimizdeki engin denizi aşkla…