Anları, Aşkla Sobelenmektir Yaşamak | Selahattin Yetgin
İki bölümlük bir filmdir hayat, bugün ile yarının birleştirildiği
Sevgi ektiğimiz yaşam ovalarından nefreti toplarız her bahar
Yangınlarla olgunlaşan bir sahnedir kâinat, acının depreştiği
Umutlar çalarız alnımıza, emanet tohumlarla geçer mi kışlar!
Sonu gelmeyen bir yaşam bildirisidir yüreğimizdeki, yokluğa, tokluğa, aldanışlara ve yangınlara direndiğimiz. Yüzümüzün güneşe dönük suretlerinde savruk bir anın parçasıdır aslında yalnızlık, toprak sarsıldıkça korkar, gök delirdikçe hayatın ne kadar anlara şahit olduğunun farkına varırız.
İçsel bir sızı giriverir böylesi anlarda ruhumuza. Yarım kalır hayallerimiz, ömrümüzün kuleleri, yıkılmaz dediğimiz anıtları bir çırpıda, bir dokunuşta yerle bir olacak gibi tüm gerçekçiliğine soyunuverir. Ağaçlar üzerimize savruldukça, kâinat delirmişliğini bize sundukça her şeyin ne kadar boş ve yalan olduğunu kavrayıveririz.
Yaşamla sobeleşmelerimizden arta kalan anlarda bir sevinç yelpazesine takılıverir gönlümüz, yönsüz bir uçurtma olup mavilikleri kucaklamak isteriz çocukça. İşte böylesi anlarda yeni bir eşik daha atlayıveririz, farkında olmadan. Ardımızda bıraktığımız o hazin düş bulutuna ellerimizi uzattığımızda en çok bizi bizden çalan günlere, haftalara, aylara ve hatta yıllara kızarız.
Oysa yeni bir umut pastilidir dilaltımızdaki, tadını almaya başlayınca ve yaşam perdesindeki filme kapılınca hayat yine de bize bağışlayan yüzünü tüm haşmetiyle gösteriverir. Silinmeye yüz tutmuş anıların yalın ışıkları yüzümüze uğrar, aklımızın sıvaları yeniden duvarlarımızı donatır ve aşkı yazan kalemimiz yeniden yazmaya başlar.
Göz aksimizin çiyli uzantılarında bir yürek öksesi vardır oysa, hüzünleri yakalamak için. Dağlarda asi yemişler yetiştirir an, yeşerir içimizde yetim çocuklar ve bileklerimizden derinlere akar aşk gibi zaman. Hangi turuysa yakalandığımız, hangi koluysa sıkıca tuttuğumuz cıvıl cıvıl bir yalnızlıktır, uğruna yürüdüğümüz. Sonu meçhul davalar gibi bilmeden derinlerine sürüklendiğimiz.
Hayat uzak bir yolculuktur kimi, macerasına sürüklendiğimiz. Toparlayıp ardımızdakileri düşeriz yollara, sırtımızdaki umut heybesiyle. Geceyle gündüzün birbirinden ayrı kalıp düşlerde seviştiği vakitlerde bir ağlayış nöbetine saplanır yüreğimiz. Gölgeler okşar kirli saçlarımızı, güneş yalnızlığımızı emzirdikçe örgülü saçlarıyla bir kız kucaklar yaşamaktan bitap gövdemizi ve susturur gülüşleriyle hıçkırık nöbetimizi.
O eskimiş düşünüşlerle yenilenmiş hayallere yürümek böylesine farklı bir yolculuktur anlayacağınız. Hayat göçebe gönlümüzün ve umutları bir pastil gibi avuçlarımızda sakladığımız ömrümüzün dikey limitlerine benzer, tırmandıkça düşmeye korktuğumuz, inmeye çalıştıkça yalnızlığa sokulduğumuz.
Umutların o ayaz penceresinden uzaklara baktığınızda geceyi çağırın yer yatağınıza. En uzaktaki yıldızı seçin sonra kendinize. Saçlarınızı okşayan rüzgâr, bedeninizi öpen ışıklar ve yüreğinizi titreten aşklar olsun yaşam gayeniz. Doldurdukça taşmayan, boşalttıkça azalmayan o umut bardağını hazla ve mutlulukla kaldırın her şeyin şerefine ve gülümseyin sevgiyle yaşamın her karesine.
Selahattin YETGİN