Dolar 34,2573
Euro 37,3769
Altın 2.919,05
BİST 8.807,50
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 30 °C
Parçalı Bulutlu

Ahmet Arif hayatı ve eserleri

23.08.2017
2.329
A+
A-
Ahmet Arif hayatı ve eserleri

Hasretinden Prangalar Eskittim -Ahmet Arif

 

erk etmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terk etmedi sevdan beni…


Bir söyleşide şöyle anlatır sevincini “Yaşamımda en büyük sevinci baba olduğum gün duydum. İnanır mısınız tam iki yıl oğlumun nüfus kağıdını cebimde taşıdım. Cebimdeki sanki dünyanın en zengin cüzdanıydı. Oğlum olmuştu. Oğlum, dünyanın en güzel güvercini… Dünyanın en güçlü silahı.”


Uzun ve heybetli bir ağıt gibidir Ahmed Arif’in şiirleri, ama o ağıt ulu bir zafer şarkısına da dönüşebilir birdenbire. ‘Daha deniz görmemiş’ çocuklara, adamlara, kadınlara, insanlara adamıştır, şiirlerini. Isırgan otlarının içinde, kurdun kuşun arasında söylemiştir şiirlerini.

Haberin Var mı Taş Duvar?

Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğrunda ölümlere gidip geldiğim
Zulamdaki mahzun resim.
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin..

Ahmed Arif 1951’de tutuklanır. Çok acılar çektikten sonra serbest kalır.Fakat 1952’de yeniden tutuklanır, yargılanır. İki yıl hapis ve sekiz ay da Urfa’da kamu gözetimi altında bulundurulma cezasına çarptırılır. 1955’te tahliye olur, cezaları bittikten sonra Ankara’ya döner ama sürekli polis gözetiminde olduğundan eğitimine devam edemez, çeşitli dergilerde yazılar yazar, değişik işlerde çalışır.


Ahmet Arif  Hasretinden Prangalar Eskittim adlı tek şiir kitabıyla çok geniş bir okur kitlesine ulaşan Ahmed Arif  Ahmed Arif 21 Nisan1927’de Diyarbakır’da doğdu, aynı kentte yaptığı ortaöğreniminden sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girdi.

1950’den sonra siyasi görüşleri nedeniyle sık sık tutuklanıp uzun süreler cezaevinde yattığı için öğrenimi yarım kaldı. Ankara gazetelerinde teknik sekreterlik, düzeltmenlik gibi işlerde çalıştı. 19481954 arasında Yeryüzü, Beraber, Seçilmiş Hikayeler, Yeni Ufuklar, Kaynak dergilerinde yayımlandığı şiirlerden sonra uzun bir suskunluk dönemine girdi. İçinde 19 şiir bulunan Hasretinden Prangalar Eskittim 1968’de yayımlandı ve şiir kitaplarından görülmedik bir baskı sayısına ulaştı.

Ahmed Arif ilk şiirini Garip şiir akımının baskın olduğu dönemde yayımladığı halde bu akımdan etkilenmedi. Nazım Hikmet’in açtığı yolda kendine özgü bir şiir oluşturdu.

Ahmet Arif2 Haziran1991‘de Ankara’da öldü.

 

Bir Zindan, Bir Kırgın, Bir Can Pazarı: Ahmed Arif

Ahmed Arif, belki de farkındaydı insanın insandan başka bir yurdunun ve yine insandan başka bir gurbetinin olmadığının. Ve yaşamı boyunca, hiçbir şeye aldırış etmeden yazdı bütün dizelerini. Nazım Hikmet’in çizgisinden gitse de; o çizgiyi hüznüyle, sevdasıyla genişletti hep. Nazım Hikmet ovalardan, koca düzlüklerden seslenirdi insanlara, Ahmed Arif ise dağlara dayamıştı sırtını. Dağlardan yankılanırdı sesi. Uyrukluk tanımayan, boynu bükük, yaşsız ve ‘’ası’’ dağlardan…

 
Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı,
 
Macera değil.
 
Yaşamak, sade “yaşamak”
 
Yosun, solucan harcıdır.
 
Öyle açar ki murat.
 
Susuz, güneşsiz de kalsa, koparılsa da
 
Şavkı, bulut güllerinden daha bir suna,
 
Daha bir burcu – burcudur.
 
Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı
 
Macera değil
 
Sardığım toprağımın altın sabrıdır.
 
O sert, erkek hüznüdür lahza başında
 
Cıgara değil.
 
Ve sevgilim uykusunda bağırır
 
Aman aman hey…

 
Her şairin konuşma tarzıyla, şiiri arasında bir yakınlık olduğuna inanılır. Ki çoğu zaman öyledir de. Onunla konuşabilme imkanı yakalayanların söylediklerine göre Ahmed Arif’in de tamamen öyledir. Konuşmasıyla şiiri özdeştir. Onun şiiri, konuşmasından kırpılıp alınmış herhangi bir parça gibidir; konuşması ise şiirinin her yöne akan bir ırmağı gibi devam eder. Belki de bu yüzden şiirleri, okuyormuş hissini değil de konuşuyormuş hissini uyandırır okuyucuda.
 
Şiirlerinde ana düşünce, dipte, her zaman belirli ama sakin durur; çoğalır, büyür belki ama kalın bir yumak halinde hep dipte durur. Ahmed Arif, kendi şiirine en uygun yapıyı ve mısra düzenini bulmuş bir şairdir. Türkçede destan türünün en ilginç deneylerini hatta çıkışlarını yapmıştır. Bir yalçınlığı koyar şiirine, bir graniti. O yalçınlıktan, birden, sınır köylerine iner; ‘tavukları birbirine karışan insanları’ anlatır. Bu birdenbirelik onu kekre diyebileceğimiz bir lirizme ulaştırır.
Bir rivayete göre; Cemal Süreya, çok iyi anlaştığı için kız kardeşiyle evlendirmek ister Ahmed Arif’i. Arif’te kabul eder durumu. Cemal Süreya kardeşine: ‘’evleneceğin adam, Türkiye’nin en iyi şairi.’’ der. Kardeşi de kabul edince, ertesi gün için randevulaşılır. Ankara’da Zafer çarşısının önünde buluşacaklardır. Cemal Süreya ile kız kardeşi Ayten beklerler ama Ahmed Arif gelmez bir türlü. Sonradan öğrenirler ki temiz bir gömleği olmadığı için gelememiş.
 
Sevdalıdır Ahmed Arif. Aşkına aşık, sevdasına sevdalıdır. Sadıktır da. Leylim Leylim kitabının her satırında bunu belli etmiştir. Kötülüklerle, sürgünlerle dolu hayatında Leyla Erbil’in hayaliyle yaşamıştır dağların hoyrat sesi. Leyla’sı ona sabır veren altın toprağı, doğasının bahara yürüme sebebi, sızısına şifa olan suyudur. Leyla, yaşamının öz suyu… Kim kimi bu kadar sevebilmiştir ki?

 
Serabın bir sonu vardır,
 
Ufkun, sıradağın sonu.
 
Uçarın, kaçarın bir sonu vardır
 
Senin sonun yok.
 
Mandaların, kavakların pazarı olur,
 
Senin pazarın olamaz.
 
Sensiz nar çatlamaz, bebek gııı demez.
 
Beni böyle şair, dizane etmez,
 
Kızımın çatal göğsü.
 
Senin yüzün suyu hürmetinedir
 
Buğdalara, cevizlere yürüyen
 
Kara toprağın ak südü…
 
Bir bilsen kimlere tasa, kedersin,
 
Anlar mısın, şaşırıp ağlar mısın ki?
 
Bir bilsen kardeşlerim ne can çocuklar
 
Ve bilsen nasıl vurur beni bu duvar.
 
Akşam – akşam, kara sevdam ağrır
 
Aman, aman hey…
 

 
Şiirinde kullanacağı bir kelime için 16 yıl bekler mi bir insan? İnsan beklemez belki ama şair bekler. Ahmed Arif de beklemiştir. Şiirleri elden ele, gözden göze, kalpten kalbe tüm memleketi dolaşırken, gizli gizli okunurken, ömrü işkencelerle geçmiş bir şairdir Arif. Cebinde bir şiiriyle yakalanan çok sevdiği bir arkadaşı, şiir yüzünden çok işkence gördüğü için çok şiir yazmadığını söyleyen bir şairdir. ‘’Benim şiirim insanların canını yakmasın’’ diyen bir şairdir. Yoksulluktan sürünürken, fakirlik kağıdı almayı reddetmiştir. Yani, Ahmed Arif naif bir insan olmanın ötesinde naif bir şairdir de.
 
Ahmed Arif kendisini bir yazısında şöyle anlatmış:
 
“Asıl adım Ahmed Önal, Ahmed Arif olarak bilinirim. Yaşamım boyunca hakkı aradım; ezilenin ve güçsüzün yanında durdum. Memleketlilerim sömürülmesin, memleketlilerim kullanılmasın, memleketlilerim ölmesin diye konuştum. Eşitlik için yazdım, eşitlik için söyledim, eşitlik için dayak yedim, eşitlik için sövdüm. O günleri göremeyeceğimi bilsem de birilerine o günleri gösterebilmek için öldüm.”
 
Bir zindan, bir can pazarı kadar kırgın bir yürek…
 
Yüreği insan için çarpan bir şairin mısraları öyle veya böyle her türden engellemeye karşı, insana ulaşacaktı ve nitekim dizeleri halka ulaştı. 

 
Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?
 
Utanırım,
Utanırım fukaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak…
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?
 
Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım…
Görüyor musun ?
 
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu’yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri…
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda…
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa’da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?
 
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
 
Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?

https://www.youtube.com/watch?v=4jQa1wWWW0U

Yazı Atölyesi

 

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.