Ağa Olmamaya Karar Verdim | İbrahim Uysal
Şimdi köyümün yağmurlarıyla yıkanmak, Akdeniz’de, Toroslar’da, Bey Dağlarında olmak vardı.
Günümüz dünyasında, bayramların belki de en sevdiğim yanı yaşadığın yerin dışında, doğduğun, ailenin, köklerinin olduğu yerlere gidiyor, oraları bir başka gözle görüyor olmana da sağlıyor olması.
Akdeniz’in ve Toroslar’ın Beydağları yöresinin enteresan bir yaşam biçimi, gelenek ve görenekleri vardır.
Yazın serin yaylalara, kışın da sıcacık sahilde yaşarsın. Gerçekten gün geçirmez yaşarsın.
Hava temiz, su temiz, toprak temiz, yediğin ve içtiğinden bırak soluduğun havan bile bir başkadır.
Ekersin, bakarsın, hasadını yapar, “Güz Yiğidi” olur ve yeni sezonu beklersin.
Çok eskilerde her şey daha rahat, güzel ve huzurlu iken gün geçtikçe her şey gibi bu yaşam biçimi de değişiyor ve dönüşüyor.
En kötüsü de bozuluyor.
Hoş eskiden bu yana Anadolu köylüsü ve çiftçisinin iki yakası bir araya gelmemiştir.
O yüzden, köylünün, çiftçinin “karnını yarsan, bir avuç gelecek sene, güz çıkar” derler.
Sonbaharda ekersin, ilkbaharda eksik ve gediklerini tamamlar, yazın da bakar, hasat eder, tüccara, tefeciye satar geçersin.
Bir yıl boyunca alındığının, yediğin, içtiğinin bir kısmı borç olur ve “Güz Veresiye” denilen yaşam sürer gider.
Şimdi anlıyorum ki bütün bunların bir anlamı ve tadı varmış.
Bugün her şeyin olduğu gibi bunların da bir tadı, tuzu varmış.
Dün her şeyin “leyli mecca en,” bedelsiz olan bu isler artık paran peşin değil ise ya alacağın bir şey yok, ya da faizini ödersin.
Kırsalda yaşam iyice zorlanmış. Yaşayanların tek kârı, emekleri karşılığı olan bedel olmuş. O da “devede kulak”!..
Yeraltı suları çekiliyor. Dün on, on beş metreden çıkan yeraltı suları bugün yüz, yüz elli metreden çıkıyor.
Toprak kimyasallar ile gittikçe kirleniyor ve çoraklaşıyor. Yurttaşın haberi, bilgisi yok. Olanlar ise çaresiz.
Devlet ise vergisini alıp, “kulağının üstüne yatıyor.”
Nisan, Ulusal Egemenlik Bayramları ile şenlenir.
Bu Nisan, Şeker Bayramı ile çifte bayram sevinçleri giyindi bütün çocuklar.
Böyle bir günde gittim doğduğum, büyüdüğüm köyüme.
Büyükler için ne şeker Bayramı’nın tadı kalmış ne ve 23 Nisan, Ulusal Egemenlik Bayramı kutlamalarının.
Ekonomik koşullar arasında dinî bayramları sıradanlaştırılırdı.
Oysa Ulus/Millet, ulusal bilinç ile olur. Her ne kadar bugünkü “ulusal bilinç” kapitalist dünyanın bir yutturmaca olsa da bunca eksiler görmezlikten gelinemez artık.
Atatürk’ün, Toroslar’da gösterdiği o “Yörük çadırları” da köylerin o küçük kırsal yerleşimleri de bir bir yok oluyor.
Oktay Akbal yıllar önce, onca bozulmayı fark etmişti.
“Önce ekmekler bozuldu sonra da her şey,” diyerek süregelen bu yozlaşma dikkat çekmişti.
Bu nedenle artık köyüme dönüp, “ağa” olmamaya karar verdim.