Felsefenin Edimsel Evreni / Ayşe Dağlıoğlu
Herkes ait olduğu yere dönüyor. Onca heyecanı içlerinde yaşıyor.
Biliyorum ki bir akışın belirsizliğine kapılmadan, aitsizlikleriyle yüzleşmeden yeni edimsel dünyayı adlandırmak kimi aidiyet yerleşkesi olanlara hiç de sıra dışı gelmeyecektir.
Hiçbir şey’cilikle bilahare kim/lik-sizle iç dünyasına gömülen küçük yalnız derin ruhlar, gerçek hayatta sahnedeki izleyiciye kendilerini doğru ifade ederken kabuklarının dışına çıkmaya çalışacaklardır.
Bulutun üstünde evreni seyrediş anındaki özgürlüğünün de ötesinde bilakis yapay dünya ile iç kabukları arasına sıkıştırılmış ruhlar, yeni bir dünya düzeni ile karşı karşıya kalacaktır.
Ulus Baker’in Spinoza ile müthiş bağ ortamı kurmasını, eseri “Dolaylı Eylem ve Yüzeybilim Fragmanlar” da belirttiği şekilde görebiliriz:
“Televizyon olmadığı için pencereden bulut seyretmeye başladım. Oradaki yayın çok iyi, haberleri daha güvenilir, gelip geçen bir iki uçak dışında pek reklam almıyorlar ve asıl önemlisi akşamları gök gürültülü sürpriz programlar var. Filmler genellikle kırlangıçların hayatı üzerine ve belki biraz monoton, ancak oldukça realist..
…algıladığımız şey, aslında sevgi değil bir meraktır, sonradan sevgiye dönüşebilir ama anlaşılabileceği gibi epeyce kırılgandır ve bunu hissetmek için de Proust okumanız gerekir.”
Felsefenin Edimsel Evreni
Yazar:Ayşe Dağlıoğlu