Günün Kitabı | İzlerin Peşinde | Yonca Yaşar
Kitap değerlendirme yazarı: Adil Okay
“UMUDU ÜFLERDİK KIRMIZIDAN”
YONCA YAŞAR’DA ZAMAN VE DİL*
“Başımız hep biraz eğik
Avucumuzdaki çizgilerin peşinden
Orta Doğu sınırında düğümlenmiş
Babil’den göç eden sorulardı
Süresiz bekleyen.“ Yonca Yaşar
“İzlerin Peşinden” adlı şiir kitabı, 2021 yılında Klaros Yayınları tarafından yayımlanan Hemşehrim Yonca Yaşar, çok dilli, çok kültürlü bir coğrafyada kadim kentim Antakya’da doğmuş büyümüş. Mozaik diye adlandırılan bu kentte egemen olmayan dillere ve inançlara konulan örtük yasaklara tanık olmuş. Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi ülkemizde de kadınlara yaşatılan ezaya tanıklık etmiş. Kadınlık hallerini ve anneliğe biçilen kaftanı sorgulamış. Derken düşünen / sorgulayan Yonca Yaşar’ın da (Antakya’da o çok övünülen mozaiğin çatlaması gibi) sabır taşı çatlamış ve dayanamayıp gün olmuş mısra ile gün olmuş metin ile dışa vurmuş “dikenli” imgelerini.
Düş ülkesini ararken yol boyunca, yaşadığı coğrafyanın kederini ve kadınlık hallerini işlemiş ak kâğıda. Bu yolculuğunu şöyle özetlemiş şair:
“… Öyle sözcükler vardı kadim zamanlar boyu özünden ödün vermedi. Yazarlarıyla birlikte nehrin yatağını değiştirdi. İnsanlar okumaktan hiç vazgeçmedi. Öyle sözlerdi ki; kimi zaman girdiği öykülerle benliğimizi işledi kimi zaman bir şiir dizesiyle başka dünyaları fark ettirdi. Kalplerin odacıklarını açtı, haritaları değiştirdi. Cevapları derinlerde saklı sorular vardı her zaman. O sözlerdi ki; daha güzele, daha iyiye dairdi tüm direnişleri. Sözcükler diyarında duruluktan, özden, emekten yana saf tutanlar, suları kirletmeden, seyredenlere rahatsızlık vermeden kendi arkını yapmaya çalışanlardan olmaya gayret ederek, edebiyat mahzenin peşine düştüm. “(Yonca Yaşar, Özyurt gazetesi, 29 mart 2021)
Edebiyat mahzeninin peşine düştüğünü söyleyen Yonca Yaşar, sanata ve hayata dair sorular/ın/a yanıt alamamanın sancısını da taşımış mısralarına.
“Taşlar gökyüzü kadar eski ve yorgun gözlerle izliyordu
Korku hiç tutuşmadı takvim yaprağında
Nemin altında kalan kuru bir kömür gibi
Su muydu zaman mıydı daha çabuk dökülen
Cevapsızlığın üzerine…” s.45
Şairimiz zamanda yolculuk yaparken, sık sık çocukluğuna, ilk gençlik yıllarına dönmüş ama yaşanılanları temize çekmemiş cesurca sorgulamalar yapmış, yüzleşmiş. Sonra da şiirleriyle bizi yüzleşmeye zorlamış.
“Ve simdi zamanıdır artık
Kum tanelerini yalnızlığa karmanın
Küsmedi ki hiç yelkovanla akrep
Hadi ses ver başlasın
Nefes nefese delice bir oyun.
Yine ve yeniden.”s.14
Şair, Akreple Yelkovan hiç küsmedi derken tecahül- ü arif yapıyor kanımca. Zira yaşadığımız coğrafyada mozaik de kırıldı, Defne de tanrıların tecavüzüne uğradı, çocuklar da emperyal bombaların altında kaldılar ve sevgili Sabahattin Yalkın’ın özgün imgesi olan “Aşkdeniz” artık aşksız bir kandenizine dönüştü.
Onbinlerce umut yolcusunun ve Aylan bebek gibi binlerce çocuğun cansız bedeni Akdenizin dibinde yatıyor.
Yonca Yaşar da biliyor elbette bunları, nehirler, göller, denizler gibi zamanın da kirlendiğini, kirletildiğini, mikro ve/veya makro iktidar sahibi insanların kurduğu “kutsal aile”lerde akrebin yelkovanı zehirlediğini, kanlı sınırları, ceberut / egemen sınıfları. Ama gördüğü, gözlemlediği anlatması zor trajedileri şiirlerinde metaforlarla betimlemeyi tercih ediyor.
“Musa ağacı tutuştu ilkin
sonra
topladı suyunu nehir
asiydi ve aç bir ejderha gibi
bildiğim tüm dua ve masallar
suya kapılıp tersinden yazıldılar.”s.26
“bu Akdeniz yüzünden
batık her tekne kucağında beşik gibi sallarken ölümü
çapanın ucunda düğümlere dolandı yaşam” s. 77
Suruç’ta çocuklara oyuncak taşıyan gençlerin parçalanan bedenlerini düşünmek de kanatıyor onu… Belli ki o da “yazmasam delirecektim” diyenlerden…
“bir bilsen her yerde
kırık hayallerin parçaları, insan uzuvları
solmuş fotoğraflar, gelincik parçaları,
dağılmış oyuncaklar” s.52
Zamanı tersyüz etmeyi, tarihi yeniden yazmayı diliyor. Gerçeğin bilinç akışında hakikate dönüşmesini – belki farkında olmadan- sağlıyor.
“zamanın avucundan kayar
kaydığı gibi kum tanesinin
yine ve yeniden
sensin işte
kendi sesin hariç her kıpırtıyı duyan” s.13
Dil, zaman, duvar, hücre, rüya, barış, anne onda anahtar sözcükler. Ama onun dizelerinde – desenlerinde “umut” da sık sık başını kaldırıyor ve sobeliyor okuyucuyu. Umut, barış, sevgi, emek… “Yeniden başlayalım” diyor Yonca Yaşar. Karanlığa inat, karanlık törelere inat, eril iktidarlara inat, kirli zamanlara inat.
“Bir sözcük bir fısıltı
Erise bu kin buharlaşsa.
Bir nefes olsa tüm şiirler
Taşsa deniz arınsa her yer
Yeniden yeşerse tarih
Ve yeniden yazılsa öyküler.” s. 18
Yaşar’ın şiirlerinden çok fazla özgün metaforlar aktarmak – alıntılamak mümkün. Ama her okuyucu kendi feneriyle ruh haline yakın bölümü seçecektir okurken.
“umudu üflerdik kırmızıdan
akacak kanın değil
sevincin yaşı olsun” s.36
“ülkeleri birbirinden ayıran şu
kırmızı çizgiler ırmak olup aksa
tüm haritalar yırtılsa”. s.34
Yazar Müslüm Kabadayı’dan bir alıntı ile bitiriyorum diyeceklerimi.
Yolun açık olsun Yonca Yaşar.
“Onun şiirinde ‘kök’ toprakta nefeslenir, şiir ‘kaya’da anıtlaşır, ‘giz’ dengenin içinde saklanır, ‘korku’ iki büklümdür ‘su’ döküldükçe cevapsızlığın üstüne, ‘zaman’ çocuğun kirpiğinde ve sevdiğinin teninde durur, ‘kalbin atışı’ her yerden duyulur, ‘gençlik’ aşka dökülmek için şafağı bekler ve ‘gençlik’ her yarıktan yeşerir. Şiirin koyu çizgisinde birleştirdiğim bu noktalar, Yonca Yaşar’ın şiirinin hem imgesel zenginliğini hem de felsefi şiirdeki çekirdekleri bir kuşa, doğrusu özgürlüğe çitletmesini düş gücümüze sürer. Tırnak içinde aldığım sözcükler, izlerin peşindeki ‘ayak’lardır. Çoğu kere kapalı, ‘taş’a değdiğindeyse çıplaklığını olanca öfkesiyle dışa vuran ‘ayak’lardır.
(…)
Şiir dilini, doğal ve toplumsal gözlemleriyle imgelerle ören Yonca Yaşar’ın, ‘İzlerin Peşinden’ kitabı, iyi şiir okuruna sunulmuş ‘karıncanın emaneti’dir.
Ağustos 2022
Fotoğraf: Özyurt Gazetesi
*Güney s.102