Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Günün Hikayesi | Aynadaki Gerçek | Gülçin Yağmur Akbulut

Günün Hikayesi | Aynadaki Gerçek | Gülçin Yağmur Akbulut

“Nerelere gitmeliyim? Beni terk edip giderek acımı vaveylaya dönüştüren gerçek ailemin yanına mı? Yoksa sahici olmayan renkli balonların içinde kurulu devşirme bir masalın başkahramanlarının sırça sarayına mı?”

Yokluğun mu acısıydı kalbimdeki delik deşik sızı yoksa varlığın tedirginliği miydi? Buğusu kaldırımlara çökmüş sokaklarda geçmişin gölgesinde yürümek. Belki de üstüne basarak ezdiğim sessizlik, aslında geçmişim değil geleceğim.

Yıllardır uzağımda bir eylül büyüyordu. Duymadığım, görmediğim, bilmediğim bir kımıltı… Ve senelerdir dokunduğum deniz, üzerimden usulca dalgalarını çekiyordu. Benliğim iliklerime kadar boşalıyor, esmer bir gecenin karanlığında kayboluyorum.

Bu sabaha kadar annem ve babamın bana çiçeklerle bezediği hayatın içinde sevgi ve huzur içinde boy atıyordum. Öğretmen anne babanın tek çocuğuydum. Allah’ın bana bahşettiği en büyük nimet, şefkat dolu bir aile ortamında büyüyor olmamdı.  Göz bebekleri, inci taneleriydim.

Gerçekler bir şişe ağının içinde boğuluyordu. On beş yaşına kadar beni pamukların içinde büyüten ailemden, haritaların çizmediği kadar uzaklaşmak istiyordum. Annem, annem değildi. Babam ise babam değil… Avuçlarıma bakakaldı gözlerim. Yaralı ve bomboştu.

O sabahı hiç yaşamamış olmayı ne çok isterdim.

Babamın çalışma odasında önemli evraklarını sakladığı bir kasası vardı. Kasaher zaman kitliydi. Okuldaki futbol seçmeleri için veli onaylı evrakı babama imzalatmak için odasına gittim. Babam odada yoktu. Gözlerim kasaya ilişti. Kasanın kapağı sonuna kadar açıktı. Sonradan imzalatmak düşüncesiyle evrakı masanın üzerine bıraktım. Masanın üzerinde benim adıma düzenlenmiş resmi belgeler vardı.

İçimde karşı konulmaz bir merak uyanmıştı. Resmi belgeleri karıştırmaya başladım. Evraklardaki birkaç yazı beni sarstı. Gerçekle yüzleşmeye cesaretim yoktu. Şaşkındım, sersemlemiştim. Beynimin içinde çalan çanları susturamıyordum. Kendimi odadan dışarı attım. Aynanın karşısına geçtim, yüzümü inceledim. Kendimde anneme ve babama benzeyen hiçbir şekilsel özellik bulamadım. Ben ince yüzlüydüm, burnumda belli belirsiz bir kemer vardı. Saçlarım gür ve kalındı, simsiyahtı. Evden çıktım. Benim ailem olmayan birinin evinde nasıl durabilirdim.

Kıvrıldığım kaldırımın kenarında küçük bir taş parçasıyla kaderimi değiştirmek istiyordum.

Gerçek ailem neredeydi? Nasıl oluyor da benden vazgeçmişlerdi? Yoksa bir kaza sonucu yaşamlarını mı yitirmişlerdi? Ya gayri meşru bir çocuksam… Bu utançla yaşamaya nasıl devam edebilirdim? Sırtıma yüklediğim dağın ağırlığıyla yalpalayarak sokaklarda yürüyordum. Beynimin içi kanlı bir meydan muharebesine dönmüştü.

Suçladığım sadece beni bırakıp giden ailem değil, bana sahiplenip yetiştiren ebeveynlerimdi. Nasıl olurda beni gerçeklerden soyutlayıp koca bir yalanın içinde doğrularla büyütmüşlerdi. Buna kimsenin hakkı yoktu.  Sisli bir gölge oyunundan ibaretti bütün hayatım. Silik ve bulanık.

Vakit gece yarısını geçiyordu. Çoktan polise haber vermişlerdir. Eminim her yerde beni arıyorlardır. Annem gözlerine inen yağmur sularıyla aklını atmak üzeredir.  Nerelere gitmeliyim? Beni terk edip giderek acımı vaveylaya dönüştüren gerçek ailemin yanına mı? Yoksa sahici olmayan renkli balonların içinde kurulu devşirme bir masalın başkahramanlarının sırça sarayına mı?

Geceyi çocuk parkındaki kırık bir bankın üzerinde geçirdim.

Cebimi yokladım. Birkaç günü simit-ekmekle geçirecek kadar param vardı. Yakın mesafede bulunan bir pastanede çay ve simitle karnımı doyurdum. Boynumdan bacaklarıma kadar her yerim tutulmuştu. Alışmamıştım tahta parçası üzerinde uyumaya. Ne yaptığını bilmez bir halde aylak aylak dolaşmaya başladım.

Arkamdaki bir sesin adımı çağırdığını duyar gibi oldum. İstanbul’daki tek Yiğit ben miyim, diye önceleri umursamadım. Ses gittikçe yaklaşıyordu. Omzuma dokunan elin varlığıyla irkilir gibi oldum.  Karşı komşumuzun oğlu Arda’ydı.  Arda’yla aynı okulda okuyorduk. O benden bir üst sınıftaydı. En iyi  arkadaşlarımdan biriydi.

Telaşlı ve hüzünlü bir tavrı vardı. Akşamdan beri ailemin beni aradığını, perişan bir vaziyette olduklarını söyledi. Bana bir şey söyleyeceğini hissettim fakat çok üzülmemem için söz vermemi istedi. Annem sabaha doğru kalp krizi geçirmiş, hastanenin yoğun bakımında yatıyormuş, yokluğumda perişan olmuş ve öylece yere yığılmış.

Gizli bir güç elimden tutup okyanusun ortasına fırlatıvermişti beni. Nankörlüğün ayazıyla iliklerime kadar titriyordum. Evet, bana yaraşan tek kelime buydu: Nankör. Tenimde kar beyazı yangınlar alevleniyordu. Anneme bir şey olursa kendimi nasıl affederdim? Hastaneye koştum, anneme koştum. Bir an önce oraya varmalı ve ondan af dilemeliydim.

Yoğun bakımın kapısına vardığımda babamı yıkılmış bir vaziyette camdan annemi izlerken buldum. Hıçkırarak boynuma sarılan babam gözyaşlarını tutamıyordu. Bir mucize oldu, sanki sihirli bir el değdi yoğun bakım odasına. İlaçların etkisindeki annem yorgun gözleriyle camekânın ardından bana baktı.  Camın arkasından anneme doğru uzattım ellerimi.

Çarptığım kayalıklardan aldığım yaraları sarmak için tek sığınağım ailemdi. Hani cevabı çok net olan, klasik filmlerimizin klişe bir sorusu vardır ya! Seni dünyaya getiren, sonra da sokağa atan mıdır gerçek ailen, yoksa ona sahiplenip her derdinle dertlenip bağrına basan mıdır? Onlar benim hayattaki tek annem ve babamdı.

 

Güneysu Dergisi Yaz

2022

 

Gülçin Yağmur Akbulut
Elazığ doğumluyum. Fırat Üniversitesi mezunuyum. Elazığ’da Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı bir kuruluşta görev yapmaktayım. Şiire sevdalıyım. On beş yıldır şiir yazmaktayım. Bir çok edebiyat dergisinde şiirlerim yayınlandı ve hala yayınlanmaktadır. Bunlardan bazıları Yaşam Sanat, Ekin Sanat, Sarmal Çevirim, Berfin Sanat, Mahfel, Kurgan, Bozkır İlleri , Kara kedi, Gökkuşağı, Temren, Deliler Teknesi,Delikli Çınar, Tomolos, Berfin Sanat, Silgi, Serhat Kültür, Bekir Abi, Ihlamur Dergisi, Aydos Edebiyat. Sinada Dergis, Üvercinka ,Yeni Gelen, Akatalpa, Son Gemi gibi edebiyat ve sanat dergileridir. Birçok şiirime beste yapıldı. Çeşitli antoloji ve gazetelerde şiirlerim yer almaktadır. Ayrıca yayınlanan denemelerim de bulunmaktadır. Şiir adına en büyük hayalim Türk Edebiyatında bir yer edinebilmek.
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.