Hayatın şekillerini seyrettim | Ahmet Haşim
Değerlendirme Yazarı: Ayşe Dağlıoğlu
“Bir başka dilde konuştum, şairlikten eser bulunmayan bu devirde” demiş
Şeyh Galib.
Ahmet Haşim: “Hayatın şekillerini seyrettim.
Ben hayal havuzunun sularında” diyordu sonra.
Verlaine ve Rimbaud gibi iki aykırı şair, Mallarme gibi kendi iç dünyasında hüznün cam kristal almış şekli, ıstırabı ana gibi koruyan Baudelaire’ ın dışla güdüsel bağıntısızlığı;
Ahmet Haşim’in kimyasındaki yalnız duruşunda ne çok etkili olmuştu.
İçe kapalı, yalnız, alıngan, acılı Haşim’i, toplum sorunlarından uzak bir sanat anlayışına iten, sadece Fransız sembolistlerinin etkisi değildi, onu “Şair” diye yücelten başka derinlikler vardı.
Şöyle diyordu Haşim’in öğretmeni:
“Düşüncenin biçimden önce hazırlandığı duygusunu veren eserlerde şiir mucizesinin var olmasına imkân yoktur. Ahenk ve uyağın rastlantılarından doğmayan düşünceler sanata mal edilemez.”
Haşim okulu bitirdikten sonra, arkadaşları gibi yüksek mevkilere geçemedi. Yarışma sınavlarıyla girilen küçük memurluklar, ek görevlerle geçindi. İşsiz kaldığı oldu.
Şu sözler onun bu konudaki duygularını açıkça ortaya vuruyor:
“Ben bir amele gibi her gün yevmiyemi kazanmaya muhtacım.”
“Kırkını geçmiş bir adamın beyaz saçlarıyla, mektepten henüz çıkmış bir genç gibi hayatını tanzim edememiş bir vaziyette kalışından daha hazin bir şey tasavvur edemiyorum. Bütün nesiller, yanımdan kahkahalar ve şarkılarla geçip gidiyor ve ben dünyanın nimetlerine hâlâ bir dilenci gözleriyle kenardan bakıp durmaktayım.”
Dilinden düşürmediği bir dize:
“Komadı gitti bu devlet bizi âdem yerine!”
Haşim çok onurluydu, ama geçim sıkıntıları yüzünden ona buna boyun eğmek, iş bulmasına aracılık etmelerini dilemek zorunda kalmıştı. Bu durum onu çok sıkmış, kıskançlıklara, kötümserliğe, hırçınlığa, alaycılığa, yergiciliğe itmişti. Ayrıca, çalıştığı işleri de beğenmez, hep daha iyi işler özlerdi.
İçinde sönmeyen bir ateş vardı. Bazan kendi kendine şöyle söyleniyordu.
‘Bir yalak olsam da içimden su aksa!