Gülümseyiş | Yelda Karataş
‘Aguste’nün acıklı yüzüne çizilmiş o olağanüstü gülümseyişin
parıltısını hiçbir şey eksiltemezdi, hiçbir şey’
Henry Miller, Merdivenin Dibindeki Gülümseyiş
Bir basamağın ömrü daha uzun gülümseyişimizden
düğmeler mi engel buluşmasına iki ruhun
yıldızlar yerine bir futbol topu girerken ekrandan her gece yatak
odamıza
kentlere ve kitaplara rağmen sevmeye çalışıyorum ellerini
ama ben neden senin tenine gönlümce dokunamıyorum
neden öpemiyorum göğsünün her zerresini açık istekle
ivedi yaşıyorsun gecenin şehvetini oysa kısa olan ömür ve sen hep
kaledesin
kirpiklerle konuşmayı çözemedin hiyeroglif ne kelime
hani biz bir kaç dili yatağımıza almıştık üç nokta niyetine
anlaşmazlığımızın tarihçesi bütün ırmakların sesi kadar eski mi?
ve neden sadece senden okuyoruz ten tarihini!
şakacı kuşların denize doğru uçtuğu akşamlarda dilin dilimde
erirken
dişlerin dudaklarıma tuzak gibi ne diyeyim
hangisi daha heyecan verici
ikimiz arasında bilinen yoksa
keşfedilen mi soramıyorum
mesela ben de memelerin ne güzel desem
kötünün kötüsü olurum ama
ben kötülük bilmem elmanın tarihini
bir başıma yazmadım ki
ilk busemiz nasıl olacak onu yazmak isterim
çünkü merak ederim
bir çocuk katili gece uykusunda evladının yüzüne nasıl bakar
utanmadan
tanrım ne büyük bir uçurum bazen iki insan arasında tek bir an
merdivenin her bir basamağı seni bulduğum yer kadar belirgin
seni bulamadığım o mavi kadar uzak ve derin
bazen aramızdaki mesafe
İstanbul’un beton yüzüne sarılı kimsesiz iki bayrak
oysa ben sana dokunmak için kalbimin çeperini parçaladım
tenin heyecan veriyordu her noktası serin ve dingin
tarihin ayakları önce dişileri ezer hiç bilemedim
gençtim, teslim olmak sanıyordum öpüşmeyi kirpiğini kapatıp
bir zarf gibi bırakmak kalbimi kalbinin ortasına
kolların beni sarmanın dışında başka işler de bilirdi sonra öğrendim
evet öğrendim insanlar sevdikleri insanları ve şiirleri
arsızca sahipleniyorlar acıya gülümsemenin
ağır kederini çözmeden
bir bakış bul kendine, cinsiyet ayrımı yapmayan,
hiç değilse dolunay gecelerinde Balkanlar’dan Ortadoğu’ya
o dişi saçların uzayan acısını düşün;
katledilmiş ve ırzına geçilmiş
ve çocuk yaşta sünnet edilmiş ömürleri düşün
Farklı tenlerden bakıyoruz birbirimize gözyaşımız karışmıyor
birbirine
yüreğimiz arasındaki mesafe mülkün tarihi kadar eski
Ama bir niyeti mümkün kılan benim sabrım
yaşamın varlığı kadar eski
istediğin yerden başlayabilirdim seni sevmeye
koşullanmış değil benim ten çizgim
yükselen faşizme karşı acıklı duruyorsa da yüzüm
aldırma
bir gülümseyişi olmalı yüzünde merdiven çıkmak isteyenin
düşlere inanan bir gülümseme az şey bir şey değil..