Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Mülteci | Gülçin Yağmur Akbulut

06.05.2022
705
A+
A-
Mülteci | Gülçin Yağmur Akbulut

 “ Biraz daha hızlı koşmalısın.” diyordu yedi yaşındaki kız kardeşine Affan. Dizlerinin bağı çözülmüş olsa da güçlü görünmeye çalışıyordu. Çok iyi biliyordu ki yaşamları pamuk ipliğine bağlıydı. Avuçlarının içi acı doluyken ne kadar da zordu kız kardeşinin minik ellerini tutmaya çalışmak. Ahlem, olmasa hiç düşünmeden bırakacaktı kendini patlayan bombaların gövdesine.

Attıkları her büyük adım bir öncekine göre daha da küçülüyordu. Affan, hissediyordu her geçen dakika biraz daha eksiliyordu uçurum kenarındaki bedenleri. Biraz su, birazda ekmekleri olsaydı keşke. Bir de sınıra varacak kadar çiçeklenmiş umutları.

Toprak kıpkırmızıydı, gökyüzü simsiyah. Anne ve babasının sararmış silüetleri kuru ağaç dalları arasından bir belirip bir kayboluyordu. Dünya çırılçıplaktı, yeryüzü cehennem kazanı. Dik açılı bir üçgenin en dik kenarı gibi aşılmazdı yolları.

Ahlem artık yürüyemiyordu. Önce minik elleri kaydı on bir yaşındaki abisinin avuçları arasından, sonrada çelimsiz bedeni saldı kendini kızgın toprağın bağrına. Kız kardeşini sırtına alan Affan en fazla ne kadar dayanabilirdi ki bu zayıf gövdenin ağırlığına. Gözleri kararıyor, bacakları titriyordu. Affan da Ahlem gibi henüz küçük bir çocuktu.

Karanlık iyice çökmeye başlamıştı. Dalda bir yer bulup geceyi orda geçirmeli diye düşünüyordu Affan. Ne bir kaya arkası ne de bir tek ağaç görünmüyordu etrafta.  Öylece attılar tükenmiş bedenlerini toprağın koynuna. Patlama ve silah sesleri hâlâ derinden derine kulaklarını zorluyordu.

Güneş gözlerini açmıştı yolsuz yolcuların üstüne.  Tekrar yürümeye başladılar “Az kaldı, Türkiye sınırına ulaştık mı kurtulduk demektir. Biraz daha dayan kardeşim!” diyen Affan yanaklarından süzülün yaşları saklamaya çalışırken biten dört hayatın sızısıyla debelenip duruyordu yalaz bir ömrün kıyısında.

Nasırlı ayaklarını yabancısı oldukları yarınların sızısı soğururken dört bir yanlarında kaktüs açan kıraç bir arazinin değirmi masalını arşınlayıp duruyorlardı.Çerçevesi kırılan bir resmin içinde buz parçası yanıyor, güneşin kolları üşüyordu.  Aklından sürekli karmaşık tablolar beliriyordu. “Keşke yeniden saklambaç oynamak mümkün olsaydı. Asla ebe olmaz saklanan hep ben olurdum. Ebe olunca saklananların yerini bulmak mümkün olmuyor. Annem ve babamın saklandığı derin kuyular gibi… “

Hayalsiz yaşayabilir mi insan? Yaşayamaz elbette. Sınırı geçecek küçük kız kardeşini askerlere emanet edecekti. Derin bir uğultu çarptı yüzüne, biraz ağrılı biraz da ıslak.  “Ya başaramazsam?” Usul usul dağıldı gözlerinin feri. Korkuyu da beraberinde getiriyordu tenha suskunluklar.

Ağlayarak ekmek ve su istiyordu küçük Ahlem.  Terkedilmiş bir çocuk hıçkırıyordu Affan’ın yüreğinde. Biliyordu ki söylediği sözler doyurmuyordu artık Ahlem’in acıkan karnını. Kapkara bir göğün sisi kaplıyordu yürürken öksüz yalnızlıkları.

Yürüdüler, yürüdüler, yürüdüler.

Günlerce, gecelerce yürümenin zafer çığlıklarını atmaya başlamıştı Affan . “işte Türkiye sınırı!” Bir orman büyüklüğünde umut belirivermişti gözlerinde. Belki acıları eskimeyecek ama elbet beyazla barışacaktı  kararan sabahları. Nihayet sınırı geçmişti Affan.  Onlara doğru koşan askerlere yalvaran gözlerle bakıyordu. Büyük annesi Türk’tü . Az da olsa biliyordu Türkçeyi.” Su verin, n’olur su. Bize yardım edin!” diye bağırmaya başladı. Keskin bir silah sesi patladı. Bir an için afallamıştı. Askerlerin eline baktı. Hayır onlar sıkmıyordu silahı. Hemen arkasına döndü. Ahlem alnından sızan kanlarla abisine doğru yürümeye çalışıyordu. Abisine doğru attığı adım Ahlem’in attığı son adım olmuştu. Balta yemiş bir ardıç gibi yere yığılmıştı küçük mülteci. Birbiri içinde kaybolan dört büyük boşluğun kış ayazı, bütün hışmıyla soğuk bir yasın magmasını Affan’ın iliklerine doğru savuruyordu.

Şehir Defteri  2021 Sayı 6

 

 

ETİKETLER: , , ,
Gülçin Yağmur Akbulut
Elazığ doğumluyum. Fırat Üniversitesi mezunuyum. Elazığ’da Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı bir kuruluşta görev yapmaktayım. Şiire sevdalıyım. On beş yıldır şiir yazmaktayım. Bir çok edebiyat dergisinde şiirlerim yayınlandı ve hala yayınlanmaktadır. Bunlardan bazıları Yaşam Sanat, Ekin Sanat, Sarmal Çevirim, Berfin Sanat, Mahfel, Kurgan, Bozkır İlleri , Kara kedi, Gökkuşağı, Temren, Deliler Teknesi,Delikli Çınar, Tomolos, Berfin Sanat, Silgi, Serhat Kültür, Bekir Abi, Ihlamur Dergisi, Aydos Edebiyat. Sinada Dergis, Üvercinka ,Yeni Gelen, Akatalpa, Son Gemi gibi edebiyat ve sanat dergileridir. Birçok şiirime beste yapıldı. Çeşitli antoloji ve gazetelerde şiirlerim yer almaktadır. Ayrıca yayınlanan denemelerim de bulunmaktadır. Şiir adına en büyük hayalim Türk Edebiyatında bir yer edinebilmek.
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. Suzan Kuyumcu dedi ki:

    İnsanlık kıyımı şavaşların acı yanı… Kadınlar, çocuklar. Emeğinize sağlık