Olsun, güzel bir şey bu | Hüseyin Evcil
Anneciğim 40 yaşında, babacığım 86 yaşında rahmetli oldu.
Öldüklerine inanmıyorum. Kaybettiğimi düşünüyorum kısa süreliğine. Deliler gibi, çölde birkaç yudum su arayanlar gibi özlüyorum onları. Fakat ne yapabilirim, anılarımı onore etmekten, geçmişin özel ve güzel günlerini düşünmekten başka?
Zaman, ileriye çalışıyor. Günler, aylar, yıllar, ileriye çalışıyor. Günün, oldukça katı, oldukça sivri uyaranları var, gerçekleri var, günün temel gereksinimleri var, günün koparılamaz bağları var. Elimden geldiğince bunlara yoğunlaşmak durumundayım.
İnanç ve Evrensel Sanat hariç, dünya üzerinde insana dair hiçbir şeyin garantisi bulunmuyor. Her an için bozulabilir, yıkılabilir, silinebilir bir yığın gerekli, gereksiz oluşum.
İnsan, eninde sonunda yalnız kalıyor, yetim kalıyor.
Dahası var. Sonsuz yolculuk için sırasını bekliyor dünyanın herhangi bir noktasında. İnsan, doğa koşulları ve yaratılış çizgisi dahilinde, birazcık derinliğine düşündüğünde, birçok kapalı alanı aydınlatabilir, böylece kendi ruhunu ve gerçek dostlarını bir parça teselli edebilir.
Malum % 100 teselli ya da kalıcı bir mutluluk yok. Peygamber dahi olsa, dünyadaki hiç kimse öz babamın yerini tutmaz, tutamaz. Aile önemli, samimi akraba önemli, güvenilir dost önemli. Önemli diyorum ama insanlar, genellikle, kendi dünyalarında, kendi doğrularına, yargılarına yapışık olarak yaşamaktalar.
Çok şeyler gördüm. Gözlerim kırgın ve yorgun düştü. Kalemim de kırgın ve yorgun. Dürüstlüğümle, saflığımla çok şey kaybettim, bu arada çok şey kazandım. Keşke deneyimlerimle geriye (Örneğin: 20 ’li yaşlarıma, 30’lu yaşlarıma) dönebilsem. Harika bir şey olurdu. Dönemem. Kimse dönemez. Dönmüş olsam: Bazı insanlara (Sahte dostları, kemirici ve sömürücü, maskeli insanları kastediyorum), değil bir dakikamı ayırmak, yüzlerine bakmazdım. Yürüdüğüm yolu, yürüdüğüm kaldırımı hemen değiştirirdim.
Olan oldu. Yaşandı bitti.
Acılara direnirken yorgun düşebiliyoruz. Öyle psikolojik yorgunluklar var ki insanın yaşamında: Tam anlamıyla dinlenmek, yani yaşanan olumsuzlukları bütünüyle unutmak mümkün olamaz. Bir de şu: Karşımızda, anlıyorum, diyen insan, gerçekten anlıyor mu? Karşımızda, seviyorum, diyen insan, gerçekten seviyor mu? Test sonuçlarına bakmak gerekiyor. Çünkü anlamak, sevmek, daha doğrusu, karşılıksız ve ölümsüz sevgiyle sevmek her insana nasip olmaz. Bir yetenek işi…
Mahşer Günü’nde, anneme ve babama sıkıca sarılmaktan başka bir şey istemem. Gülümseyen yüzlerini göreyim yeter. Fedakâr insanlardı. Temiz insanlardı. Mekânlarının Cennet olduğunu defalarca rüyamda gördüm. Hem seviniyorum, hem üzülüyorum.
Bayram sabahlarında burukluk…
Çemberin içinde dolaştığımı hissediyorum. Konuşamıyorum. Kime, ne konuşacağım zaten. Kimin umurunda olur benim sözlerim? Sözcüklerin, eriyip, bittikleri zamanlarda, insan, susuyor, avazı çıktığı kadar susuyor. Eski fotoğraflar : Kendilerinden çok eminler, rahatça konuşuyorlar, bağırıyorlar, saldırıyorlar, silah çekiyorlar, ateş bile ediyorlar.
Peki, nereye sığınacaksınız?
Açık hedef gibi vuruluyorsunuz, düşüp bayılıyorsunuz. Küçük bir fotoğraf, sizi teslim alıyor. İnsan olmanızın bedeli işte bu…
Sevginizin bedeli işte bu…
Olsun, güzel bir şey bu…