Kalp’lere | Yaşar Üstün
Aziz Kemal Hızıroğlu | Nevzat Oğuz’a
KALP’lere
Ahlı … Takalı …HES’li …..e’li Şiir
oy anam kalbim kalbimde
yüzümüz mor içimiz kuş kanatlı
yıldız olurcasına düştüğümüz rahmin
yeniden doğmaklar olmadı hiç hayatlara
idam sehpaları cellat yüzleri
çiçeğe durdukça kanla süslenen
gözyaşı oldu
aşk tutucu ömür yakıcı
takalar geliyor
allı yeşilli
ne aşk
ne gemi yanaşmadan
kıçtan bodoslama
limanlara
bir küçük sandala
sığarız
aşağı yukarı boğaz akıntılarına
kafa tutarız
kötücül şefler
iyicil insanların
cesedi
bu hayat
kimi armağan
kimi cellat bırakacak
ad koymadan
umudun rengine
şiir ki
üzülür
güne yarına
dert bırakmaktan
üzülmez
kalemi tutan şiir hayrına
sen
yan yana dedin ya
kalbin kalbim diyen
hüzün bir lokma
solgun yüzlerde
unutan
unutulan
şiir baba”miz
o cellat ki
boynuma ip geçirse
ilmik ilmik üstüne ilmik atsa
düğüme boyun eğer
sandalyeyi altına çeker
rüzgar poyrazıyla
kırık dal uçlarına bile kıyamaz
ağıtlar yeryüzünü
iç anadolu’ya türkülerine bırakıp
gökyüzüne çıkar
dolanı dolanı
bir yıldıza güneş olur
ay karanlıklarında
hüzün yerine
yağmur bırakarak
sana bana gülümser
…
güneş ışığını
anka kuşu
masalını sevsin
elimden tut
daha yeni yeni
kulaç atıyorum
gönendirmek
bir sözcükse
içinde boğulurum
ustam söylüyor
tezenesi çığlık…
” Aldın aklım bir bakışta
/ Al hançeri sinem işte
/Acımadan vur sevdigim
hangiler
soru zincirinde
hangisi olmayan
suskunluk
olmuş
düşü bile olmayan
bu yola yalnızlığımla
gidemem
kumkapı ahırkapı çatladıkapı azapkapı
yenikapı edirnekapı
bir de topkapı…
bizi vuran hayat mı
sevgili mi
çıkmazları kapı gibi
aynı…
“hâllerine çalıştığım
şu hayatın
en hisli
en doğaç
armağanı
Yaşar Üstün
bana ölümü
küstürdün..
çok yaşa e mi!..”dedin ya
Nevzat’ım
sözcükleri bir bir…
deniz’e su diye atarak…
duvara sıkışmış ömrümüzde
bu dünyaya giydireceğim
canı canımda taşımak geleneği
ömrümüze emanet kalmış bozlak gibi
…ben hayatında buysam bitanem
ikisi de aynı işte
göçü ertelenmiş
kırlangıç
yine kırlangıç olurmuş
içimiz dışımız aşk
damarımızın kanı
yağmur tutacak ağaçken
yapraklarımız düşe düşe
kendimize sakladığımız
çuvaldız
iğne kalsın
…
bugün
nerede
100′ eceğiz
100’e bölüneceğiz
100′ ümüzu saklayacağız..?
…
100’ümüz
…
AYNADA
büyük fotoğrafımız yapsam
coğrafyamızı içine tıkıştırsam
çamur diz boyu
karanlık kör
adalet kızımızın bağı yok
katar ortada sandık meselesi
Aziz Abi”m…
uzağa düşmeden hüznümüz
yunmuş yıkanmış bebek kokusu
kendini kirletirken hayat
ne kadar büyürsek büyüyelim
gidecek olsak
bu dünyadan
okyanusun dibindeki inci
denizimiz
yalnızlık
yolumuz değil
ömrümüzü vurduğumuz göçler
ay ışığı olmayan şafaklara koşan
mülteci gecelerimiz
alacakaranlık kuşağında
dağlar tepelerini yok etmişken
dağın tepesine çıkmalar duruş
can yakıcı sabahlarımız
kapısı kilitli kalmış
kalplerde
esaret zinciri yüzler
tuzaksız avcılarla dolu sokaklar
karaköy buluşmalarında
çay bardağına dolan aslan sütüyle
masalarda masalsız
kim vurulacak
olmadık işlerin olanın
başına gelmediği
biad üstüne biad eklenen
bir ülke olduk
zaten can değil
kıranlar bitmiyor
istanbul’u
kendimi hissetmediğim
bir yerde
hep yaptıkları tatili
instagrama çağırsınlar
bize Türkçe bırakılan
dinin altında
susam upuzun susarım
iki kalp arası yalnızlık
sevgi
gökyüzüne dolsun
…
gece başladı
günü kapatan görüntüler
danimarka kraliçesinin sokaktan
sessizce geçtiği görüntülerle geldi
yüklendiğimiz hep yaşadıklarımız
bir küçük yelkenliye
hayatı sevgiliye
sevgiliye hayatı taşıyamadık
ah ah
“Bir küçük sandala sığar”ız da
bi’ dünyaya
çok gelir gölgemiz…” Nevzat’ım
…
kimse de tas tarak bırakmadan
tasımızı tarağımızı toplasak mı
KAL’alım..
hem ömrümüzde
hem şiirimizde
kal’al(h)ım
işte bu
şiir Babamız
Aziz Abi’m
nevzat’im…
ahlar dökümü kalıba sığmayan en güzel şarkımız
güle oynaya olmasa
bile
yaşayalım…
Haziran /2018-2019
Yaşar ÜSTÜN