Acayip Adamlar | Yılmaz Pirinççi
Ne acayip adamlar var şu dünyada.
Kaç yaşına gelirlerse gelsinler ruhları hep çocuk.
Hep sevdalı bakışları
Yürekleri hep yanık
Çiçeği böceği severler
Hayvanları
Birde insan’ları;
Sinema kuyruğuna girerler
Kitap kuyruğuna.
Oturup gecenin kıyısına yakamozlarla söyleşirler
Nerde edepsiz bir türkü varsa
Gülümseyerek eşlik ederler.
Küçücük bir çocukla yuvarlanırlar ıslak çimler üstünde
Kumdan kaleler yaparlar ağarmış sakallarına aldırmadan.
Bir de neşe saçarlar ya etrafa on yedilik delikanlılar gibi
İşte bu beni öldürüyor.
Acayip adamlar işte…
Yüzlerinde çizgi çizgi acıları
Gizlemeye gerek görmeden basarlar kahkahayı gelmişine geçmişine
Her gün bir umuttur onlar için
Her adım yeni bir hayat
Sanki Spartaküs’ün torunları
Pes etmek nedir bilmezler
Rakı içmeyi sever kimi
Kimi çayın kekresine katar hüznünü
Ne içerlerse içsinler adabını bilirler
Ama en çok neye illet oluyorum biliyor musun?
Bu adamlar
Sevdiler mi deli gibi severler
Günün bir yarısı gibi hiç durmadan döner dururlar
Kâh güneşin etrafında
Kâh ay ışığında…
Sonra nerede güzel bir şiir bu adamların kaleminden dökülür
Sanki şiire değmiştir sakalları
Sanki kundak yerine hüzne sarmıştır anaları
Demem o ki
Bu adamlar neyin nesi
Bir türlü çözemedim hani
Ermiş desen değiller,
Masum desem değiller
Ama ayna gibi okurlar insanın içini
Sonra nasıl bilinmez,
İlmek ilmek umut dokurlar yürek tezgahlarında.
Ne tuhaftır
Hangisine sorsan en çok Zahidem’i seviyordur
Türkülerle şiir arasında gidip gelir.
Sanki hepsinin birer Zahidesi varmış gibi
Sözün özü bu ya,
Bu adamlar fazla gibi bu dünyaya
Sanki fazla güzel ve fazla şair,
Fazla tehlikeli ve fazla iyidir kimi…
Yılmaz Pirinççi