Bir Günah Gibi | Gökhan Barış Pekşen
Şimdi kop koyu bir merasimin sonuna geldik seninle,
Tanrı’nın yeryüzünde cinayet işlediği yerdeyiz
biraz alkolik
biraz küfürbaz
biraz da
senden daha da yalnızım Lilith..
Sen benim ilk eşimdin
ama bunun ne anlamı var şimdi
ikinci bölümdeyiz seninle
yani,
olman gereken yerdesin
kaburga kemiklerimden doğmayacak olansın..
Çok garip aslında
öleceğim günü biliyorum Lilith..
O sabah ,
gökyüzünden yağmur yerine küller düşecek saçlarına
en çokta kalbimden parçalar süzülmeli dudaklarına,
ve tüm şehir matemini kusacak yüzüne
sen koşar adım ellerini açacaksın San Marko Bizilikasında
ne ettiğin dualar
ne vücudundaki kesikler
nede bir bataklıkta can çekişen ruhun olacak yanında..
Sanki ilk defa hediye alan bir çocuk gibi heyecanla bekleyeceğim seni Venezia Erbaria’da
o ilk gün gibi
1 günah gibi..
– Venedik/Mayıs 1977
Şanzelize caddesinde dans eden bir kadın
aldırmadan kalabalığa
aldırmadan içindeki Tanrı’ya
aldırmadan karnındaki beni..
Sabahı bulan saatler
o ilk kavgam..
Başlamak üzere bir telaş
başucumda duran el işi bir ahşap saat
henüz sabahın altısı..
İçimde bir yerlerde ya eksilirsin diye korkarak haykıran bir ses
beynimi uyuşturuyor Lilith
boş koridorlar
boşluğa uzanan karanlık koridorlar
ve içinde kaybolduğum bu anlamsız dünya..
Manzarasız bir pencere düşündüm o gece Lilith
hemen önüne Tanrı’yı yerleştirdim,
ve toprak yüceltti beni
bir cümle daha kattı
sana tapabilir miyim?
Bazı adamlar bir krallık gibidir sevgili Lilith
tüm dünyaya hükmederken
sadece bir kadının önünde diz çökerler
o ilk gün gibi
1 günah gibi..
– Paris/Eylül 1979
14 Şubat 1981
Park Guel
saat 17:48
Bir kelime,
bir cümle daha sevdim seni bu sabah
gözlerinden süzülen lacivert şiirler söylercesine..
Mahrum bıraktığın her ne varsa hepsine sarhoşum bu gece Lilith
bütün okyanusa kaldırıyorum bu son kadehi,
ben ıslak gövdemi bütünüyle terk etmek isterken
yağmurdan daha da karanlık olduğumu hissettim o gece..
Ve sen;
kirli ve kanlı bıçağın göremediğimiz bütün karanlık yollar boyunca hep elimden tuttum Lilith
koruyup kolladığın bu oğlan çocuğunu hiçbir zaman unutma,
üstelik vaad edecek yeni cümlelerim,
sunacağım yeni bir hayat,
yok artık..
Ve ben biliyorum Lilith
ne kadar kaçarsam senden
o kadar da sana çıkıyor tüm yollar
biliyorum..
Rengarenk bir dünya burası,
biliyorum..
Montjuic Tuksin’den ellerine uzattığım gülerin kokusunu ciğerlerime çekiyorum,
kahrediyorum sessizce bu yalnızlığa
1 günah gibi..
– Barcelona/Şubat 1981
Daha çok arafa aitsiniz diye bağırdı kadın
Sigmund bile ellerinle kapladı yüzünü Graden caddesinde..
Tamda bu noktada ölen bütün vebalı anısına bende bir kaç kelime yazdım o gece Lilith;
Var imiş,
sözcüklerini ve kelimelerini yakan..
Var imiş,
bir Tanrı
bir deli
birde aşık..
Yazmadığınıza bakılırsa iyi olmalısınız diye haykırdım kadına
bizler çoğunlukla iyi olduğumuz zamanlar susarız dedi kadın
1 günah gibi..
– Viyana/Nisan 1983
Locanda Navona
saat sabahın beşi..
Tekrarında bir şişe Grappa söyledim
66 numaralı kapı çaldı
açtım kapıyı,
hintli bir garson ve elinde bir şişe Grappa
gözlerime baktı uzunca,
oysa söyleyecek çok şeyi var gibiydi yüzüme
ama ansızın kapıyı kapattım yüzüne elindeki şişeyi aldıktan sonra
kapının altına 10 dolar bahşişini verdim ve aldı hızlıca kapının altından..
Şişeyi cam kenarına koydum,
Bukowski’nin (ölüler böyle sever) kitabını koydum şişenin yanına
”Kimsenin ıstırabı olması gerektiğinden fazla değildir” sayfa 122
Oysa ki hiç uyumamıştım tüm gece
bilirsin Lilith
Roma’da güneşin doğuşunu bir şişe Grappa ile karşılarsan bu sana iyi şans getirir,
ama bu kez yalan
bu kez,
kendi yalnızlığında boğulan bir adamın yasını yazıyorum sana,
She’s crazy iyi gider diye düşündüm ve sesini kökledim
biliyordum çünkü Tanrı iyi müzikten anlar..
Bir kaç yamuk adımla pencereye doğru ilerledim
bilirsin Lilith kadehlerle hiç aram olmadı..
Bir sigara yaktım
diğer elimle şişeyi kavradım
tamda Aziz Petrus Bizilikasıı önündeydim
ellerimi açıpta dua edecek durumda değildim
ama Tanrı biliyordu içimi
bu yüzden tek bir kelime bile etmedim..
Bir kaç mum yandı ve söndü ruhumda
sadece seyrettim
o siyah sessizlikte her şeyi..
Bildiğin kadarını söyleyeceğim sana Lilith
içerime yerleşen tüm melekleri öldürdüm senden sonra
şeytanla bir anlaşma yaptım,
onun o kırmızı gözlerine bakarak ruhumu sundum ona
ve içimdeki kibir
öylesine büyük,
derindi ki
bir tek kendimi seveceğime yemin ettim..
O gece,
Tanrı reddetti beni,
düşüşüm bundandır sevgili Lilith..
Bundandır,
her defasında aynaları öldüresiye parçalamam..
Bir melek düştü yeryüzüne o gece
1 günah gibi..
– Roma/Kasım 1985
İstanbul’un kırık kaldırımları gibiydi ruhun Lilith
öptüğüm ellerimle,
korkunç
derin
sahipsiz bir çukurda buluyordum kendimi..
Tam vakti dedim kendimce
anıların hürmeti var dedim Lilith
kabataş’tan ilk Adalar vapuruna bindim
bu kez bir başıma
şu titreyen dalgalar gibi
kendi hikayemi son kez yazmak gibi..
Yıllar sonra Yani’deyim Burğaz Ada’da
evindeyim Sait Faik’in
der ki bir kitabında
‘..kendi peşimi bile bıraktım..
Eskiyi hatırlamak,
bin martı çığlıklarıyla
tamda burada
oturduğum yerde bir kadeh rakı ile
gözlerini kapatarak,
dedim ya Lilith
eskiyi hatırlamak ölmeden bu kez..
Biraz esiyordu hava
malum eylül akşamı,
oturacak bir yer yok gibiydi Yani’nin yerinde
sadece tek bir boş masa vardı
tek bir adamın kapladığı o son masa
müsaade istedim
oturabilir miyim bayım,
buyur etti yanına
Barış ben dedim
memnun oldum Hakan ben dedi
hepsi bu kadardı
bir daha çıt çıkmadı masada..
70’lik bir uzo rakı söyledim
bir kaç meze
biraz da buz..
Oysa sen yoktun karşımda Lilith
saçları beyazlamış bir bulut ama yağmurlarını kendine saklamış bir adam vardı karşımda,
öfkesi ve sırları kendine ait olan bir hayat..
Gözlerine baktım uzunca Hakanın
tüm göç yolları gibi uzun ve yorgundu..
Bende yorgundum oysa
kendimi bilmeyecek kadar yorgundum hemde..
Bir sigara uzattım Hakana
tebessüm ederek yüzüme baktı uzunca
aldı elimdeki sigarayı ve yaktı bir cehennem gibi alev alan ruhunu..
Gözlerini,
gözlerime dikerek
dedi ki;
beyaz bir bakkal poşetinin sonbahar rüzgarlarında kapalı kepenklere çarpa çarpa savrulup yükselmesine benzer savruluşlarımız..
Boşolan kadehine rakı ve su ekledim
bir kaç buz parçasıda,
yüzüme baktı uzunca ve tek bir kelime bile etmeden sol eliyle kadehini dikti baş aşağı
sağ eliyle sönmekte olan sigarasından derin bir nefes çekti o en içerisine,
gözlerimin içine baktı tekrar
hoşçakal dostum dercesine
ceketini alıp kalkıp gitti..
Acı,
traji komik bir hal alıyor Lilith
öptüğüm son kadın
seviştiğim son kadın..
Bilirsin oysa,
Burğazın kaldırımları hep kan kokar
Bir Günah Gibi..
– Burğaz Ada/ Eylül 1988
– Gökhan Barış Pekşen
– Bir Günah Gibi
– 29082020