Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Şeker Boncuk | Hatice Altunay

25.10.2020
20.129
A+
A-
Şeker Boncuk | Hatice Altunay

Kedileri yeni tanımıyorum. Çocukluğumda evimizde hep kedilerimiz olurdu bir de Karabaş adıyla köpeğimiz. Kedilere ad takmazdık köylük yerde kedilerin adı olmazdı ki… 

Evimizin biricik bekçisi, koruyucusu Karabaş kimseyi yaklaştırmazdı. Tavuklara gelen tilki ve sansarlara iyi tokat atardı. Fare avcısı tekir kedilerimiz….Gül gibi yaşayıp giderlerdi birlikte. Kemikleri seve seve Karabaş’a bırakırlardı. 

   Tarla işleri, hayvancılık o zamanlar bölük pörçük hepsi de birbirine bağlı işler, güçler zinciri olurdu. Mısır, pamuk, susam olurdu biz daha çok mısır ekerdik tarlalara… İneklerimize, koyunlarımıza gavsalını(koçanlarından çıkan), sapını yedirmek için hazır ederdik. Hayvanlarımıza özel su otu, fiğ dediğimiz bitkiler de ekilirdi. Yumuşak otlardı onlar çok severlerdi kışın yemeleri müthiş mutluluktu. 

Ekmeğimiz mısır unundan olurdu mis gibi… Yumurtaya ufaklarını katarak ovmaç dediğimiz atıştırmalık yemek olurdu bize. Sütle mısır çok güzel yakışırdı. Sütlü ve çörek otlu mısır ekmeğine bayılırdık. 

Siyah önlüğümün yakalığını okuldan çıkar çıkmaz gevşetirdim. Eve gelinceye kadar yakalık çıkmış. Tüm düğmeler açılmış olurdu. Akşam inekleri sağmak, koyunları sağmak annemin işiydi sonrası bana aitti. Yem vermek,su vermek gibi. O zamanlar hayvanların bir dili ve dünyası olduğunun farkında değildim. 

Biz nasıl işimizi yapıyorsak, onlar da işlerini yapıyor, gayet de güzel yapıyor diye düşünüyordum. 

Yıllar sonra köyümden koptum, okudum gittim uzak diyarlara. Öğretmen olarak Anadolu’da görev yaptım, eş durumu ile Ege’ye geldim. Görevimi yarıladım yeniden sokaktaki hayvanlar için su, yemek vermeye başladım yine o günlere döndüm. Ağzı dili olmayan bu güzel canlar insancıklara muhtaçtı. Onların doğasını biz işgal etmiştik. Apartmanlar dikmiştik. Sokaklarını daraltmıştık. 

    Sıradan canlar olmadığını anlamam uzun yıllarımı almıştı. Ne zaman ki yemek masasında birer tavuk budunu ısırırken göz göze geldim siyahi bir kedinin açık yeşil bakışıyla…. 

“Elindeki benim hakkım” der gibi can alıcı, insanın içine işleyen bakışı ile kalakalmıştım masada. 

Sarıana Mahallesinde ilk kedi dünyasına bizi çeken kapkara kedinin iki tane iri iri açılmış açık yeşil gözlerine kilitlenmiştik. İlk iletişim böyle başlamıştı. Kara kedi bize sezdirmişti varlığını. Her yemek hazırlığımızda yerini aldı ve payını da aldı. Kara tüylerinden dolayı uğursuz damgasını yese de iki aile sahip çıktı ona koca mahallede. Sonrası geldi annesi tarafından terk edilen iki yavrunun balkonumuza iltica etmesi ile büyüdü sevgimiz. Sütle biberonla beslemiştik onları. Biri bizi terk etti diğeri kaldı bizde. Mırmır koyduk adını. Karakedi korudu onu babalık yaptı sanki. Paylaşmayı öğrendi Mırmır başka kedilere verdi yemeğini en son kendi yedi. Yıllarca baktık ona. Kızımız gelince ona devrettik Mırmır’ımızı. Her gelişimizde sevdik onu. 

   Marmaris dışına taşındık yeni evimize. Burada da kışın çetin ayazında baktığımız sokak kedisi oldu. Üç yavru yaptı. Kolladık, baktık. Epeyce büyüyünce annesi kovdu başından evi terk etti. Birinin ömrü uzun olmadı bir arabanın altında kaldı. Onun ölümüne üzüldük iki yavru kaldı elimizde. İkisi de yaşıyor, biri eve bağlı Akçıl adı diğeri özgürlüğüne düşkün sokaklara bağlı Karaburun dedik adına. 

Asıl anlatacağım annesi tarafından ilgi görmemiş bastı bacak bir kedi yavrusu geldi bahçemize. Zorla kendini kabul ettirdi, sevdirdi.Ona Boncuk adını verdik. Gözleri açık yeşil ,iri iri boncuk gibi olduğundan bu adı uygun gördü hayat arkadaşım. Tüyleri çizgili çizgili açıklı, koyulu kahve tonları. Dişi kedicik olduğu için küçük yaşta o ve diğer kedi yavruları hayvan severler tarafından  götürülüp ameliyat edildi. İtinayla bakıldı. Narkozun etkisiyle bizi tanımakta zorlandı yavrucuklar.  

Canımız sıkılmıştı. Kudurgan erkek kediler yüzünden dişi yavrucuklar ameliyat edilmişti. Üzüldüm, kahroldum, içselleştirdim. Evimizin içinde söylendim durdum. 

“Köküne gıran girsin erkeklerin.” 

“Aklı fikri haşna fişne.” 

“Ha hayvan ha insan hepsi aynı.” 

Eşim hallerime gülüyordu. 

“Doğası gereği.” 

Daha birçok makul cümleler kurdu ben acı çeken yavruları gözümün önünde görünce veryansın ediyordum. 

“Yazık değil mi buncağızlara nasıl dayanacak? “ 

 Feminist damarım yeniden kabarmıştı. Bütün erkeklerin şeylerini ameliyatla yok ediverdim. 

“Kafayı mı yedin sen. Nasıl üreyecek?” 

“Doğasında var her canlının.” 

“Doğası kapansın hepsinin.” 

“Hepsi aynı yolun düşkün yolcusu.” 

“Tövbe! Tövbe!” 

“Çık biraz dolaş hava al sen.” 

“Ben de üzüldüm ameliyat edilmesine. Bir defa anneliği tadamadılar yazık.” 

“Ziyan olacak bunca kedi bakılamaz hale gelecek dediler. Beni ikna ettiler. Yoksa kabul eder miydim?” 

“Beni de katil yaptın ya!” 

Bahçeye çıktım. Çiçeklerin içindeki yabani otları yoldum. Biraz yürüdüm yol boyu. Yolda kendi kendime güldüm   “Ben ne yapıyordum?” Eve geldim sakinlemiştim. 

“Kahve içelim mi?” dedim. 

Üç yavrunun acılı ve şaşkın bakışlarıyla göz göze gelmeden mutfağa geçtim. Kahvemizi çiçekli bahçemizde içerken: 

“Geçecek acıları merak etme sen! Kedilere yedi canlı demiyorlar mı zaten.” 

Haklıydı. Geçti bir aya kalmadı yürüdüler, koştular ameliyat yerlerini yalaya yalaya iyileştirdiler. 

Neyse sevgili okurum, ben size boncuğu anlatıyordum. 

Şeker boncuğumuz oyuncu mu oyuncu… Küçük top getirdik ona pek sevmedi. Küçük bez tavşancıkla oynadı biraz. Kendi oyunlarını kendi buldu. Örtülerin altından girip üstünden çıkmak gibi… Olip şeker çalmak masadan hatta pantolon, gömlek ceplerinden… Şekerin tınısı yetiyor ona. Salonda havaya atıyor, yuvarlıyor, sesine bayılıyor. 

Boncuk adını Şeker Boncuk yaptık. Bir de salonda ayaklardan çıkmış çorabı taşıyor. Salonda bırakılmış çorap varsa ikinci kata çıkıyor, ikinci kattakiler aşağıya iniyor. Öğreteceğim ona çorapları çamaşır makinesinin önüne götürsün, salonda kirli çorap kalmasın. 

Boncuk’un şekerle oynayışı avını sağından solundan havaya atıyor gibiydi. Şeker oyuncaklarını paspasın altına, halının altına gizliyor, bulunca yine oyun sürüyordu. 

Diğer yavru kediler zorlandı, üvey kardeş yalnız kaldı kendi kendine oynadı. 

     Beklenen oldu sonunda barıştı, kaynaştı oyunlar oynadılar, şeker oyunlarına da alıştılar.  Sevgi ile yalaştılar Akçıl ve Karaburun ile. Kucak kucağa yattılar. 

Öz kardeş gibisi var mı deyip üvey kardeşini yok sayan, hırpalayan insansoyu. 

Bir görebilseniz, bir sezseniz hayvanları inan hayvan deyip geçmeyeceksiniz. 

Göreceksiniz ibretlik dersleri… 

  Kedilerimize gelince biri kaza sonucu sonsuzluğa gitti, biri özgürlüğünü seçti pek evimize uğramıyor. 

Akçıl ve Şeker Boncuk  evimizde. 

Evimize hiçbir böcek vs giremiyor Şeker Boncuk geçit vermiyor, sinekleri bile avlıyor. 

Akçıl da evimize giren başka kedilere elaman dedirtiyor.  

Ne diyelim evimiz harika korunuyor onu biliyoruz yalnızca. 

                   Hatice Altunay 

Hatice Altunay
Hatice Altunay Biyogragi 1962 yılında Muğla’da doğdu. Uludağ Üniversitesi Necatibey Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Evli ve bir çocuk annesidir. Mesleğinin 31 yılını Marmaris’te sürdürmektedir. Meslek yaşamı boyunca Kültür ve sanatla iç içe olmuş, öğrencilerinin sanat çalışmalarını yerel basında ve dergilerde yayınlanmasını sağlamıştır;birlikte sosyal sorumluluk proje çalışmaları yürütmüştür.Gülümseyen Turkuaz, Gün Aşığı/Buğulu Şiirler imece kitaplarıdır. Yurtiçinde yapılan öğretmenler arası şiir ve öykü yarışmalarında birincilik, ikincilik ödülleri vardır. Güncel Sanat Dergisinin düzenlediği Kaygusuz Abdal şiir yarışmasında üçüncülük, 2015 yılında yapılan Hacı Bektaş Veli Şiir yarışmasında üçüncülük, Kusader’in düzenlediği 100 Yıl Çanakkale Öykü yarışmasında mansiyon ödülü almıştır.2016 Çukurova Edebiyatçılar Derneğinin düzenlediği “Anne “ temalı yarışmada üçüncülük ödülü, Osmaniye’de Yaşar Kemal öykü yarışması ikinciliği, Hatay Dörtyol kültür sanat etkinliği şiir yarışmasında birincilik ödülleri almıştır. Yazarın Geç Kalan Sezgi adlı şiir kitabı, Fısıldayan Kadın, Ellerin Sevgi Dokuması İçimde Bir Serçe , Dersimiz Sevgi, İnsanlığın Ortasında Kayıp Kadınlar, adlı kitapları vardır. Çocuk yazını üzerine Güneşin Kelebekleri, Atatürk Çiçeği, Meral Kutlug İlsever ile altı yaş ve üzeri için Gülcan’ın Renkli Dünyası adlı kitapları, Güz Fısıltıları adlı minik şiir kitabı bulunmaktadır. Yazar şiir, öykü, deneme, gezi seçkilerinde yer almaktadır. Dergileri Edebiyatın mutfağı gören yazar Yaşam Sanat, Tmolos Edebiyat, Berfin Bahar, Güncel Sanat, Kasaba Esintisi, Nif Edebiyat vb dergilerde ve yerel basında yazılarını sürdürmektedir. Kitap yayınlamak isteyen öğrencilerine önder olmakta, onlarla birlikte Genç Kalemler projesinde yer almaktadır. Yayınlanmaya hazır şiir, deneme, öykü ve roman dosyaları bulunmaktadır.
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.