Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Karantina | Mete Akçok

18.10.2020
5.245
A+
A-
Karantina | Mete Akçok

Karantina

Yukarılarda bir yerde bir gürültü, bir hareketlenme oldu. Biraz gerileyip açımı genişletmeme rağmen hiçbir şey göremedim. Tam o anda, nereden peyda olduğunu anlayamadığım bir mendil havada süzülerek aşağı inmeye başladı. Bu, yukarıda surların içinde birisinin olduğunun su götürmez kanıtıydı. Nitekim az sonra surlardan dışarı, ebelenen bir oyuncudan çok teslim olan bir asker gibi mahcup, nöbetçinin kafası uzandı. Uzak olduğundan minicik görünüyordu. Kafasında, eski çağ savaşçılarınınkine benzeyen bir miğfer olduğunu seçebiliyordum. Surlar sonsuza uzanır gibi uzanıyordu her yerde. O kadar yüksektiler ki kuşları bile suriçine hapsediyorlardı. Gökyüzü bütün anlamını yitirmiş, tepede bir parmak ucu kadar parıldıyordu. Gökyüzüyle birlikte bütün bir evren de bir tıpa gibi kendisini perdeleyen o parmağın ucunda bir simgeye indirgenmişti sanki. Cesaretimi toplayıp “Bizi neden buraya hapsettiler?” diye sordum, bu devasa duvarın içinde bir oyuncağa benzeyen nöbetçiye.

 Yaptığı işin yasal olmadığını ortaya koyan tedirgin ve ikircikli bir hareketle, sanırım içeriyi kolaçan etmek için kayboldu. Tekrar belirdiğinde kafasında miğferi yoktu, pala bıyıklı kel bir adamdı. “Dışarısı tekin değil. Her şey yerine oturana kadar böyle olması lazım,” diye bağırdı aşağı doğru eğilerek. Sonra, beni teselli etmek için mi yoksa nöbetinde benimle konuşarak kuralları ihlal ettiği için bana bir sus payı olarak mı bilmiyorum aşağıya yiyecek bir şeyler attı. Kolonya şişesini yüzüne, saçlarına ve eline bocalarken az ötedeki çalılığa düşen maskesini hemen oracıkta yakmamı rica etti. Sonra da miğferini takıp ortadan kayboldu. Nöbetçinin ayaküstü karalayıp yiyecek poşetine koyduğu notta şöyle yazıyordu: “Lütfen endişelenmeyin. Hakkınızda açılmış bir dava falan olmadığı gibi burası bir şato falan da değil.” Beni avutmak amacıyla yazılmış bu not canımı sıkmaktan başka bir işe yaramadı. Surların üzerindeki gizli kapıyı bugün mutlaka bulmalıydım. Bir kibrit çakıp önce yiyecek sepetinden çıkan tek sigarayı ve ardından da beyaz bir mendilden başka bir şey olmayan maskesini tutuşturdum. Nöbetçinin, surun içindeki dehlizinden beni izlediğini hissediyordum.

 

Mete Akçok
Tercüman. Bir kitap çevirisi bulunuyor. Bazı yazıları, Kurmaca Dergi'de (www.kurmacadergi.com) yayınlandı. Evli ve bir çocuk babası. İstanbul'da yaşıyor.
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.