Fınduk Dalda Kalmasun
-FİNDUK DALDA KALMASUN-
Mevsimlik tarım emekçisi konuklarımı seviyorum,harika insanlar,eşime ve çocuklarıma ” haydi hazırlanın ,misafirliğe gidiyoruz” dediğimde saat 22,ye geliyordu,eşimin “yapma uyumuşlardır,bu saatte bu kafanla sana ben bile tahammül edemiyorum, işkence yapma zavallılara” demesini duymazdan gelerek ma aile tarlanın önüne konaklamış “mevsimlik tarım emekcisi” dostlarıma konuk olduk.
Eşim haklıydı kadınlar ve çocuklar sere serpe yazının yüzüne serilmiş uyuyorlar, erkekler bizi görünce hemen uyuyan eşlerini nazikçe tekmeleyerek uyandırıp ayağa diktiler.
Gecenin olmadık bir vaktinde içtima olmaya yatkın bir kültürden geldikleri nasılda belli,hemen içtima olup esas duruşta karşılandık.
Çavuş elimi öperek “hoş gelmişiz ağam” diye hazır ol vaziyette tekmil verdi, bir yandan da eşine Kürtçe öfkeli bir tonda bir şeyler söyledi, çavuşa”arkadaşların hepsini şöyle topla lütfen onlarla sohbet etmek istiyorum” dedim, çavuş” başım üstüne ağam,diyerek makineli tüfek gibi koloniye bir şeyler söyledi beş dakika içinde çadırın önünde elliden fazla insan okul çocukları gibi sıralandılar, bu askeri düzen beni rahatsız etti eşim ve çocuklarıma baktım onlarda bu misafirlikten hiç hoşnut değiller,bana ayağı kırık bir sandalye getirdiler kırık ayağını da taşlarla dengelediler.
Ben ki gençliğinde İstanbul varoşlarında siyasal örgütleme çalışmaları yapmışım, Kasım paşa tersanelerinde Grev örgütlemişim. hele ki Demirkapı semtinde “Berec” pil fabrikasında 30 ay süren bir grev çalışmam var ki hala yaşı müsait devrimci yoldaşlarımın dilindedir.
Bu akşam 40 yıl aradan sonra tarım emekçisi dostlarımla örgütlenme çalışması yapacağım ,eşim ve çocuklarım “öfff ! yine mi baba?sızlanmalarının ne kadar yersiz olduğunu görmeliler:))))
Kırık sandalyede dengemi zorlukla sağlıyorum tavşan kanı kaçak çaylarımız geldi çavuş kaçak tütünde çift kağıtlı birde cigara sardı ki değmeyin keyfime kendimi Bayrampaşa varoşlarındaki hücre evimizde sandım ,önümde abdesthane ibriği gibi uyuklayan dostlarıma bakıp, konuşmaya başladım;
“Dostlarım, emekçi Kürt kardeşlerim, yoldaşlarım….”
Toprak reformundan girdim, ağalık,feodalite, zincirli kölelikten çıktım, eşitlik-adalet-hürriyet kavramlarıyla süsledim sözlerimi,kah lenin,den alıntılar yaptım, kah Küba,daki şeker kamışı işçilerinin örgütlenmesini anlattım,,arada, kadın hakları ve sorunlarına da değindim, hatta hatta aile planlamasından bile bahsettim.
Ne kadar konuştum bilmiyorum eşimin “hadi yeter züğürt aga” diye dürtmesiyle kendimi toparladım ajitasyonun kitle üzerindeki etkisini görmek için önüme dizili ve yorgunluktan ölmüş zavallılara bakınca”siyasal söylemimin etkisine dayanamayıp derin düşüncelere gar oldular” diye geçirdim içimden.
Ayağa kalkınca uyuklayan kitle hemen canlanıp apar topar yanaşık düzende saf tuttular,”söylediklerimi anladınız mı dostlarım ?” diye seslendim.hep bir ağızdan”He valla heç bi boh anlamamışık” diye karşılık verdiler,bu anlaşılamazlığı yorgunluklarına verdim “yarın izinlisiniz ve gündeliğiniz çalışıyor beş lirada zam yapıyorum yevmiyelerinize” dedim, gecenin karanlığında “yaşa varol ağa allah siye zeval vermeye” diye dua etmeye başladılar o uyuklayan somurtkanlıklarından eser kalmamıştı.”söylediklerimi anladınız mı şoparlar ?” diye gürledim koro halinde” he vollahi, anlamışık agam” dediler….
Eve dönerken koltuklarımı kabartarak “nasıl buldunuz siyasal örgütleme çalışmamı”diye sordum hane-i ayalıma, büyük oğlum “Harikaydın baba şimdi çok daha iyi anladım Türkiye sosyalist hareketinin hazin durumunu”, dedi…
Hiç değilse tek kişide olsa bir şeyleri anlamıştı.bu bile devrimci eylemim için bir kazanım sayılırdı.
-cemil BİÇER-