Haftanın Filmi | King Lear | Gökhan Barış Pekşen
“King Lear”, hikâyesini William Shakespeare’in aynı adlı ölümsüz eserinden günümüze uyarlayarak yazan Richard Eyre’nin yönetmen koltuğunda oturduğu bir TV filmi…
BBC ve Amazon stüdyolarının işbirliği ile çekilmiş olan bu filmin ilk gösterimi, 28 Mayıs 2018 tarihinde ana akım BBC One kanalına nispeten biraz daha entelektüel bir izleyici kitlesine hitap eden BBC Two TV kanalında yapılmış… Aynı film şimdi de, 28 Eylül 2018 tarihinden itibaren Amazon Prime üzerinden (benim hiç umudum yok ama) daha geniş bir izleyici kitlesiyle buluşmak üzere gün sayıyor…
Rahatlıkla tahmin edilebileceği gibi filmin, 6.7/10 (514 oy) luk son derece yetersiz ve yetersiz olduğu için de bir hiçbir şey ifade etmeyen IMDB izleyici puanı dışında Rotten Tomatoes ve Metacritics gibi mecralarda da henüz herhangi bir izleyici ve yorumcu puanı ortalaması mevcut değil…
O nedenle, her zamanki gibi önceliği yine bünyesinde, Anthony Hopkins, Emma Thompson ve Emily Watson gibi “A plus” isimleri de barındıran oyuncu kadrosuna vermek suretiyle filmimizi bizzat kendimiz incelemeye ve ardından da puanlamaya çalışacağız…
Filmin oyuncu kadrosu, elbette İngiliz sinemasının bu üç önemli ismiyle sınırlı değil… Bunlara, sadece Jim Broadbent, Tobias Menzies, Jim Carter ve Christopher Eccleston gibi isimleri ekleyince dahi film o kadar renkli bir hale geliyor ki, bir an içinde olsa kendinizi, bir filmi değil de Academy Ödülleri töreni öncesinde medyaya görüntü ve ropörtaj veren şöhretlerin, kırmızı halıdaki geçit törenlerini izliyor gibi hissetmekten alıkoyamıyorsunuz…
Burada, bütün bu usta oyuncuların performanslarını tek tek değerlendirmeye çalışarak bu faslı daha fazla uzatmak niyetinde değilim… Ancak 80 yaşına gelmiş olmasına rağmen ustalığından hiçbir şey kaybetmeyen Anthony Hopkins’i izlemenin, her zaman için büyük bir keyif olduğunu söylemeden de geçmek istemiyorum doğrusu…
İşin teknik kısmına gelince… BBC’nin TV için yaptığı film, dizi, belgesel ve benzerlerinin standartları herkesin malumudur… İşte bu filmde de, bu standartlara sadık kalınarak ortaya oldukça iyi bir iş çıkartıldığını görüyoruz…
Elbette bir Shakespeare uyarlaması olan bu filmin, özellikle de yanan ve yıkılan köprüler, mantar gibi dakika başı patlayan bombalar, takla atan otomobiller, uçan tekmeler gibi bol aksiyon sahneleri ve bilgisayar mucizesi görsel efektlerle cilalanmış büyük bütçeli Hollywood prodüksiyonlarından hoşlananlara göre olmadığının farkındayım… O yüzden de, bu tür aksiyon filmlerinden hoşlananlara, her bir dakikası bitmek tükenmek bilmeyen bir kabir azabı gibi gelecek olan bu filmden kesinlikle uzak durmalarını ve eğer mümkünse, tıkış tıkış insan dolu bir halk otobüsü veya dolmuşta, ayakta yapılan yolculuk esnasında cep telefonundan atılan kankalar arası ergen mesajları tarzında yorum yazma işine de (sadece bu filme değil) artık bir son vermelerini önemle rica ediyorum…
Sonuç olarak, puan olarak 6 verdiğim bu filmi ben, büyük bir ilgi ve keyifle izledim… Ancak izlerken de bir ara, aynı hikâyeyi birde Julie Taymor çekseydi ortaya nasıl bir film çıkardı demekten de kendimi alamadım…
İzleyecek herkese keyifli seyirler …