Şiddet ve ölüme dair / Elif Yavaş
Zarafeti ve nezaketi ilke edinerek, ilerlediğimiz yolda güzel dostluklar biriktirebiliriz.
Şiddet, toplum tarafından kanıksandıkça güncel yaşamı olumsuz etkiler. Kadına, bebeklere, hayvan ve bitkiye, yaşlılara, çocuklara, tabiata… ve daha birçok canlıya şiddet uygulayabiliyor insanoğlu. Suçlular elini kolunu sallayarak giderken çevreye verdiği zararlar es geçiliyor. Özellikle maçlarda yaşananlar, beylerin iç içe bulunduğu ortamlar, seyirci tribünleri tam bir curcuna.
Güçsüz ve masum insanların elinden özgürlükleri alınırken, suçluları Allah’a havale etmek de mantıksız. Haddini bilmeli her insan ve düşünmeden dil uzatmamalı çaresizlere. Bir insan hayattayken onun değerini anlamayız da sevdiğimiz vefat edip bu dünyadan göçünce kıymete biner. Kör ölünce badem gözlü, kel ölünce de sırma saçlı diye anılıp cenazesinde ağıt yakılır ya hani. O misal aslında bazı yaşanmışlıklar da. Sevdiğimiz bir insan vefat edince onun ismini telefon rehberinden, sosyal paylaşım sayfamızdan, e-posta hesaplarımızdan silmek ne zor gelir insana. Hele ki o yürek çok değer verdiğimiz bir can ise un ufak olup parçalanır kalbimiz. Gün gelecek biz de düşeceğiz kayıtlardan. Ölümü her an yakınımızdaymış bilincine vararak yaşamalı.
Birine şiddet uyguladıktan sonra sizden dolayı o can ölüverdiyse, vicdan azabı ve pişmanlık olmalı bir insanda. Her derde çare varken ölüme çare bulunamadı. Lokman Hekim de ölüm ilacını hazırlayamadan, ölümsüzlük iksirini elde edemeden göçüp gitti dünyadan. Ölüme ibret nazarıyla bakıp içimizde gezdiririz aslında. Kafesten kuş uçarcasına miskin insanoğlunun da canı bedenden uçar vakit gelince. Her şeyin yedeği var lâkin bir tek ölümün yedeği yok. İki nefes arası insan ömründe alınan her nefes kıymetlidir.
Şiddet ve ölüm… Zarafeti ve nezaketi ilke edinerek ilerlediğimiz yolda güzel dostluklar biriktirebiliriz. Şiddete hayır diyerek erken ölümün önüne geçmek de bizim elimizde. Gazete başlıkları ve sosyal medyada karşımıza en çok kadına şiddet, kadın cinayetleri, organ mafyaları, çocuk tacizleri, tecavüz, uyuşturucu tacirleri, çocuk kaçırma, dolandırıcılık olayları çıkar. Aslında kıllandığımız kelimeler şiddetin birinci suçlusudur. Dilimizle cinayet işleriz, bu yüzden ara sıra dilimizi hapsetmek gerek. Yunus Emre’nin tatlı dille hayat sürüp şiir tadında sade yaşam sürmesi, bir masal kahramanının tatlı dilli iyilik perisiyle tanışması hep edebî cümlelerle başarılı olmuştur.
Bir hayvana şiddet uygulamak, onu aç susuz bırakmak, konuşamıyor diye ona eziyet etmek vicdan yaralayıcıdır. Gün gelecek hayvanlar da öbür dünyada dile gelecek. “Sahibim bana şiddet uyguladı, beni susuz bırakıp öldürdü.” diye kendi dilince konuşacak. Şiddet yerine masumiyeti, ölüm yerine mutluluğu tercih etmeli. Okumama ve araştırmama eylemi de kendimize yaptığımız en büyük şiddettir.
Cehalet, zihin gücümüze ve kalbimize yapılan en büyük düşmanlıktır. Gün gelir cahillik sendromuna tutulur fikirler ve şiddetle okunmak ister kitap raflarımız. Aşkla, şiddetle, okumaya susuz kalırcasına, ilime aç kalırcasına çıldırır öğrenme aşkı. İki nefes arasıdır hayat ve ölüm yolculuğuna komşu olur dizeler. Nefes alıp da o saniyelik nefesi veremeden ölmek de var. Eğitim aşkından çatlar kitaplar tıpkı susuz kalan dudaklar gibi. Şiddet ve ölüme dair fikir yürütür genç beyinler. Şiddete iyilik tacı takılır ve öğrenme aşkı şiddetle çarpar her bil kalpte. Ölmeden önce öğrenilecek ve yaşanılacak çok şey var şu hayatta.
ELİF YAVAŞ