Abdülhak Hâmid, Fatma hanımın teessüriyle Çamlıca’da ’‘Makber’’i yazarken…
Büyük şair Abdülhak Hâmid hakkında, Bayan Lüsyen’le konuşmak istedim. Fakat bu kolay olmadı. Hasta idiler. Buna rağmen beni kabul etmek lütfunda bulundular. Yorgun ve rahatsız görünüyorlardı. Henüz tamamiyle iyileşmedikleri için asabları gergindi.
İlk sualim:
- Nasıl vakit geçiriyorsunuz? olmuştu.
Şöyle cevap verdiler:
- Hiçbir yere gitmiyorum. Hastayım. On seneden beridir böyleyim. Ve hayatı böylece kabul ediyorum.
- Hâmid’in en sadık dostları kimlerdir? Sizi ziyarete geliyorlar mı?
- Beyefendinin dosltları onu unutmadılar.
(…)
- Acaba şair yaşasaydı yeni şiiri nasıl telakki ederdi?
- Bilmiyorum, bu çok şahsi bir şey…
- Süleyman Nazif’le yıldızlarınız niçin barışmadı? Arasındaki bir muhabbet bölüşememek mi idi?
- Ben kendisini çok severdim!
- Hâmid dehasına samimi olarak inanır mı idi?
- Bu sualinizi çok garip buluyorum. Böyle bir şey söyleyebilir mi idi? Ben dâhiyim, diyen ancak bir delidir.
- Hâmid, Fatma hanımın teessüriyle Çamlıca’da ’‘Makber’’i yazarken tanımadığı bir kadın geçiyor. Şair şiirinde bu hanımı işaret ederek, ’’ben kendi matemim içerisindeyim, ama bir daha geç” diyor. Bu hanım kimdir acaba?
Bu sualim, nazik muhatabımı biraz rahatsız etti. Yeşil gözleri uzaklara daldı… Bir an böyle kaldıktan sonra:
- Bilmiyorum ne bu kadını, ne hiçbir şey bilmiyorum, dediler, tekrar derin bir düşünceye daldılar…“
[Kamran Evrenos, Yeniçağ, 20 Nisan 1946, s.12]
Kaynak: Tahsin Yıldırım, ‘Eşlerinin Gözüyle Edebiyatçılarımız’, Selis Kitaplar, s.18-20.
Fotoğraf: Abdülhak Hamid Tarhan ile eşi Lüsyen Hamid.