ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Japonya Edebiyatı | Tamako Sarada | Ertuğul Erdoğan

05.06.2020
28.179
A+
A-
Japonya Edebiyatı | Tamako Sarada | Ertuğul Erdoğan

Japonya TV ve Radyo Yazarlar Birliği Başkanı Yazar Tamako Sarada ile yaptığım röportajın sitemdeki hem Türkçe Hem Japonca yazısı. Bu röportaj ayrıca Deliler Teknesi Dergisi’nin Mayis-Haziran sayısında yayımlandı.

Dillerimiz farklı, zaman zaman çevirilerde karşılıklı zorluklarımız olsa da edebiyatın dili aslında o kadar sade ki; kalplerin sıcaklığı sözcüklerden sevgi dilini öne çıkartabiliyor.

Tamako ile nasıl tanıştım? Kübalı yazar Giselle ile röportajım bittiğinde Uzak Doğu ülkelerinden birisini seçmek istedim. İnternet üzerinden Çin ve Kore yazarlarını araştırırken Japon To Day Gazetesi’ni okurken bu ülke yazarı ile röportaj yapmaya karar verdim ve araştırmaya başladım. Tamako ile yazarlar birliği sayfasında ismini bulup teklif ettim. Çalışmalarımızda çok sıcakkanlı ve samimiydi.

Ona Barış Manço’yu tanıttım ve sevdirdim. Birbirimize kültürümüzü tanıtırken iki ülke okurlarına, edebiyatımızı ve ülkemizi yakınlaştırdık. Edebiyat da bu değil mi?

Gerçekten sözcüklerin dili her şeyden de üstündü. Sayın Tamato’ya çok çok teşekkür ediyorum. Onun söylediği gibi, neden bir gün eserlerim Japonya’da okunmasın?. Çok isterim. Sevgiler Değerli Japon halkı ve okurlarına…

Japonya ve Edebiyatı

注意    インタビューの日本語は私の執筆の終わりにあります

Not: Röportajın Japoncası yazımın sonundadır.

Japonya! Dünya teknolojisinin başkenti…  İnsanların çok çalışkan olduğu ve robotundan tutun da yapay zekâ ve ilginç projeleriyle teknolojisini insanlığa sunduğu, kaoslardan uzak olan  ülke!  Depremlerin en şiddetlisini yaşamalarına karşın aldıkları eğitim ve yaptıkları sağlam binalarla dimdik ayakta durmasını bilenlerin, altı bin sekiz yüz elli iki ada olmasına karşın, yalnızca dört yüz otuzunda yaşadıkları doğa harikası ülke. ‘Samuray’ ve ‘Geyşa’ denildiğinde de aklımıza gelen bu ülkenin kendine has yiyecekleri yanı sıra dünyaya ses getiren edebiyatları da var. İlk romanı ‘Kaze No Oto Vo Kike” olan ünlü yazarları Haruki Murakami’nin ülkemizde de birçok eseri olduğu gibi,  kırktan fazla dile çevrilerek  önemli ödüllerin  sahibi olmuş bu ünlü yazarları.

            Röportajımın bugünkü konuğu Tokyo Yazarlar Üniversitesi Rektörü olan ve aynı zamanda, Japonya Televizyon ve Radyo Yazarları Assocriation’da Yönetim Kurulu Başkanı da olan Sayın Tamako SARADA ile edebiyat yanı sıra ülkelerimiz ve dünya sorunları üzerine bir röportaj yapacağım.

            İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan sorularıma geçip hem Tamako Sarada’yı hem de ülkesini daha yakından tanıyalım.

ERTUĞUL ERDOĞAN: Öncelikle röportajımı kabul ettiğiniz için  çok teşekkür ediyorum. Bizlere kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

TAMAKO SARADA : Tanıştığıma memnun oldum. Ben  Tamako Sarada. Yazarlığımı Tokyo şehrinde devam ettiriyorum.  Özellikle;  kadın yaşamı, evlilik, aşk ve kendine güven konularında yedi kitabım  dışında;  yemek kültürü, iki adet biyografi, üç roman ve farklı konularda olmak üzere çeşitli kitaplarım bulunmaktadır.  Bu arada radyo ve televizyon dizileri ile WEB ve tiyatro için birçok senaryolarım vardır. Ayrıca lisans öğrencileri yetiştirmek için bir yazar eğitim okulunun müdürüyüm ve Japonya’nın TV ve Radyo Yazarları Birliği’nin de sekiz yıldır başkanlığını yapıyorum.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Biliyorsunuz edebiyatın tek bir dili vardır, o da evrensel oluşudur. Yani birçok eserde tek sözcük olan “Sevgi” mutlaka geçer. Amacım farklı ülkelerdeki yazarlar ile röportaj yaparak hem kendilerini hem edebiyatlarını hem de ülkelerini okurlarıma tanıtabilmektir. Bu çalışmamı röportajlarım tamamlandığında kitaplaştırmayı da istiyorum.  Bu bağlamda, ülkenizin yakın zamandaki edebiyatı hakkında bilgi verebilir misiniz? Umut vaat eden yazarlarınızı öğrenebilir miyim? Ayrıca sizin en beğendiğiniz yazarınız kimdir?

TAMAKO SARADA :  Japon edebiyatı hakkında bilgi verebilirim. Haruki Murakami dünyaca ünlü bir yazarımızdır. Ancak Japonya’da birçok popüler sanatçı da vardır. Bunlardan Mori Ōgai, Natsume Sōseki,  Ryūnosuke Akutagawa,  Jun’ichirō Tanizaki en sevdiklerimdendir. Ayrıca, Shinichi Hoshi ve Yasutaka Tsutsui gibi kısa öyküleri popüler olan yazarları da seviyorum.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Türk edebiyatı hakkında bilginiz var mı?  Herhangi bir okuduğunuz Türk yazarlarının kitapları var mıdır? Daha doğrusu ne tür kitaplardan hoşlanırsınız? Ayrıca dünya edebiyatında takip ettiğiniz yazarları öğrenebilir miyim?

TAMAKO SARADA : Üzgünüm. Türk yazarları ve edebiyatınız hakkında hiçbir bilgim yok. Ancak bu sorunuz ülkeniz edebiyatına ilgimi artırdı. Ve gelecekte mutlaka ilgileneceğim.  Yabancı yazarlar arasında; Franz Kafka,  Albert Camus en sevdiğim yazarlardan, bunlara ilave olarak Ray Bradbury, Roald Dahl’ın kısa hikâyelerini severek okurum.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Bize ülkeniz ile ilgili neler söylemek istersiniz? Ardından, Türkiye’yi yaklaşık 8550 kilometreden nasıl görüyorsunuz? Örneğin, Türk-Japon kültür elçimiz olan ve kaybettiğimiz Şarkıcı Barış Manço’yu bilir misiniz? Yani ülkemizle ilgili neler biliyorsunuz?

TAMAKO SARADA : Türkiye’yi henüz ziyaret etmedim. Batı ve Doğu’nun kesişme noktasında olduğunu biliyorum. İstanbul, genellikle popüler Japon şarkılarının sözlerinde görülür ve dinleyenlerde egzotizm hissi uyandırır.  Çocukken Japon Televizyonu’nda popüler bir TV şov programı vardı. Roy James (1929-1982), onun ebeveyninin adı Gaynan SAFA idi ve bir Türk vatandaşıydı. Money Talks, Floating, Yume  No Hawaii de Bonodori gibi filmleri vardı. Roy, Tokyo doğumlu idi. Filmde Amerikan rolü oynadı.  Japon eğlence sektöründe başarılı oldu ve daha sonra Japon vatandaşlık talebi kabul edilmişti. Ölümünden kırk yıl sonra, Roy, Japonya’da hâlâ unutulmaz bir yabancı yetenek olarak tanınır.

Tokyo’nun merkezinde Türk Kebap Sandviçi  (Döner Kebabı) bir büfe var ve burada fastfood olarak oldukça popüler. Kahve, yoğurt ve gül reçeli gibi yiyecek türlerinizin popüler olduğunu biliyorum. Ayrıca mavi rengin de Türk imajı olduğunu biliyorum. İçkilerden şarabınız ve rakınız ile ilgileniyorum. Rakının 18. yüzyılda Japonya, Samuray döneminde Japonya’dan izole edildiğini ancak “araki” adı verilen damıtılmış sake, o dönemde tek ticaret limanı olan Nagasaki’ye ithal edildi ve sindirime yardımcı olması için bir ilaç olarak içildiğini okumuştum.  Bence bu bir rakı likörüydü.

Ayrıca, Türkiye’nin birçok Japon yanlısı aileye sahip olması da bizler için büyük bir onurdur. 1985’te Tahran’da hayatta kalan bir Japon, bir Türk uçağı sayesinde o ülkeden kaçmayı başarmıştı. Bunun için Türklere teşekkür ediyorum. Bu yardımı hiçbir zaman unutmuyoruz.

Şarkıcınız Barış  Manço’yu bilmiyordum. İnternet üzerinden inceledim. Şarkıları ilginç ve Kara Sevda şarkısını çok beğendim ve sık sık dinlemeye başladım.  Oryantal türü şarkıları etkileyiciydi. Japonya’da belli bir hayran kitlesine sahip Flower Travellin ‘Band adlı bir grup var. Oldukça popülerdir. Onu severek dinlerim.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Ülkenizde kitap okuma oranları hangi düzeyde? Kütüphane sayısını verebilir misiniz?  Gençliğiniz bizdeki gibi kitap yerine cep telefonlarını mı tercih ediyorlar? Yoksa teknolojiyi yerinde kullanıp sanatın diğer alanları ile de ilgilenirler mi?  Çocuk, Gençlik ve Teknoloji bilimi üçgeni hakkındaki görüşleriniz nedir?

TAMAKO SARADA : İstatistiklerin doğru olup olmadığını teyit etmedik, ancak bir çalışma, Japonların yüzde kırk yedisinin  kitap okumadığını tespit etmiştir. Yani, gerçek anlamda kitap okuma oranı yüzde elli üçtür. Ayrıca, TV izleyenlerin oranı da yüzde yirmi civarındadır. Birçok kişi, ‘Kitap okumam veya televizyon izlemem.’ derken büyük bir bölümü de akıllı telefonlardan bilgi almak ve oyun oynamak için daha fazla zaman harcadıklarını söylüyorlar.

Kütüphane sayısı yerel yönetimler tarafından idare edilmektedir. Yaklaşık olarak üç bin üç yüz civarındadır. Üniversiteler ve özel kütüphaneler gibi eğitim kurumlarına bağlı kütüphaneleri eklerseniz, sayı daha da artacaktır. (Bunlarda tahminen binden fazladır.)

Gençler için bilgi kaynağı esas olarak İnternet görünmektedir.  İnternet; dil öğrenimi ve müzik öğrenimi için kullanışlıdır. Bu da iyi bir şeydir, ancak öğrenmenin burada zor olduğunu ve zaman kaybı olduğunu düşünüyorum.

ERTUĞUL ERDOĞAN: Japon İmparatoru ve ülke siyasilerine güven Japonlarca ne durumdadır? Ülkenizdeki demokrasi kavramı hakkında neler düşünüyorsunuz? İmparatorluğunuz hakkında geçenlerde bir yazı okudum. Orada, İmparatorun babası Akihito’nun tahtından feragat etmesinden sonra İmparator olan Naruhito, toplamda otuz yedi milyon dolara mal olan törenle kutsallık kazanması için “Güneş Tanrısı” ile baş başa yemek yemesinin ülkede “Tanrıçanın yeryüzüne inip İmparatorun bedenine girdiğine inanılıyor olmasına olan bakışınızı öğrenebilir miyim? 

Tamato Sarada Japonların Ünlü Aktörü Akıra TAKARADA

Ve Müzikal Oyunlarını yazdığı Müzik Topluluğu ile.

TAMAKO SARADA : İmparator Masako, yeni İmparator Narhit, Japon halkı arasında çok popülerdir ve Japonlar üzerinde genel olarak iyi bir imajı vardır. İmparator, II. Dünya Savaşı sırasında tanrılaştırılmış olmasına rağmen, 1945’teki savaştan sonraki yıl, bir insan olarak ilan edildi ve bence Japonya’nın bir sembolüdür. Onun Japon demokrasisi ile iyi bir dengesi olduğunu düşünüyorum. Talihsiz savaş zamanlarının dışında, İmparator, Japonya mitinden kültüre mirasçıdır ve eski geleneklere mirasçı olarak onurlandırılabilir. İmparatorun ataları Japon mitolojisinde görünse de hikâyenin kendisini okumak çok ilginçtir. Kişisel ilgi alanlarımdan birisi “Man’yōshū” adlı şarkılardan oluşan bir koleksiyondur. Japonya’daki en eski kısa şiir, tanka (tanka, 5-7-5-7-7 veya hece birimleri) Yaklaşık dört bin beş yüz  şiir koleksiyonu, 7. Yüz yıldan 8. yüzyıla yüz otuz yıl boyunca yazılmış şiirlerdir. Yazarlar emperyal ailenin insanları, soylular, keşişler ve aynı zamanda askerler ve bazı isimsiz şairlerdir.

Güzel bir doğal manzarayı tasvir eden kısa bir şiirde, o dönemdeki siyasi olayların düşünceleri ve belki de halka açık bir şekilde söylenemeyen gerçekler gizlenir ve kodu kırmak olarak yorumlanır. Modern okuyucular bunu dört gözle beklerler. Benim için, tarih kitaplarını okumakla ilgili çok sayıda kısa şiir okumanın birçok yolu vardır. Ancak, bu yazarın fikri, hayal gücüdür ve doğru da olmayabilir. Tarihin çıkarımını yapmaktan zevk alıyorum ve roman okumak için harcadığım kadar, Man’y reading shū okumaktan da zevk alıyorum.

ERTUĞUL ERDOĞAN: Ülkenizdeki ekonomik durumlardan bahseder misiniz? Yoksulluk ve zenginlik arasında uçurum var mıdır?  Sade bir Japon’un (örneğin en düşük ücret alan)  yaşam tarzı nasıldır? Aldığı ücret ile yurt dışına çıkma, eğitim materyalleri alma v.s. gibi durumlarda noksan olduğu durumlar olur mu?

TAMAKO SARADA : Japonya 1960’lardan 1980’lere kadar kayda değer bir ekonomik gelişme sağladı. 1980’lerin sonlarından 1990’ların başına kadar, Japon halkının hayatı çok zengin oldu. Ancak, bu daha fazla sürmedi ve ekonomimiz 1990’larda geriledi. Yirmi  yıldan fazla bir süre dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, eşitsizliği olan bir toplum haline geldik. Sadece yaklaşık olarak bir milyon zengin insan bulunmaktadır. Geri kalanı ise orta seviyede veya daha aşağı bir seviyede yaşam sürdürmektedirler. Japonya’da zenginleri hedefleyen bir milyon müşteri varsa, bu da şirketler için önemli bir hedef pazardır. Bu pazara giremeyen insanların çeşitli sorunları vardır. Özellikle, 50’li yaşlarında olan nesiller ile 80’li yaşlarda hemşirelik kuşağının ebeveynlerine sahiptir ve yaşamları zordur. Bugün genç nesil (Yirmili yaşta olanlar.) zenginlerin hayatlarıyla ilgilenmiyor ve bir araba sahibi olduklarında, yurt dışına çıktıklarında veya lüks bir marka giydiklerinde onlara bu hayat tarzı yeterli geliyor. Yaşlı insanlar ise ihtiyaç duydukları kadar basit bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar. Bence de bu doğru. Basit hayat tarzı insanı mutlu eder. Aslında, geçmişte Japon halkı basit bir hayat tarzını benimsiyordu. Bazı üst sınıflar hariç, eski dönemdeki Samuray hayatı günümüzdeki gibi abartılı değildi. Oraya geri dönüş var gibi görünüyor.  21. yüzyılın küresel ortamı göz önüne alındığında, bu tür yaşam tarzı önerileri ve uygulamaları bir eğilim biçimidir.

ERTUĞUL ERDOĞAN: Ülkemizde geçenlerde on yaşında bir çocuğun beş ayda iki yüz elli kitap okuması (özellikle felsefi ) sosyal ve genel medyada oldukça ses getirdi. Birçok kişi bir çocuğun bu yaşta ağır kitaplar okumasını, özellikle felsefeye karşı olan muhafazakâr kesimce büyük bir tepki aldı. Tabi çocuğun pedagoglarca takip edilmesini isteyenlerde oldu. Siz böyle bir duruma ne dersiniz?

TAMAKO SARADA : Okumak; macera, yolculuk ve yeniden yaşamaktır. Hayatın bir işareti olarak okumak en iyisidir. Basit bir hayatınız varsa, okumak için daha fazla zamanınız olacağını düşünüyorum. TV izlemeyin, akıllı telefonlardan biraz olsun uzak durun ve kitap okumaya yönelin. Saygı duyduğum ünlü yazarlar, okumaya yazmaktan daha fazla zaman ayırdıklarını söylüyorlar. Çok fazla okumak, bir hikâye yazmak için oldukça ilham verecektir.  Gelişmek ve büyümek için kitaplara ve eğitime ihtiyacınız vardır. İnterneti kullanıyorsanız, bir zamanlar çeviri için beklemek zorunda kalan yabancı kitapları, mükemmel çeviri yazılım sayesinde,  orijinal bir metni, yakında okuyabileceğiz. Bu fonksiyonun gelişmesini dört gözle bekliyorum.

ERTUĞUL ERDOĞAN: Facebook sayfanızı incelediğim kadarıyla şarkı da söylüyor ve tiyatroda yapıyorsunuz.  Amatörce mi? Ne tür müzik dinlersiniz? Resim ve heykel sanatına bakışınız nedir?

TAMAKO SARADA : Gençliğimden beri şarkı söylemeyi ve dans etmeyi severim. Ancak yeteneğim, profesyonel olmak için yeterli değildir. Böylece şarkı söyleyen sanatçının ve kendini icra eden sanatçılara saygım sonsuzdur. Canlı olarak bir programda evde gösteri yapıyorum. Az sayıda olmasına rağmen, beni destekleyen hayranlarım var ve bunu yaklaşık yedi yıldır düzenli olarak yapıyorum. Bu durum benim için popüler, çünkü hikâyelerim şarkı söylemek veya dans etmekten daha ilginçtir. Komedyen (Comédienne)  özellikle müziği bana çok ilham veriyor. Halk müziğini seviyorum ve Türk müziğinin Japon melodisine benzediğini düşünüyorum. Resim ve heykelle ilgileniyorum, ama gözlerim kapalı olsa bile bir şey hissettiğim müziği seviyorum.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Yeni yazarların en büyük sorunlarından birisi, yayınevleridir. Bu durum sizin ülkenizde de zor mudur? Zira ünlü yayınevleri önce ünlü olanların eserlerini öncelikli basmaktadırlar. Genç yazarlar ise bu konuda büyük bir mücadele vermektedirler. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

TAMAKO SARADA : Japonya’da da yayıncılık birçok ülkede olduğu gibi zorlukları vardır. Kitaplarım eskisi gibi artık satmıyor. Ünlü yazarların kitaplarını satmayı bırakan yayınevleri var. Yirmi yıl önce yılda üç kitap yayınlama fırsatım oldu ve bu da hayatımı kolaylaştırmıştı. Şu anda yılda on kitap yazsam da yazmasam da, yaşantım onlara bağlı değildir. Ayrıca, yeni yazarların kitap yayınlama fırsatı da zorlaşmaktadır. Öte yandan, neyse ki çalışmalarımızı internette yayınlamanın bir yolunu buluyor ve dünyayla iletişim kurabiliyoruz. Bence bu da çok önemlidir. Her şeyden önce yazmaya devam ederseniz, başarı mutlaka gelecektir.

Tamato SARADA Yazarlık Okulunda yaptığı bir konuşmadan

ERTUĞUL ERDOĞAN: Facebook sayfanızı incelediğimde “Yaşam Tarzı” ile “Yemek Kültürü” konulu kitaplarınızın olduğundan bahsediyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?  Ülkemizin yemek kültürü hakkında bilginiz var mı? Japonlar en çok hangi yemek türünü sever? Gençlerin tutkusu birçok ülkede olduğu gibi ‘Hamburger” midir?

TAMAKO SARADA : Şarap bilgisi ve şarabın tadını çıkarma hakkında bir kitabım var. Japonya’da popüler olan İtalyan, Fransız ve Çin yemekleridir. Ayrıca yemek tarifleri yazan ve yemek tarihini özetleyen kitaplarım da var. Daha önce döner kebabı sandviçi hakkında yazdım. Tokyo’da ayrıca birkaç Türk restoranı vardır. Yemek tariflerini araştıran ve sunan dükkânlar da var. Çok lezzetlidir. Dünyanın en lezzetli üç yemeği, Fransız, Çin ve Türkiye’dedir. Lezzetli Türk yemekleri olduğunu biliyorum. Japon halkının “ROLL CABBAGE (lahana dolması)” adlı ev yemeği vardır. Ünlü Fransız mutfağından Allen yemeklerini Japonlar çok sever. Lahana yaprağı ile yapılan dolmanın Türk mutfağı olduğunu sonradan öğrendim. Çok lezzetli bir yemek türüydü. Bu yemeği ülkemizde çocuklar özellikle çok severler.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Radyo dinlemeyi çok severim. Hatta yattığımda, tiyatro türü programları dinleyerek uyurum. Japonya radyoculukta nerededir? 

TAMAKO SARADA : Çocukken, akşam yemeklerinden sonra okul ödevlerimi yaparken radyo dinlemeyi çok severdim. DJ konuşmalarını ilginç bulurdum. Arkası yarın şeklinde sizin dinlediğiniz tiyatro türü radyo dizileri de bizim ülkemizde popüler. Çok dinlenir. Radyo ile ilk tanışmam, Tokyo’daki bir radyo istasyonunda popüler olan ve senaryosunu yazdığım bir programdı. Son zamanlarda, radyo dinleyen kişi sayısı azaldı. Ancak radyo, internetle uyumlu olduğundan yeni içerikler katmanın çalışmaları içindeyiz.

Uluslararası programlar yapmak için bir ipucu olarak radyo programlarıyla WEB’den faydalanmak istiyorum.

ERTUĞUL ERDOĞAN: “Yaşam Tarzı” konulu kitaplarınızın olduğunu söylüyorsunuz. Sizce “Yaşam nedir?” diye, bir soru sorsam, ne yanıt verirsiniz? Sayfalarca yazmak yerine “Ağlamak, gülmek ve çekip gitmektir.” diyebilir misiniz?

TAMAKO SARADA : “Hayat sanattır.” Sözcüklerini seviyorum. Günlük yaşam için sanat arayışı. İngilizcesi, “Art for Life sakes” Fransızcası “Savoir-Vivre” sözcüklerini beğenirim. Bunu Türkçe de nasıl dersiniz? Günlük yaşamda zaman ve mekân nasıl kullanılır? Örneğin resim veya heykel yapmak gibi.  Bunlar insanın aklını zenginleştir. Yaşam için söylediğiniz, “Ağlamak,  gülmek ve çekip gitmek.” diyorsunuz. Güzel sözcükler! Lüks olmak zorunda değil. Çöpleri atmak istemiyorum. Yaradan’ın kalbi ile konuşurken, yeni çalışmalar yaparak hayatımı yönetmek istiyorum.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Bildiğiniz gibi Koronavirüs dünyada yayılarak birçok ülkede can aldı. Çin’den sonra özellikle İran ve Avrupa’da İtalya ve İspanya’da ölüm oranları oldukça yüksek oldu. Japonya’da durum nedir? Nasıl önlemler alınmaktadır. Çin’in Wuhan şehrinde salgının bittiği söylenmektedir. Aşısı da henüz araştırma safhasında. Koronavirüs dünyada yaşanan ve iki yüz milyon insanı yok eden kara veba gibi bir salgına dönüşür mü? Çin birden nasıl bitirdi de Avrupa bununla boğuşmaya devam ediyor? Tarihe not düşmek adına neler söylemek istersiniz?

TAMAKO SARADA :  Covid-19’un yayılmasına gelince, Japonya’da her gün ciddi durumlar artıyor ve bilgi o kadar kirli ki tıp uzmanı değilim ve neyin doğru olduğuna dair sabit bir fikrim de yoktur. Son birkaç gün içinde, ünlü hastanelerde çalışan doktorların salgın kontrolü hakkında bilgileri e-posta ve SMS yoluyla yayıldı. Bende bu bilgileri okudum. Yaklaşık bir ay önce, ABD’de yaşayan bir Japon Arkadaşımın Facebook da paylaştıklarına benzediğini ve daha sonra bilgilerin sahte olduğunu ve düzeltildiğini anımsadım. Bu tür yalan bilgilerinin muhtemelen Japon halkı için düzenlendiğinden ve bu sefer tekrar yayıldığından şüphelendim. Ancak  sahte bilgiler tekrar yayılmaya başladı. Bununla birlikte eğitimli arkadaşlar bilgi yaymak için kandırıldıklarından, Japonya’daki insanlar bazı yararlı bilgileri şaşkınlık ve sabırsızla bekliyorlar. Şimdi yapabileceğim tek şey, evde kalmak ve insanlardan olabildiğince uzak durmaktır. Hayatta kalabilmek için toplum sakinliğini korumak için elinden geleni yapmalıdır. Japon televizyonu virüse yakalandığı tespit edilen eğlence sektörü ve profesyonel sporcular gibi ünlülerin adlarını bildiriyor. Yakın zamanda popüler bir komedyen öldü ve bütün Japonlar üzüldü. Şehre girdikten sonra, enfekte kişilerin bulunduğu dükkânlar, tesisler ve ofisler var. Bu da virüsün yayılmasına neden oluyor. Tokyo’da bir acil durum bildirisi yayınlandı ve insanların kendi kendini izole etmeleri istendi.  Ofis bölgesi sessiz olmasına rağmen, yaşadığınız şehrin durumu normalden çok farklı değil. Kalabalık ve tedirginlik hâkim. Enfeksiyonun yayıldığı bölgelerde, bu savunmasız rutinler nedenlerden biri olarak kabul ediliyor.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Koronavirüsten sonra ülkelerin sınırlarını kapattığı, ekonomik ilişkileri askıya aldığı bir ortamda sizce gelecekte dünyayı nasıl bir düzen bekliyor? Gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeler arasındaki durumu gelecekte nasıl görüyorsunuz? Ayrıca, ülkeler gelecekteki olası bir başka virüs yani biyolojik savaşlara karşı ne gibi önlemler almalıdır?

TAMAKO SARADA :  Bir ay önce bir radyo yayın istasyonuna gittim.  Bir maske taktım. Ancak toplantı normaldi. Biz de dışarıda yiyoruz. Bununla birlikte, bu tür günlük yaşam aniden değişti. Avrupa ve ABD’de virüs Japonya’dan daha hızlı yayılıyor. Japonya’nın er ya da geç aynı duruma sahip olacağına inanılıyor. Yirminci yüzyılın ikinci yarısı, herkesin dünyanın herhangi bir yerine seyahat etmekte özgür olduğu zamandı. Bu değişti. Neyse ki, İnternet nedeniyle uzaktaki insanlar kendilerini yakın hissedebiliyor ve bu zorluğun üstesinden gelebilirdi. Virüsün ortaya çıkmasının  bir değişim için bir vahiy olduğunu düşünüyorum. Yeni yaşam biçimini mecburen kabul etmekten geçecek. Hayatın bir kısmının yeni bir harekete başladığını düşünerek onunla yüzleşmeliyiz.  (yeni olmayabilir; insanlar unutmuş olabilir).

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Dünya nüfusunun fazla olduğunu, oysaki ekonomi için bir buçuk milyar insanın yeterli olacağını görüşünde olanlar var. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz? Bu bağlamda, kapitalist düzen çalışmayanı dünyada görmek istemiyor mu? Örneğin emekliler? Bazı ülkelerin bütçelerine yük mü getiriyor? Ne dersiniz?

TAMAKO SARADA : 20. yüzyılın başında dünya nüfusu 1.65 milyardı. 20. yüzyılın sonunda nüfus 6 milyarın üzerindeydi ve şimdi 7.7 milyarın üzerindedir. Yaşlıların sağlıklı yaşam beklentilerini uzatmak bir faktördür, ancak yaşam düzeylerinde bölgesel farklılıkların oluşması üzücüdür. Ayrıca, dünyanın çığlık attığı çevresel sorunlar (koronavirüs enfeksiyonlarını da içerebilir) düşünüldüğünde, kâr peşinde olan ve servet içinde bir ön yargı üreten kapitalist ekonomilerle sınırlıdır. İktisat politikası masa başında tartışıldığında akıllı ve ideal bir model olabilir, ancak gerçek piyasa ilkesi çeşitli faktörlerden etkilenir. Bu da teoriye uygun değildir. Kapitalist ekonominin temeli olan “Görünmez El” in düzgün çalışıp çalışmadığını görmek zordur. Büyük değişikliklerden sonra ekonomi, yeni bir boyut kazanacaktır. Para veya parasal değer ile ifade edilemeyen değerler oluşacaktır. Geçmişte Japonlar çok tutumlu bir şekilde yaşıyordu. Lüks yaşam biçimi başka bir boyuttur. Örneğin; hayali dünya, Kırmızı Işık Bölgesi gibi özel bir dünyada. Ancak çok basitse, kültür gelişmeyecek, bu yüzden güzellik ve sanata para harcamak ve herkesin büyüyebileceği bir ortam yaratmak isterdim.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Sizce dünyada iki tip lider olduğuna inanıyor musunuz? Birisi para odaklı, diğeri insan odaklı.  Bu konuda neler söylersiniz? Okuma yazma bilmeyenlerin oranının bir milyar insana yaklaştığı söylenmektedir. Sizce ülkelerin lider seçiminde yanlış tercihlerinde bu etken midir?

TAMAKO SARADA : Paraya ihtiyaç vardır, ancak insanın çekiciliği para ile ölçülemez. Tehlikedeyken hayatta kalma becerileriniz sorgulanır. Yetenekli insan yetiştirmek eğitimle olur.  Ancak okul eğitiminin biçimi değişebilir. İnternetten tam anlamıyla yararlanarak, eğitim ve kültürel değişimi ulusal sınırları aşacaktır. Eğitimin temellerinin giderek sınırsız hale gelmesi ve çeşitli değerleri tanıması, paylaşması ve saygı duyması gerektiğine inanıyorum. Öte yandan çevre üzerindeki yükü göz önüne alındığında insanların ve malların hareketi minimumda tutulabilir. Piyasalar, minimal birimlerle etkileşime girecek şekilde yapılandırılabilir. Ancak insanlar buluşmak ve konuşmak istiyor. Umarım gelecekte seyahat ve kültürel alışverişte engel olmaz.

ERTUĞUL ERDOĞAN:  Sorularıma içtenlikte yanıtlar verdiğiniz için size çok teşekkür ediyor, çalışmalarınızda ve yaşamınızda başarılar diliyorum.  Sorularımın dışında son kez neler söylemek istersiniz?

TAMAKO SARADA : Farklı şeyleri düşünme fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Son olarak; orman yangınları ile ilgili olarak çok üzülüyorum. Şu sıralar koronavirüs hakkında insanlık için endişeliyim. Japonya bir orman ülkesidir. Denizle çevrili olan ülkemiz uzun zamandır deniz ortamının dağları koruduğuna inanılmaktadır. Japon balık yemeklerini sever. Bu yüzden dağları korumak ve deniz için orman yangınlarını önlemek konusuna ilgiliyim. Bir mesajınızda söylediğiniz gibi uçak filolarından kurulacak bir ‘Dünya İtfaiye Birliğinin kurulması, orman yangınların önlenmesini önemli ölçüde sağlayacaktır. Bugün 11 Mart, 2011’deki büyük deprem ve büyük tsunami gününden bu yana dokuz yıl geçti. Türkiye’nin de bir deprem gerçeği var. Birbirinizi felaketlerden koruyun. Ülkelerimiz arasındaki barışçıl yaşam ve uzun tarihin oluşturduğu harika kültür bundan sonraki nesle de aktarılsın. Edebiyatın gücü insanlara her zaman sevgi aşılayacaktır.

Ertuğrul ERDOĞAN

Mayıs / 2020

Bu röportaj “Deliler Teknesi Edebiyat Dergisi”nin Mayıs-Haziran 2020 tarih ve 81. sayısında yayımlanmıştır.

Ertuğrul Erdoğan
Ertuğrul Erdoğan
Yazar Hakkında 1 Ankara’nın gecekondu semti Akdere’de 3 Eylül 1958 yılında iki katlı beyaz badanalı bir evde dünyaya gelmişim. Gecekondunun bahçeleri alabildiğine özgürlüktü. Kiraz ağaçlarının en tepesine çıkılır ve kulaklarımıza taktığımız iri kirazlarla gülüşürdük. Yazları bir başkaydı. Bahçemizdeki variller içindeki suya dalıp, serinler, şaşkın ördekler gibi kurulanırdık güneşin sıcaklığında. Bir başkaydı oyuncaklarımız, telden araba, tahtadan tornet arabası yapardık yaratıcı minik ellerimizle. Dedik ya yaratıcıydık o dönemler. Hele arka bahçemizin gölgeliğin tadına doyun olmazdı. Müsamerenin kolonyasını rengarenk gramofon kâğıtlarıyla yapıp, konuk arkadaşlarımıza ikram ederdik. Destan satanların peşinden gider, ağıtları ayakkabılarımızın çamura saplanmasında dinlerdik. Komşuluklar bir başkaydı gecekonduda… Oyunlarımız gündüzlere sığmaz, geceleri kâh Karabulut amcaların ve şişman Meliha Teyzenin bahçesinde fıkra ve sohbetlerin hoşluğunda gecelerdik… Mahallemiz siyasilerin unutmuşluğunda 1965 yıllarında şehrin uzaklarındaydı… Sokaklarında asfalt yoktu ama siyasi partilerin at ve altı ok bayrakları her tarafı süslerdi… 1968 yılı gecekondunun özgürlüğünden ayrılıp, Cebeci semtinin asfaltlı, temiz çocukların bulunduğu, bana da yüksek gelen Levent Apartmanının 6. katına taşındığımızda, kendimi sanki gökyüzüne yakın hissederdim. Geceleri uçakların geçişini balkonda yıldızların çokluğunda ve kaymasında izlerdim. Babam sattığı gecekondumuzun sermayesi ile açtığı ve Doğan Yayınevi adını koyduğumuz kitapçı dükkanımızı gece gündüz bekledik. Kitaplar, artık en iyi dostum olmuştu. Kemalettin Tuğcu’nun romanlarındaki ezilenleri okuyup iyiliği öğrenmiştim kalbimce. Ve her hafta gittiğimiz sinemalarda Türk filmlerinin duygusallığına ağlardık sevgililerin ayrılışlarında. Ve ilk televizyonu izlemenin onurunu yaşadık Grundig mağazasının önünde biriken kalabalığın çekirdek çitlemelerinde. Çoğu zaman evimize gelen ve artık bizden biri olan “Tele konuklar”ı ağırlardık, annemin güzel pasta ve meyve ikramlarında… Zamanla kayboldu misafirler, komşularımızın evine giren televizyonlarla. Çocukluğum ve gençliğimde öğrenci hareketlerini gördüm. Polis ve öğrenci çatımalarının en şiddetlisini izledim, 12 Eylül öncesi yıllarda. Siyasal ve Hukuk Fakültelerinin bahçelerinde tabancalardan fırlayan kör kurşunlar ve taşlar uçuştu dükkânımızın önlerinde. Kepenkler ardında can havliyle sığındık tezgâh gerilerine. Prof Mümtaz Soysal, Muammer Aksoy, şair, Hasan Hüseyin Korkmazgil ve Fikret Otyam gibi yazarların kitaplarını bastığımız yazarların, babamla yaptığı akşamüstü sohbetlerini keyifle dinledim. Ve onların kitaplarını matbaamızda orijinallerini ilk dizenlerden oldum. Dükkanımızın önündeki Cemal Gürsel Caddesi’nde nice yürüyüşlere tanık oldum, polislerin panzerli su sıkmalarında ve polislerin coplu dayaklarında… Ve 12 Eylül darbesinin ardından yayınevimiz ve matbaamızın sonlandığı yıllardı 1980. Askerlik dönüşü Ordu şehrinden aldığım teklifi değerlendirip, Karadeniz 52 Gazetesi’nde dizgi operatörü olarak çalıştım. Hürriyet Muhabiri arkadaşımızın ölümü üzerine yazdığım “ Ağlayan Tuşlar” yazımı beğenen Yayın Yönetmenimizin teklif ettiği, Tercüman Gazetesi ve Akajans’ın muhabirliğini kabul ederek ilk gazeteciliğime başladım. Dört ay oteldeki yaşamımı daha sonra bir odalı ev kiralayarak devam ettim. Geceleri en yakın arkadaşım, süpürgelikte bir türlü bulamadığım fareydi. Daktilo ve farenin tıkırdamaları arasında yazılarımı tamamlar, öyle uykuya dalardım. Politikacı, sanatçı ve futbolcu gibi birçok ünlüyü gazetecilikte tanıdım. Daha sonra maddi nedenlerle gazetecilik mesleğini noktalayıp, Ne uzayıp, ne kısalmak için PTT’de göreve başladım. Hep söylerim; “İki yıl gazetecilik yaptım, yirmi sekiz yıl gibi yaşadım. Yirmi sekiz yıl memurluk yaptım, iki yıl gibi yaşamadım.” Evliyim ve Allaha emanet bir erkek çocuğumuz var, Bir de içimde Atatürk Sevgisi… Okumayı, araştırmayı ve yazmayı çok seviyorum. “ Daha iyi bir dünya için herkesin yapabileceği mutlaka bir güzellik vardır” diyor, Saygı ve Sevgilerimle, Ertuğrul Erdoğan
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.