ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Etkilendim, Etkisinden Çıkamadım | Hüseyin Evcil

09.05.2020
1.211
A+
A-
Etkilendim, Etkisinden Çıkamadım | Hüseyin Evcil

Tam üzerimize oturuyor, takım elbise gibi.


– İnsanları öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler bulunduğunu. Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri


– Mesuliyet yükü her şeyden, ölümden de ağırdır.
– Yaptığımız işler, etrafımızda sevinçler veya acılar halinde akisler uyandırır ki, bu hal bize vicdan vazifeleri duyurur.
Mustafa Kemal ATATÜRK

– Bir toplumda, iyi ya da kötü işlerin, doğru ya da aptalca işlerin yapılıp yapılmaması sisteme bağlı değil, bireylerin durumlarına bağlıdır. Fakat bireyler zayıflıklarını kabul etmezler. Edemezler.
Hermann Hesse (Alman düşünür)

– Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir.
Amos Parrish

– Saygı eksikliği en temel suçtur. Çünkü, birçok suça kaynaklık eder.
Edward de Bono


CAMİ DUVARI

Toplumda büyük bir özenle devam ettirilen aykırılıkları, yanlış uygulamaları, bilinçli ve bilinçsiz gerçekleştirilen saygısızlıkları, kör – topal gidişleri bir liste biçiminde düzenlediğimizde, yani madde madde sıraladığımızda, oldukça uzun bir listenin sahibi olabiliriz. Abartmıyorum. Rekor sayılara bile ulaşabiliriz.

Elbette bu sahipliğimiz, kazanç değil, utanılacak durumdur. Cahilliğimizin ve ahlaki gerilememizin belgesidir.

Eleştirisini yapacağım hassas konuyla ilgili üç adet fotoğraf çektim.

Birinci fotoğraf -}


Sağ tarafta, dekoratif, düzgün işlenmiş bir duvar görülüyor ve duvarın hemen dibinde duran çöp konteyneri. Alanın genişliğinden yararlanıp, park etmiş özel araçlar. Yol biraz ileride ikiye ayrılıyor. Duvar dibinde, uzun zamandır biçilmediği, temizlenmediği anlaşılan otlar var.

İkinci fotoğraf -}
Dekoratif, düzgün işlenmiş duvar, bir yapıya bağlanıyor. Duvarın işçilik kalitesi mükemmel. Batıya doğru yürüdükçe, yapının kademelerini, keskin köşelerini görüyoruz. Duvarda bir pencere, tam karşıda ise, bir başka (ikinci) çöp konteyneri. Zeminde yarım metre kadar büyümüş otlar yine dikkat çekiyor.

Üçüncü fotoğraf -}
İkinci fotoğrafta görülen çöp konteyneri, bu son fotoğrafta daha yakından görülüyor.

Duvarlar ve pencere. Tamam. Bir caminin önünde bulunuyoruz.

Uzun zamandır yerdeki otlara neden kimse dokunmamış ? Bakalım, daha ne kadar büyürler ?

Efendim, burası, Tire, Portakal Pazarı yakınında, Aydınoğlu Caddesi üzerinde bulunan Yeşil İmaret Camii. Diğer adıyla Yahşi Bey Camii. Şehrimizin merkezinde yer alıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı kayıtlarında : Erken Osmanlı Sanatı, Beyliklerin Mirası biçiminde tanımlanıyor. 1441 yılında, Sultan İkinci Murat ’ın komutanlarından Halil Yahşi Bey tarafından yaptırılmış. Önce Mevlevi Zaviyesi olarak inşa edilmiş, sonra minare eklenerek cami konumuna getirilmiş. Dile kolay, 579 yıldır ayakta duran, hizmet veren bir yapı. Gelmiş geçmiş en çalışkan Tire sevdalısı, saygıdeğer büyüğümüz, örnek insan, rahmetli Faik Tokluoğlu, Tire ’nin ilk müzesini 1960 ’lı yıllarda bu cami içerisinde ve avlusunda ziyarete açmıştı. Yine yakın tarihlere kadar, Kadiri Tarikatı ’na ve Rufai Tarikatı ’na gönül veren insanlar, hacı Kamil Karasu (rahmetli oldu) rehberliğinde bu camide toplanırlardı. Ahlak dersleri, Tasavvuf dersleri çok güzeldi. Cami ; ağaç oyma kapıları, çinili minaresi, koyu kırmızı mermer sütunu ile ünlüdür. Caminin, doğusunda 1, güneydoğusunda 2, güneybatısında 2, batısında 1 pencere, yani toplam 6 adet mermer çerçeveli özel penceresi bulunuyor.

Aktarmak istediğim şeylere, vicdanen burukluk verici şeylere geliyorum.

Allah Aşkına. Sıradan bina duvarından, depo duvarından, arsa duvarından söz etmiyorum. Bir cami duvarından söz ediyorum. Yüce Allah ’ın Evi dediğimiz kutsal mekan. Toplanma mekanı. İbadet mekanı.

Peki, mahallenin temizlik hizmetini yürütmek adına, böyle fikirsizce, cami duvarına çöp konteynerlerini dayamak nasıl bir şey ? Nasıl bir duyarsızlık, nasıl bir düşüncesizlik, nasıl bir sorumsuzluk ?

Ben anlamıyorum. Çöp için başka yer bulunamıyor mu ? Bulunabilir. Dolu. Uygun yer dolu.

Dünyadan göçtükleri için soramıyoruz ama hayal edebiliriz : Camiyi inşa ettirenlere, geçmişte emeği geçenlere danışmış olsak, acaba ne derler ? Kabul ederler mi ? Hayır, etmezler. Asla.

– Kardeşim. Konteyner, varil, kova, sepet, poşet fark etmez. Buraya sakın getirmeyin, nereye koyarsanız koyun
derlerdi. Diyeceklerine kendi ismim gibi eminim.

– Siz, basitlik peşindesiniz. Çekinmiyorsunuz. Düşünmüyorsunuz. Burası çöpü, leşi kaldırmaz. Atmayınız, koymayınız
derlerdi. Diyeceklerine kendi ismim gibi eminim.

Rüzgar genellikle batıdan doğru esiyor. Camiye adımını atan, her zaman, çöplerden gelen ağır kokular eşliğinde namaz kılacak, dua edecek, öyle mi ?

Cemaate reva görülen şey : Saygısızlık.
Tarihe reva görülen şey : Saygısızlık.
Yabancı ve yerli ziyaretçilere reva görülen şey : Saygısızlık.
Araştırmacılara, belgeselcilere, fotoğrafçılara reva görülen şey : Saygısızlık.

Saygısızlıklar zinciri. Soğuk zincir.

Kimin umurunda, merak ediyorum ?

Sanki kanıksanmış. Sanki normal.

Ve gerçekten düşüncesiz – ruhsuz birileri, konteynerin kapağını kıvırmış, duvara yapıştırmış, sıkıştırmış ki (lütfen üçüncü fotoğrafa bakar mısınız), kapatılamasın, üzeri açık dursun diye. Böylece çevreye bayıltıcı kokular yayılsın diye. Rezalet.

Kaymakamlık, Belediye, Müftülük, Çevre Sağlığı yetkililerine soruyorum : Konumu, maneviyat boyutu tartışılamaz yapılarımızın, atalarımızın emaneti camilerimizin, içlerinin olduğu kadar, dışlarının da temiz ve estetik olması gerekmez mi ? Hepimiz biliyoruz ki, mutlaka gerekir.

Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi ülkede olursa olsun, ibadet edilen yer, içeriden ya da dışarıdan, gereksiz malzemeler ile, çirkin çöp kokuları ile muhatap edilemez.

Tire ’de, birçok mahallede, caddede, konteynerin konulacağı nokta seçiminde yeterinde özen gösterilmediği ortada. İnce düşünülemediği ortada.

Yüceliğine gölge düşürülen, bakımında da acayip tembellikler yaşanan kaç camimiz var, bilmiyorum ?

Yeni Camii, Paşa Camii ve İmam Hatip Camii de bu gibi düzensizliklerden kurtulmuş değil. İmam Hatip Camii ’nin tuvaletini bir gün açık görsem, dişimi kıracağım. Kapısı sürekli kilitli. Kilitli bulundurulmasının nedeni vardır belki fakat adil, mantıklı bir yöntem değil.

Üzülüyorum. Ortak kullanım alanlarını, layıkıyla değerlendirebilen, titizlikle koruyabilen bir toplum değiliz.

Birilerinin dayattığı olayın bedelini, birileri fazlasıyla ödüyor. Neden ?

Çoğu cami tuvaletlerini temiz tutmayı başaramıyoruz. Her yönde kameralar var ama suç işlemede, mülke zarar vermede azalma yok. Suçlar, rahatlıkla işleniyor.

Hatalı insanın başına nöbetçi dikilemez.
Hatalı insanın kafasına çekiçle vurulamaz.
Hatalı insanın kafasına saksı fırlatılamaz.

Öyleyse, bu sevimsiz tablolar, insanın genetiği, karakteri ve psikolojisi ile çok ilgili.

Biri geliyor, caminin tertemiz tuvaletini batırıp, kirletip gidiyor. Biri geliyor, bir vahşi hayvan gibi, cami avlusundaki ağaçların henüz olgunlaşmamış meyvelerini talan edip gidiyor. Haram, helal kavramlarını zaten bilmiyor, tanımıyor. Biri geliyor, namaz kılanların ayakkabılarını çalıp gidiyor. Biri geliyor, cami avlusundaki çeşme musluklarını söküp gidiyor. Biri geliyor, cami avlusundaki süpürgeyi, hortumu, sıvı sabunu alıp götürüyor.

Biz, düşünceli insan olmayı, kazanımlarda dikkatli ve seçici insan olmayı, gerçek Müslüman olmayı beceremiyoruz.

Peygamberin, hocaların, öğretmenlerin, sanatçıların, kitapların, yasaların işaret ettiklerini ciddiye alıp, önemseyip, çarpıklıklara ve çirkinliklere bir son veremiyoruz. Yetenek yoksunuyuz.

Laçkalıklar, şımarıklıklar birleşip, yakında bizi büsbütün esir alacaklar. Duygusuz robotlar gibi yaşayacağız.

Aslında biz, kendimiz için bile yaşamıyoruz.

Ne amaçla yaşadığımızı, ne uğruna debelendiğimizi algılayamayacak kadar bilincimiz tıkalı.

Kapasitemiz genişlemiyor, günden güne daralıyor.

Tüm güzelliklere saldırma ve kendi acı sonumuzu hazırlama çabası, vazgeçemediğimiz hobimiz oldu.

Biz, tehlikeli yörüngelerde, hep bencil, hep boş yaşamak istiyoruz.

Sıcak güneş ışıklarını kucaklamayı istemiyoruz. Karşılıksız sevmeyi istemiyoruz. Düşünerek hareket etmeyi istemiyoruz. Varlıkları, eserleri, kaynakları onore etmeyi istemiyoruz. Sorgulamayı ve sorgulanmayı istemiyoruz. Hoşumuza gitmiyor demek ki.

Ahlak, inanç, disiplin, görgü konularında eksi puanlarımızı çoğaltıyoruz.

Yarın belki bir parça değişiriz ya da hiç değişmeden ölür gideriz.

Şair Hüseyin Evcil

Hüseyin Evcil
Hüseyin Evcil
Ben Kimim ? Köklü bir ailenin tek çocuğu olarak İzmir in Tire İlçesinde doğdum. Lise eğitiminden sonra değişik iş kollarında çalıştım. Gelişmiş ülkelerin farmakoloji ürünlerini, yaşadığım bölgenin sık görülen rahatsızlıklarını araştırdım. Kule Günlüğü logosu altında, günümüz toplumunun iletişimini ve mutluluk anlayışını inceleyen fikir içerikli kompozisyonlar, felsefi tarzda denemeler - şiirler yazdım. Bunlar yurt içinde ve Türklerin yoğun olarak bulunduğu ülkelerde yayınlandığında ilgiyle izleyen okuyucular oluştu. Ürünlerimin ağırlığı ve hedefi = İnsana, uyanma ve düşünme eylemlerindeki sorumluluğunu hissettirebilmektir. Birinci kitabım geçen yıl yayınlandı, ikincisini hazırlamaktayım. Yalnız yaşıyorum. Evimde odun ateşi kullanırım.
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.