Kuruüzümlü Çay / Ömer Seyfettin
Ömer Seyfettin, İstanbul Erkek Lisesi’nde edebiyat muallimi olduğu yıllar!
Birinci Dünya harbinin en civcivli zamanı! Müstahdem Dursun Efendi, sabah çaylarını getirmiş, tabaklarda iki tane siyah kuru üzüm! Hazretin dilinde yukarıdaki tekerleme, habire tekrarlıyor:
“Mîrim! İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”.
Arkadaşları îtiraz ediyor:
“Olur mu Hocam! İlim ile irfan aynı şeydir, âlim kişi aynı zamanda âriftir”.
Ömer Seyfettin: “Sabredin muhterem muallimler! Ben size bu sözümü ispat edeceğim” diye cevap veriyor.
Bir sabah, heyecanla, ellerini çırparak muallimler odasına giriyor ve:
“Müjde arkadaşlar, Avusturya’dan üç vagon dolusu şeker yola çıkmış, haftaya İstanbul’da. Bundan böyle, çayı şekerle içeceğiz” deyince öğretmenler sevinçle yerlerinden zıplıyorlar!
O sırada Dursun Efendi alışılmış kuru üzümlü çayları öğretmenlere dağıtmaya başlamış. Ömer Seyfettin aynı heyecanla: “Dursun Efendi! Duydun mu? Avusturya’dan üç vagon şeker geliyormuş. Bundan sonra tabaklara kuru üzüm yerine şeker koyacaksın” demiş.
Dursun Efendi istifini hiç bozmadan:
“Duy da inanma Beyim! Alaman’ın çizmesi altında çiğnenen adamlar şekeri nerden bulacak! Bulsa, niye sana göndersin, kendisi yer” diye cevaplamış.
Hazret sevinçle taşı gediğine koymuş:
“İşte arkadaşlar, sözümü ispatladım! Sizler ilim adamısınız, ancak ölçüp biçmeden sözüme hemen inandınız! Dursun Efendi ise ilim değil amma irfan sâhibi! Basit bir akıl yürütme ile sözlerimin gerçek olamayacağı sonucuna vardı. Demek ki neymiş! “İlim başkaa, irfan başka, âlim başkaa, ârif başka”.