Sendromu Bol Ülke | Ertuğrul Erdoğan
Olumsuz bütün davranışlarımız psikolojinin dallarını ortaya çıkardığı gibi, toplumsal hareketlerdeki değişkenlikler de yine bu bilim dalının konusu olmuştur.
Psikoloji ile ilgilenen bilim insanları farklı konulardaki sendromları isimlendirerek kitaplarında sonsuzlaştırmışlardır. Örneğin, DunningKruger Sendromu görüşünü ortaya atan bilim insanı ‘Cahil Cesareti”ni ortaya çıkartmıştır. Bu görüşte, cehalet, gerçek bilginin aksine bireyin kendine olan güvenini artırdığı savını öne sürmüş. Dünya nüfusunun sekiz milyarı geçtiği düşünüldüğünde bir milyara yakın insanın cahil olduğu tescillenmiş. Bunlara bir de balık hafızalı ve okumuş cahiller eklendiğinde artık rakamı siz düşünün! Yani neredeyse dünyanın yarısı cesaretli cahillerle dolu!
Cahilleri bir kenara bırakalım, sendromlardan bazılarına bir göz atalım. Ölü olduğuna ve var olmadığına inanılan Cotard Sendromu, ‘El alem ne der?’ diye kendi hayatı yerine başkalarının fikirlerine göre yaşayanların neden olduğu Empati Sendromu, Pazartesi günü işe başlama stresinin hafta içene yayılma ve tatili zehir etme sendromu, eve kapanıp hareketsiz kalanların, ‘bacaklarım ağrıyor’ diye dayatma sendromu, çevresine inanılmaz koku yaydığını düşünerek kendini suçlayan Olfaktör Referans Sendromu, yine Erotomani Sendromunda kişi herkesin kendine âşık olduğunu zannedermiş. Dış görünüşünde özellikle yüz hatlarını saatlerce ayna karşısında geçirenler, bedenlerinde kusur olduğunu düşünerek içe kapanır bir halde evlerinden çıkmadığı bu duruma psikolojide Quasimoda Sendromu adı verilmiş. Cahiller için sendrom olur da okumuş, sanatla ilgilenmiş olanlar için sendrom olmaz mı? Kriptomnezi’de daha önce okuduğu kitaplar veya izlediği filmleri tamamen unutmalarına rağmen, bir gün bilinçaltı ortaya çıkardığında farkına varmayan kişi bunları ilk kez kendi üretiyormuş gibi öne sürermiş. Acaba diyorum son zamanlarda bir yazarın kitabını intihal konusu ile kendi romanına uyarladığı mahkemece tespit edilen Yazar Elif Şafak bu hastalığa yakalanmış olabilir miydi? Sanırım onun yanıtını da bu dalla uğraşan doktorlar verecektir!
Psikoloji de o kadar çok sendrom var ki, korkular, kaygılar, beklentiler, şiddet gibi daha bir sürü davranış biçimlerinin toplamı, dünyanın sorunlar yumağı içinde olduğu gerçeğini de ortaya seriyor. Ama benim en çok ilgimi çeken ve toplumların davranışlarını da etkileyen “Concorde ve Kobra Sendromlarıdır.
ConcordeSendromu’nun doğuşu nasıl olmuştur? II. Dünya Savaşı sonrası 1950 yılında İngiltere ve Fransa ortaklaşa sesten hızlı uçak üretmek isterler. Adını da uyumdan gelen Concorde koyarlar. Üretilen uçak güven vermediği gibi maliyeti oldukçayüksektir, buna rağmen çok para harcandı diye üretimden vazgeçilmez. Ta ki, 25 Temmuz 2000 yılında uçak düşüp 113 kişi ölene kadar. Üretime bir süre ara verilir ve 2001 yılında tekrar inatla gündeme gelince psikoloji ile ilgilenen AlexKacelnik bu durumu inceleyerek literatürdeki adına “ConcordeYanılımı” adını vermiştir. Bu görüş bağlamında, birçoğumuz yaşantımızda davranışlarımızın olumsuz olduğunu bildiğimiz halde yine de hataya devam ediyoruz. İktidardaki bir partinin kişininyaşamını olumsuz yönde etkilediği ve partisinin yaptığı hataları bildiği halde, yine de o partiye ileriki seçimlerde oy vermeye devam etmesi tam da bu sendroma uygun bir davranış biçimidir. Oysa bu durumu değiştirme gücü elindeyken ne yazık ki gerçekleştirmemesi diğer insanların da yaşamlarını olumsuzluğa sürüklemektedir. Onlar uyaranları da umursamazlar! Umursamak da diyemeyeceğim, zira ne onları okurlar ne de konuştuklarını işitirler. Körlerdir. Üç maymunları oynamaya devam ederler!
Kobra Sendromunun hikâyesini okuduğumda beni gülümsetti. Hindistan’ın İngiliz sömürgesi olduğu yıllarda İngiliz askerlerinin korkulu rüyası zehirli Kobra yılanlarıymış. İngilizlerin aklına Afganistan’a din ajanı Topal Molla’yı gönderip ülkeye darmadağın etme fikri gibi halka ölü Kobra Yılanı getirene para ödülü verme fikri gelmiş. Duyuruyu halka yaymışlar. Halk öldürdüğü yılanı getirip parasınıalmış. Çok da memnun kalmışlar. Artık ortalıkta yılan azalınca İngilizler de memnun kalmış ama halk yılan bulamayınca gelirden yoksun kalacaklarını düşünerek tedirgin olmuş. Onların da aklına bir fikir gelmiş. Bu kez Hintliler evlerinin bahçelerinde Kobra üretmeyebaşlamışlar. Ürettiklerinin ölüsünü götürüp paralarını cukkaya indirmeye devam etmişler.İngilizler bundan işkillenmişler ve durumu anlayınca para vermekten vazgeçmişler. Halk yılanları doğaya bıraktıklarında eskisi gibi tekrar çoğalmışlar. Bunu işiten bilim insanları devreye girerek ‘Kobra Sendromu’ adını vererek onu da litaratüre yerleştirmişlerdir. Yani bir işi yaparken iyi planlamak gerektiğini ve ileride ne sonuçlar doğuracağını iyi hesap edilmesi gerektiğini vurgulamışlardır.
Ah keşke günümüz siyasetçileride Atatürk gibi ileri görüş düşüncesinde olabilselerdi, ortalıkta ne Çıyan ne de Kobra kalırdı!
Ertuğrul ERDOĞAN
Şubat 2024