Umut Ektim Ülkemin Tarlalarına | İbrahim Uysal
Düşünen, okuyan, kendisi dışında da toplumsal olarak da, Ülkesel olarak kaygıları, beklentileri olan insanların umutsuz olmaya hakları yok, muş!
Elbette insanız, bizim de kaygılarımız, umutsuzluklarımız var, ama bu bizi miskinliğe taşımamalı.
İnsan, bazen kendi söylediğine bile kaygı ile bakıyor. Yaşanan gerçekler ile düşünceler bazen örtüşmeye biliyor. İşte bu durumda büyük düşünmek gerekiyor.
Her nedense 2000’li yıllardan belki de yeni bin yıl (Milenyum) diye çok umutlu idim; bana, ülkeme yaşatılanlar umutlarımı kırsa da alışamadığım 24’de, yani 2024’ten umutlu olmak istiyorum.
Toplumsal olarak yaşıyorsak kişisel mutlulukların, başarıların çok da bir önemi yoktur.
Bir işi başarırsınız, yeni bir şeyler alır elde edersiniz, ama bu akşam eve gelinceye kadar kadar olabilir. Ya evdekilerden birinin mutsuzluğu ya da TV’de bir haber tüm umutlarınızı kırar, yok eder gider.
Her ne olursa olsun, 2024’ten çok bir beklentim yok ise de umutlu olmak istiyorum.
Kendim için, ülkem dâhil herkes için de…
Umut, yarınlara ekilen en güzel tohumdur.
Tamam… 2023’te seçimler yaşadık iyi idi, kötü idi bunları geçelim.
2024’te bir seçim süreci daha var. Artık ondan umutlu olalım.
İyi ve güzel şeylerin olması için beklentim siyasilerden değil. Maalesef öyle.
Sebebi ise Ziya Paşa’nın dediği gibi: “İnsanın aynası iştir, lafa bakılmaz. Bir kişinin aklının seviyesi yaptığı işte görünür”!
Üzgünüm ki Siyasiler bana umut vermiyor. Ne ülkemi yerelde, ne genelde yönetenler, ne de yönetime talip olanlar…
Elbette ki kişisel sorunlar, ülkesel sorunlar da… Siyasilerce çözülecektir elbet. Siyasilerden bu kadar umutsuz iken nasıl oluyor da bu kadar umutlu olabiliyorum?
Haklısınız.
Malûm bir Antalyalı olarak Antalya’ya kırgınım. Antalya’da yaşayanlara değil, gerçek Antalyalılara kırgınım. O yüzden yeni yıla Antalya’da girmek yerine, biraderlerden rica ettim gelin dedim. Sağ olsunlar, onlar da Antalya’dan kalkıp geldiler ve birlikte bir yılbaşı gecesi geçirdik, Ankara’yı turluyoruz. En başta Anıtkabir’i, Atamızı ziyaret ettik. Bu ziyaret Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ikinci yüzyılı sebebiyle neredeyse göstermelik biri iki etkinlik dışında bir şeylerin yapılmadığı bir dönemdeydik. “topu taca atmak” sayılabilecek bir futbol etkinliği, Suudi Arabistan’da yaşananlardan sonra çok da farklı bir anlam taşır oldu.
Konu şimdilik tam anlamıyla ortaya dökülmedi daha. Umarım aklıselim birileri çıkar da tüm boyutları ile ilgili bir açıklama yaparlar.
Ben ilgili, bilgili ve yetkililerden umutlu değilim. Beni umutlandıran ise sokaktaki sıradan insanlar. Özellikle de başı örtülü bazı kadınlar.
İlk başta bir “inanç meselesi” olarak “türbanı” destekledim. Ancak olay moda boyutuna ulaşınca sadece tebessüm eder oldum. Çünkü moda boyutundaki türban benim değil, bunu bir inanç sorunu yapanların sorunu artık. İşte bu kadınların bazılarının gerek sokak röportajlarındaki söylemleri, gerekse de Anıtkabir’deki manzaraları beni umutlandırdı. Onlarca başörtülü kadın, ellerinden tuttukları çocukları ile geldikleri Anıtkabir’de çocuklarına Atatürk’ü anlatıyordu. Hele birisi vardı ki türban değil, başörtüsünün üstündeki desen “K.Atatürk” imzası taşıyordu.
İşte bu bir farkındalık idi.
Bir futbol turnuvası sonrası yaşananlar, kitlelerin tepkisi ve özellikle “K.Atatürk” desenli başörtüsü, bana bir şeyler değişiyor duygusunu yaşattı.
İşte bu yüzden siyasilerden değil ama halktan umutlandım.
…